Hz. Muhammed, Halifelik, Dört Halife ve Hz. Hasan. Hasan Yılmaz

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hz. Muhammed, Halifelik, Dört Halife ve Hz. Hasan - Hasan Yılmaz страница 4

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Hz. Muhammed, Halifelik, Dört Halife ve Hz. Hasan - Hasan Yılmaz

Скачать книгу

evinde veya Mekke dışındaki tenha yerlerde buluşan Hz. Muhammed, kendisine gönderilen ayetleri de onlara izah ediyordu.

      İslam inancının gizli gizli yayılışı Ömer b. Hattab’ın Müslüman olmasına kadar devam etti. Hz. Ömer’in Müslüman oluşu ile birlikte İslam’a davet açıktan yapılmaya başlandı. Müslümanlar ile müşriklerin ilk çatışmaları da bu aşamada başladı.

      Mekke bir ticaret merkeziydi. Kâbe, Mekke dışındaki kabilelerin putlarını sakladıkları merkez idi. Kureyşliler, Hz. İbrahim ve İsmail’den beri devam eden hac ve umre ibadetlerini idare ediyor ve bu faaliyetten dolayı ciddi bir gelir elde ediyorlardı. Hz. Muhammed’in Allah’a şirk koşulmamasını tebliğ etmesi, Mekke’nin iktisadi gelir kapısına bir darbe anlamına da geliyordu.

      Hz. Muhammed hakikat sözcülüğüne, akrabalarını davet ile başladı. Kureyş kabilesi’nden Haşimoğulları ve Muttaliboğulları’ndan kırk beş kişiyi bir davette buluşturdu ve peygamberliğini tebliğ etti. Amcası Ebu Leheb, “Kabilesine senin getirdiğin gibi kötü şey getiren birini görmedim!” diyerek ortamı terörize edip daha fazla konuşmasına fırsat vermedi. Hz. Muhammed’in bu davetini, Mekke’nin diğer ileri gelenlerine verdiği davetler takip etti. Bu davetlerde her seferinde karşısına amcası Ebu Leheb çıktı. Onu amcasının muhalefetine karşı koruyan ise diğer amcası Ebu Talib oldu.

      Kur’an’da da anlatıldığı üzere Ebu Leheb karısıyla birlikte Resul-i Ekrem’e daima muhalefet etti. Mekke’ye dışarıdan gelen kişilerin onunla temasını engellemeye çalıştılar. Onlar karşı çıktıkça insanların Hz. Muhammed’in anlattıklarına ilgisi giderek artıyordu. İnsanların artan ilgisi, Kureyş’in ileri gelenlerini iyice endişeye sevk ediyordu. Puta tapıcılığın ortadan kalkması, Araplar arasındaki saygınlıklarının ve ticari gelir kapılarının yitirilmesi demekti. Onlar ısrarla atalarının dininde yaşamak istiyorlardı.

      Dönemin Arap toplumunda maddi güç ve kabile asabiyesine dayalı bir üstünlük anlayışı hâkimdi. Fakirlerin emeğinin sömürüldüğü adaletsiz bir düzen vardı. Hz. Muhammed, toplumun ezilen kesimlerinin sözcüsü gibi ortaya çıkınca, değişim için bir umut ışığı doğmuştu. Alkolizmin, kadın istismarının yaygın olduğu toplumdaki bu davranışları yeni peygamber eleştiriyordu. Bütün insanların doğuştan birbirlerine eşit oldukları söylemi Arap toplumundaki dengeleri sarsacak nitelikteydi. Bu nedenle statükoyu korumak isteyenler yeni dine inananlara eziyet etmeye başlamışlardı. Öncelikle onu hakaret ve alay yoluyla sindirmeye çalışanlar, süreç içinde tepkilerinin dozunu şiddet boyutuna ulaştırdılar.

      Kureyşliler, yaptıkları eziyetlerden sonuç alamayınca bir çare olarak Ebu Talib’den yardım istediler. Ebu Talib, yardım taleplerinin ilkini gönül alıcı sözlerle geçiştirdi. Yardım talebinde bulunanlar ikinci seferde tehdit edici ifadeler kullandılar. Bunun üzerine Ebu Talib, Hz. Muhammed’i yanına davet etti ve baskılara daha fazla direnemeyeceğini söyledi. Amcasının da kendisini yalnız bıraktığı hissine kapılan Hz. Muhammed o an, “Bu işten vazgeçmem için güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler hiçbir şey değişmez, Allah bu dini üstün kılıncaya kadar çalışacağım veya bu uğurda öleceğim!” dedi. Yeğeninin sözlerinden etkilenen Ebu Talib, ona hak verdi ve “Git istediğini söyle, Allah’a and olsun ki seni asla onlara teslim etmeyeceğim!” dedi.

      Ebu Talib’e son gelişlerinde Hz. Muhammed’i kendilerine teslim etmesini isteyen Kureyşliler, “Yeğenini bize teslim et, onun yerine Velid b. Mugire’nin oğlu Umare’yi sana evlat olarak verelim.” dediler. Tabii Ebu Talib, bu öneriyi de reddetti. Bunun üzerine Kureyşliler Hz. Muhammed’e doğrudan öneride bulunup, Mekke’deki düzeni bozmaması karşılığında her türlü imkânı kendisi için seferber edecekleri sözünü verdiler. Yaptıkları tüm bu girişimlerden sonuç alamayınca Müslümanlara karşı tavırlarını sertleştirmeye başladılar. Sertleşen tavırların başında Müslümanlarla her türlü temasın kesilmesi, onların tecrit edilmesi ve yaşadıkları mahallenin ablukaya alınıp aç bırakılması da vardı.

