Aydın Menderes Anlatıyor: Gölgede Bir Şey Kalmasın. Yasin Topaloğlu

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Aydın Menderes Anlatıyor: Gölgede Bir Şey Kalmasın - Yasin Topaloğlu страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Aydın Menderes Anlatıyor: Gölgede Bir Şey Kalmasın - Yasin Topaloğlu

Скачать книгу

Atatürk’ün rahatsızlığı ilerler. Dolmabahçe’dedir ve hafta sonlarını İstanbul’da geçiren Başvekil Bayar, İsmet Paşa’ya der ki; “Doktorlar, Atatürk’ün ümitsiz, çok ağır hasta olduğunu söylüyorlar, akıbet belli. Bu kadar yakın arkadaşlığınız var, insani bir şeydir, görmek, vedalaşmak istemez misin? Nasıl arzu ediyorsan hükûmet her şeyi hazırlar.” İsmet Paşa tereddüt eder ama sonra Ankara Garı’ndan değil de Atatürk Orman Çiftliği’nden trene binip Atatürk’ü ziyaret etme fikrini kabul eder. O vakit muhtemelen sağlık bakanı olarak görev yapan, İsmet Paşa’nın hâkim olduğu o günkü bürokrasiyi ve aynı zamanda anonim iktidarı temsil eden bir kişi olan Refik Saydam, bu ziyareti öğrenir öğrenmez, telaşla İnönü’nün yanına gider. Kendisine “Bunlar size kötülük yapacaklar, başınıza bir şey gelebilir, suikast olabilir. Ankara’da nispeten emniyet altındasınız. Asla İstanbul’a gidemezsiniz. Buna tek başınıza karar veremezsiniz, eğer gidecek olursanız, lokomotifin önüne yatacağım. Tren çiğnesin de öyle gidin!” der. Refik Saydam’ın bu aşırı baskısı karşısında İsmet Paşa İstanbul’a gitmekten vazgeçer. Zaten birkaç ay içerisinde de Atatürk vefat eder. Bunun üzerine de İsmet Paşa, cumhurbaşkanı seçilir.

      O süreci üç evreye ayıralım: Atatürk ile İsmet Paşa ilişkileri çerçevesinde ilk dönemde, birtakım güçlü kişilere karşı Atatürk, İsmet Paşa’yı kullanmıştır. İkinci evrede Atatürk, İsmet Paşa’yı kullanırken ve diğerlerini de tasfiye ederken, giderek çevresinde İsmet Paşa’ya rakip olacak hiç kimseyi bırakmamış, siyasi olarak kendisi de İsmet Paşa’ya bağımlı hâle gelmeye başlamıştır. Serbest Fırka hadisesi bunun bir örneğidir. Üçüncü evrede ise İsmet Paşa elinin yeteri kadar güçlendiğini gördüğü için olacak, Atatürk ile arasının açılmasından ve hatta başvekillikten alınmasından dolayı fazla bir tedirginlik duymamıştır. Belki ilerisi için bunu kendisi istemiş dahi olabilir. Hatay gibi bir konuda Atatürk’e direnmesi önemlidir. Sonuçta Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü’nün bir hayli güçlendiğini ve bu karşı çıkışının mutlaka bir güce istinat etmesi gerektiğini düşünmüş ama onu başbakanlıktan almanın dışında yapacak bir şeyi olmadığını da görmüştü. Bayar’ı başbakanlığa getirmek suretiyle, Türkiye’de hem gündemi değiştirmiş hem halkı rahatlatmak için ekonomiyi ve kalkınmayı ön plana almış, yeni bir sanayileşme planı hazırlatmıştır. Bu sanayileşme planının içerisinde yer alan birtakım tesisler 1950’den sonra Demokrat Parti döneminde açılmıştır. Çok ilginçtir, 1938’de İsmet Paşa gelince, devlet arşivinden bu sanayileşme planını sildirtmiş, bütün hazırlıkları ortadan kaldırtmıştır.

