Divan Şiirinden Seçmeler. Bilge Ekinci
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Divan Şiirinden Seçmeler - Bilge Ekinci страница 8
![Divan Şiirinden Seçmeler - Bilge Ekinci Divan Şiirinden Seçmeler - Bilge Ekinci](/cover_pre1259566.jpg)
Bulut, onun boyunu anarak damla damla kan döksün, narven fidanını erguvan nakılı hâline getirsin. Bu acılarla yıldızların gözü yaş döksün, gönül ateşinden çıkan duman ufukları tutsun. Gök mavi elbiselerini siyah etsin, bütün cihan, padişah matemi elbiseleri giysin. Saadet süren Süleyman Hükümdarın ayrılık ateşi insan ve perilerin bağırlarında tutuşsun. Gök kubbesinin üstünü kendine yer edindi bu toprak âlemi, Allah için, onun şanına layık değildi. Ruhunun kuşu uçarak hüma gibi göklere ulaştı, alçak yerde bir iki kemik kaldı. Varlık ve oluş meydanının hızlı giden bir süvarisi idi. Yüksek mevki ve kutluluk ona yoldaş ve atbaşı beraber olmuştu.
Bahtın hırçın kıratı serkeşlik etti: Tanrı lütufların gölgesi olan o padişah atından yere düştü.
Bahar bulutu senin acınla benim gibi dertli ve kararsız olsun, ağlayarak ufukları dolaşsın. Sabah kuşlarının feryadı bütün cihanı tutsun, güller yolunsun, bülbül ah ve figan etsin. Dağlar matem ederek sümbüllerini çözüp ağlasın, bol gözyaşlarını eteklerine döksün. Ahlakının kokusunu andıkça Tatar ahusunun misk kokulu kalbi, derdinle lale gibi dar ve karanlık olsun.
Gül hasretinle yollara tutsun kulağını
Nergis gibi kıyâmete dek çeksin intizâr
Deryâlar etse âlemi çeşm-i güher-feşân
Gelmez vücûda sencileyin dürr-i şâh-vâr
Ey dil bu demde sensin olan bana hem-nefes
Gel nây gibi inliyelim bâri zâr zâr
Âheng-i âh ü nâleleri edelim bülend
Eshâb-ı derdi cûşa getirsin bu heft bend
Gün doğdu şah-ı âlem uyanmaz mı hâbdan
Kılmaz mı cilve hayme-i gerdûn-cenâbdan
Yollarda kaldı gözlerimiz gelmedi haber
Hâk-i cenâb-ı südde-i devlet-meâbdan
Reng-ızârı gitti yatar kendi huşk-leb
Şol gül gibi ki ayrı düşüptür gülâbdan
Gâhî hicâb-ı ebre girer Husrevâ felek
Yâdeyledikçe lûtfunu terler hicâbdan
Tıfl-ı sirişki yerlere girsin duâm odur
Her kim gamından ağlamaya şeyh u şâbdan
Yansın yakılsın âteş-i hecrinle âfitâb
Derdinle kara çullara girsin sehâbdan
Yâdeylesin hünerlerini kanlar ağlasın
Tîğın boyunca karaya batsın karâbdan
Derd ü gamınla çâk-i gîribân edip kalem
Pîrâhenini pârelesin gussadan âlem
Tîğın içirdi düşmana zahm-ı zebânları
Bahsetmez oldu kimse kesildi lisânları
Gördü nihal-i serv-i serefrâz-ı nîzeni
Serkeşlik adın anmadı bir dahi banları
Her kande bassa pây-ı semendin nisâr için
Hanlar yolunda cümle revân etti cânları
Gül, hasretinle kulağını yollara tutsun, nergis gibi kıyamete kadar bekleme derdi çeksin. İnciler saçan göz, âlemi deryalar hâline getirse, senin gibi bir büyük inci vücuda gelmez. Ey gönül, bu anda bana soluktaş olan sensin, gel bari ney gibi inim inim inleyelim! Ah ve feryat ahenklerini yükseltelim, bu yedi bend dertlileri coştursun.