      Hz. Muhammed, kendisine inanan kimselere yapılan işkencelerin dozu artınca, Hz. Osman ve eşi Rukiyye’nin de aralarında bulunduğu on beş kişilik grubun 615 yılında Habeşistan’a göç etmesine izin verdi. İslam’da ilk hicret olarak önem taşıyan bu olay üzerine İslam inanışının ilk mesajları da Afrika’ya ulaşmış oldu. Hz. Osman bir yıl sonra Mekke’ye döndükten sonra karşılaştıkları durumu Hz. Muhammed’e anlattı. Bunun üzerine yüz sekiz kişilik ikinci bir grup Habeşistan’a göç etti.

      Kureyşliler, maddi ve manevi işkencelerle Hz. Muhammed’e inananların önünü kesmeye çalışırken, diğer yandan Habeşistan’a göç edenleri geri almak için Kral Necaşi’ye elçi gönderdiler. Necaşi’nin kendisine sığınanları iade etmemesi üzerine hayal kırıklığına uğrayan Mekkeliler, bir süre sonra Ebu Talib’in mahallesindeki ablukayı gevşettiler. Müslümanlara karşı boykotun gevşemesi üzerine Habeşistan’a giden göçmenlerden otuz üçü 620 yılında Mekke’ye döndü. Habeşistan’daki göçmenlerin kalan kısmı da 628 yılında Medine’ye döndü.

      Hz. Hamza ile Hz. Ömer’in Müslüman olması ile Mekkelilerin morali çok bozulmuştu. Bu nedenle Hz. Muhammed taraftarlarına karşı daha şiddetli mücadele kararı aldılar. Gözlerini iyice karartan Mekkeliler, Hz. Muhammed’in mensup olduğu Haşimoğulları ve Muttaliboğulları ailelerini de düşman ilan ettiler. Hz. Muhammed’in, inadından ötürü peygamberlik iddiasında bulunduğunu düşünen Mekkeliler, akrabalarına baskı yaptıkları takdirde sonuç alabilecekleri vehmine kapıldılar. Mekkelilerin ilan ettiği düşmanlık çerçevesinde Ebu Leheb ve ailesi dışında bütün Haşimoğulları ve Muttaliboğulları ablukaya alındı. 616 yılında başlayan abluka döneminde Hz. Hatice’nin ve Ebu Talib’in bütün serveti tükendi. Hac mevsimi dışında onlarla her türlü ticari ilişki yasaklandı. Büyük yokluk ve açlığa sebep olan abluka, 619 yılında kaldırıldı.

      Amcasını ve Eşini Aynı Yıl Kaybetti

      Hz. Muhammed’in hayatının en sıkıntılı yılı, vahyin gönderilişinin onuncu yılı oldu. O yıl, Hz. Hatice ve amcası Ebu Talib üçer gün arayla vefat etti. “Hüzün Yılı” denilen 620 yılında Kureyşlilerin Hz. Muhammed’e karşı tavırları giderek sertleşti. Mekke içinde tebliğ imkânının kalmaması üzerine Hz. Muhammed, Mekke dışındaki kabilelere İslam’ı anlatmaya başladı. Zeyd b. Harise’yi yanına alarak önce Taif’e giden Hz. Muhammed, burada saldırı ve hakarete uğradı. Mekke’ye döndüğünde Nevfeloğulları’nın reisi Mut’im b. Adî’nin himayesiyle Mekke’ye girebildi.

      İslam’da üç aylar denilen recep, şaban ve ramazan ayları aynı zamanda haram ayları olarak kabul ediliyordu. Araplar arasında bu üç aylık dönemde savaş yapılması yasaktı. Aynı zamanda bu aylar alışverişin arttığı panayır aylarıydı. Arabistan’ın dört bir yanından insanlar Mekke’ye geliyor, ticaret yapıyor, Kâbe’deki putlarına tapınıyorlardı. Hz. Muhammed’in de Arabistan dışından gelenlerle en yoğun temas ettiği dönem bu aylarda oluyordu. Bu temaslarının en verimlisini 620 yılında Medine’den gelenlerle kurdu. Hazrec Kabilesi’ne mensup altı kişilik bir grup İslam inancını benimsedi. İçlerinden Es’ad b. Zürare, Yesrib’e dönerek bu yeni dini anlatıp bir yıl sonra tekrar Akabe’de Resul-i Ekrem’le buluşma sözü verdi. Yardım edenler anlamına gelen ensar toplumunun nüvesini oluşturan bu altı kişinin faaliyetleri neticesinde 621 yılında onu Hazrec Kabilesi’nden, ikisi Evs Kabilesi’nden olmak üzere on iki Medineli Hz. Muhammed ile gizlice Akabe’de buluştu. Birinci Akabe Biatı denilen bu buluşmada

Скачать книгу