Divan Şiirinden Seçmeler. Bilge Ekinci

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Divan Şiirinden Seçmeler - Bilge Ekinci страница 7

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Divan Şiirinden Seçmeler - Bilge Ekinci

Скачать книгу

Gül bahçesi bugün lale yanaklı bir sevgili oldu. Bu çimenlik gelininin yüzüne güzellik ve parlaklık vermek için yasemin tarak, meltem süsleyici, su ayna tutucu.

      İnci ve yakutla işlenmiş bir düğün ağacı sandım: Erguvan üzerine yağmur damlaları dökülmüş. Bak, göğün vazosunda incilerle işlenmiş bunca düğün ağaçlarını gör, gene kudretli Tanrı’nın sanatı onları nasıl bezemiş! Çiçek yapraklarını hava öyle göğe çıkardı ki bu dönen çarkın kubbesi yıldızlarla dolu görünüyor.

      Buhur-ı Meryem çiçeğinin kokusu İsa’nın nefesi geçiniyor, zambak Musa gibi beyaz elini açtı. Güzel gül, sabahleyin, mahmurluğunu gidermek için zerrinin kadehini gül rengi şarap dolusu etmiş.

      Dehen-i gonce-i ter türlü letâif söyler

      Gülüp açılsa acep mi gül-i rengîn-ruhsâr

      Güher-i fırsatı aldırma sakın devr-i felek

      Sim ü zerle gözünü boyamasın nergis-vâr

      Câm-ı mey katraları sübha-i mercân olsun

      Geliniz zerk ü riyâdan edelim istiğfar

      Lâle sahrayı bugün kân-ı Bedahşan etti

      Jâle gülzâra nisâr eyledi dürr-i şehvâr

      Dâmenin dürr ü cevâhirle pür etti gül-i ter

      Ki ede hâk-i der-i Hazret-i Paşa’ya nisâr

      Taze goncanın ağzı türlü türlü latifeler söylüyor: Yanağı renkli gül gülüp açılsa şaşılır mı?

      Fırsat incisini sakın elden kaçırma; feleğin devri nergis gibi altın ve gümüşle gözünü boyamasın. Şarap kadehi damlaları tespih taneleri olsun, gelin, gösterişçilikten ve ikiyüzlülükten tövbe edelim. Lale bugün kırları Bedahşan maden ocağına çevirdi; çiy, gül bahçesine büyük inciler saçtı. Taze gül, Paşa Hazretleri’nin kapısının toprağına saçmak üzere, eteğini inci ve elmaslarla doldurdu.

2Mersiye (Kanunî Sultan Süleyman’a)