Gün doğdu, âlemin padişahı uykudan uyanmayacak mı? Gök gibi çadırından çıkıp görünmeyecek mi? Gözlerimiz yollarda kaldı, o devletlinin kapısının toprağından bir haber gelmedi. Yanağının rengi gitti, kendisi, dudağı kurumuş olarak yatıyor; tıpkı gül suyundan ayrı düşen gül gibi. Ey büyük padişah; bazen felek utanarak bulutun örtüsüne bürünüyor, senin lütfunu hatırladıkça mahcubiyetten terliyor. Senin gamınla gençten ihtiyardan her kim ağlamazsa, duam odur ki gözyaşı evladı yerlere geçsin! Senin ayrılık ateşinle güneş yansın yakılsın, derdinle buluttan kara çullara girsin. Kılıcın senin hünerlerini yâd etsin, kanlar ağlasın, kını içinde boyunca karaya batsın. Derdin ve gamınla kalem yakasını yırtıp bayrak sıkıntıdan gömleğini parçalasın!
Kılıcın dil yaralarını düşmana içirdi. Kimse bahsetmez oldu, dilleri kesildi. Düşmanın sorgun endamlı beyleri senin yüksek selvi fidanı gibi olan mızrağını gördüler ve artık bir daha başkaldırmanın adını bile anmadılar. Atının ayağı her nereye bassa, yolunda bütün hanlar, saçı olarak, askerlerini yürüttü ve canlarını feda ettiler.
Deşt-i fenâda mürg-i hevâ durmayıp döner
Tîğın Hudâ yolunda sebîl etti kanları
Şemşîr gibi rûy-ı zemine taraf taraf
Saldın demir kuşaklı cihan pehlivânları
Aldın hezâr bütkedeyi mescît eyledin
Nâkûs yerlerinde okuttun ezânları
Âhır çalındı kûs-ı rahîl ettin irtihâl
Evvel konağın oldu cinân bûstânları
Minnet Hudâ’ya iki cihanda kılıp saît
Nâm-ı şerîfin eyledi hem gâzi hem şehît
Müje haylin dizer ol gamze-i fettan saf saf
Gûyiyâ cenge girer nîze-güzârân saf saf
Seni seyr itmek içün reh-güzer-i gül-şende
İki cânibde durur servi hırâman saf saf
Leşker-i eşk-i firâvan ile ceng eylemeğe
Gönderir mevclerin lücce-i ummân saf saf
Gökde efgân iderek sanma geçer hayl-i kuleng
Çekilür kûyine mürgân-ı dil ü cân saf saf
Cami içre göre tâ kimlere hem-zânûsun
Şekl-i sakkada gezer dîde-i giryân saf saf
Ehl-i dil derd ü gamın ni’metine müstağrak
Dizilürler keremin hânına mihmân saf saf
Vasfı kaddinle hıram itse alem gibi kalem
Leşker-i satrı çeker defter ü dîvân saf saf
Kûyin etrafına uşşak dizilmiş gûyâ
Harem-i Kâ’be’de her canibe erkân saf saf
Kadrini seng-i musallada bilüb ey Bâkî
Durub el bağlayalar karşuna yârân saf saf
Fânilik çölünde havanın kuşu durmayıp dönüyor; kılıcın Allah yolunda kanları sebil etti. Yeryüzüne taraf taraf kılıç gibi demir kuşaklı cihan pehlivanları saldın. Yüzlerce put evini alıp cami yaptın, çan yerlerinde ezanları okuttun. Nihayet göç çanı çalındı, göçtün; ilk konağın cennet bahçeleri oldu. Tanrı’ya minnet, seni iki cihanda mesut kılarak, kutlu adını hem gazi hem şehit yaptı.
O fettan o fitneci gamze (süzgün yan bakış) kirpik askerlerini saf saf dizer,