      Ey pâybend-i dâmgeh-i kayd-i nâm ü nenk

      Tâ key havâ-yı meşgâle-i dehr-i bî-direnk

      An ol günü ki âhîr olup nevbahâr-ı ömr

      Berg-i hazâna dönse gerek rûy-i lâlerenk

      Âhir mekânın olsa gerek cür’a gibi hâk

      Devrân elinden erse gerek câm-ı ayşa senk

      İnsân odur ki âyine-veş kalbi sâf ola

      Sînende n’eyler âdem isen kîne-i pelenk

      İbret gözünde niceye dek gaflet uykusu

      Yetmez mi sana vâkıa-i şâh-ı şîr-i cenk

      Ol şehsüvâr-ı mülk-i saâdet ki rahşına

      Cevlân deminde arsa-i âlem gelirdi tenk

      Baş eğdi âb-ı tîğına küffâr-ı Engürûs

      Şemşîr-i âb-ı gevherini pesend eyledi Firenk

      Yüz yere koydu lûtf ile gülberg-i ter gibi

      Sandûka saldı hâzin-i devrân güher gibi

***

      Hakkâ ki zîb ü zînet-i ikbâl ü câh idi

      Şâh-ı Sikender – efser ü Dârâ – sipâh idi

      Gerdûn ayağı tozuna eylerdi serfürû

      Dünyâya hâk-i bâr-gehi secdegâh idi

      Kemter gedâyı az atâsı kılardı bay

      Bir lûtfu çok mürüvveti çok pâdişâh idi

      Hâk-i cenâb-ı hazret-i dergâh-ı devleti

      Fazl u belâgat ehline ümmîdgâh idi

      Hükm-i kazâya verdi rızâyı eğerçi kim

      Şâh-ı kazâ – tüvan u kader destgâh idi

      Gerdûn-ı dûna zâr u zebûn oldu sanmanız

      Maksûdu terk-i câh ile kurb-ı İlâh idi

2Mersiye

      Ey şan alma arzusu ve kötülenme korkusu ile ayağı bu âlemin tuzağına tutulmuş olan insan! Bu kararsız dünya ile uğraşma hevesi daha ne zamana kadar sürecek? Unutma ki bir gün gelecek, ömür baharı sona ererek lale renkli yüzün güz yaprağına dönecektir. En nihayet, devran elinden içki kadehine bir taş dokunacak ve o kadehin içindeki son yudum gibi senin de son yerin toprak olacaktır. İnsan odur ki kalbi ayna gibi saf olur, eğer insan isen kalbinde kaplan kininin ne işi var? İbretle bakması gereken gözünde daha ne zamana kadar gaflet uykusu olacak? O savaş aslanı padişahın başına gelen sana yetmez mi? O büyük saadet ülkesi süvarisi ki sürdüğü zaman atına dünya meydanı dar gelirdi. Onun kılıcının suyuna Macar kâfirleri baş eğmiş, palasının cevherini Frenkler takdir etmişti…

      Taze bir gül yaprağı gibi tatlı tatlı yüzünü yere koydu; dünya hazinedarı onu bir elmas gibi sandığa saldı.

      Allah için, gerçekten yüksek makamın süsü ve güzelliği idi; İskender taçlı ve Dara askerli bir padişahtı. Gök, ayağının tozuna baş eğerdi; makamının toprağı âleme secde yeri idi. Azıcık bahşişi en aşağılık dilenciyi bey ederdi; lütfu çok, mertliği ve cömertliği çok bir padişahtı. O yüksek şahsiyetin devlet makamının kapısındaki toprak değer ve sanat sahipleri için bir ümit yeri idi. Gerçi kazanın hükmüne razı oldu ama kaza kuvvetli ve kader kudretli bir hükümdardı. Alçak feleğe âciz kalarak baş eğdi sanmayınız; maksadı, mevkiini terkederek Allah’ın yakınına gitmekti…

      Mülk-i cihanı gözlerimiz görmese n’ola

      Rûşen cemâli âleme hurşîd ü mâh idi

      Hurşîde baksa gözleri halkın dolagelir

      Zirâ görünce hâtıra ol mehlikâ gelir

***

      Döksün sehâb kaddin anıp katre katre kan

      Etsin nihâl-i nârveni nahl-i ervugân

      Bu acılarla çeşm-i nücûm olsun eşk-bâr

      Âfâkı tutsun âteş-i dilden çıkan duhân

      Kılsın kebûd câmelerin âsmân siyâh

      Giysin libâs-ı mâtem-i şahı bütün cihân

      Yaksın derûn-ı sîne-i üns ü perîde dâğ

      Nâr-ı firâk-ı Şah Süleymân-ı kâmrân

      Kıldı firâz-ı küngüre-i arşı cilvegâh

      Lâyık değildi şânına hakkâ bu hâkdân

      Mürg-i revânı göklere erdi Hümâ gibi

      Kaldı hazîz-i hâkte bir iki üstühân

      Çâpüksüvâr-ı arsa-i kevn ü mekân idi

      İkbâl ü izzet olmuş idi yâr ü hem-inân

      Serkeşlik etti tevsen-i baht-ı sitîze-kâr

      Düştü zemîne sâye-i eltâf-ı Kirdigâr

***

      Olsun gamında bencileyin zâr ü bi-karar

      Âfâkı gezsin ağlayarak ebr-i nevbahâr

      Tutsun cihânı nâle-i mürgân-ı subh-dem

      Güller yolunsun âh

Скачать книгу