      Mustafa Kemal’in Celal Bayar’ı 1937’de başbakan yapması, onda devlet adamlığı vasfını gördüğünü, ayrıca kendisine yakınlığından ve sadakatinden hiç şüphe etmediğini gösterir. Fakat ben diğer bir hususa da çok büyük önem veriyorum. Mustafa Kemal, ömrü olsaydı, Bayar’ın başbakanlığında ekonomiyi ön plana çıkartarak, kalkınma hamlesi başlatarak, bir bakıma İsmet Paşa’nın devlet kademelerindeki, bürokrasi üzerindeki etkisini de kırmak istiyordu. 1937’de Atatürk’ün Bayar’ı başvekil yapmış olması, 1924 İzmir İktisat Kongresi ile başlatılan liberal ekonomi sürecinin, 1930 sonrasında yaşanan Amerika’daki Büyük Bunalım’a bağlı olarak yeniden canlandırılmasıyla da ilgilidir. Bu yöndeki çabalarında devletçiler de Bayar’ı onaylamıştır. Tabii ki Atatürk çok yönlü bir devlet adamıdır. Atatürk’ün bazı özelliklerini, bazı yönlerini, bazı isteklerini, arzularını Bayar çok yakından hissetmiştir, anlamıştır. Bunları yaparken İsmet Paşa’yı Mustafa Kemal’den soğutmayı da asla düşünmemiştir. Belki Bayar’ı sağ Kemalizmin, İsmet İnönü’yü de devletçilik anlamında sol Kemalizmin içinde görebiliriz. Bayar’ı liberalizmin ve demokrasi çizgisinin, halk çizgisinin demokrasiye girişinin içinde görebiliriz. Atatürk de bir halk çocuğuydu, alçak gönüllü bir tabiata sahipti. Hatta Söğütözü’ndeki Atatürk Orman Çiftliği yapılırken Rumeli şivesi ile “Hiç olmazsa şurada, bana da bir kulübe yaparlar.” demişti. Böyle mütevazı, halka yakın bir insan olduğunu da biliyoruz. Ama bu yönünü, devrimleri, Cumhuriyet’i, yeni devleti hayata geçirme sürecinde çok fazla gösterememiş olabilir.

      1923-1938 boyunca 15 yıllık süreçte, en önemli olaylardan bir tanesi Atatürk’ün yurt içi gezileridir. Bu, Anadolu’nun devreye girişidir, devletin bir açılımıdır ama tamamlanamamıştır, İsmet Paşa önünü kesmiştir. En son şunu anlatarak bu konuyu kapatayım: 1933 yazında Atatürk oturuyor, yanında da “çocuk” dediği Falih Rıfkı da var. O sırada İsmet Paşa’ya Schacht’ı örnek gösterir. Schacht, “Sihirbaz Maliyeci” denilen, Hitler’in ünlü maliye bakanıdır. 1933’te başbakan olunca Hitler, otoyol yapımına girişmiş ve Almanya’da işsizliği hızla kırarak, altyapı hizmetleri ile işe başlamıştır. Schacht da hakikaten mucizevi bir şekilde kaynak bulmuştur. “Bak, Schacht’ın Hitler’e nasıl para bulduğu anlatılıyor.” denilince İsmet Paşa gayet umursamazca, “O şekilde giderse enflasyon olur.” diyerek kestirip atmıştır. İsmet Paşa kıpırdayan yapraktan dahi tehdit algılayan bir yapıya sahiptir. “Yatırım yaparsan enflasyon olur”, “Hatay’ı almaya kalkışırsan yabancı güçler Türkiye’yi bir kez daha istila ederler.”, “Biraz demokrasi dersen, biraz manevi inanç dersen arkasından irtica gelir, devrimler elden gider.” gibi düşüncelere kapılmıştır Atatürk yaradılış olarak tutucu bir kişilik değildir ama İsmet Paşa tam anlamıyla bir tutucudur, statükocudur.

      Gerici midir?

      Evet, mizaç olarak hiçbir şey yapmama ve yaptırmama taraftarıdır. Ben biraz önce Türkiye’nin durumunu anlattım. Ankara’nın elektriğinin iki üç tane dizel motordan üretildiği ve halkın fakir olduğunu söyledim. Demokrat Parti iktidara gelinceye kadar İsmet Paşa’nın, CHP’nin değişen Türkiye ve dünya ile ilgili hiçbir hazırlığının olmadığı da kesindir. Benim bu söylediklerimin bir kısmı somut vakalara, delillere dayanıyor olmakla birlikte, bir kısmı da elbette yorumdur. Ama tarihin kendisi zaten yorumdur. Tarih bizim dışımızda var olan bir şey değil, bizim inşa ettiğimiz bir şeydir. Onun için rahatlıkla söylüyorum. Bayar’ın tercih edilmesi, yeni bir ekonomi, yeni gündem ve yeni sanayileşme dönemi açmak içindi. Ama Atatürk’ün ömrü bunu tamamlamaya vefa etmedi. Ömrü vefa etseydi Türkiye bir vites değişikliği yaşayacaktı. Zaten 1939’da harp başlayacak ve araya başka olaylar girecekti. İsmet İnönü’ye kıyasla Atatürk’ün laiklik gibi konularda aydın bir tavır sergilediğini ve özellikle ekonomik meselelere, dış politikaya kesinlikle çok daha yenilikçi, ilerici baktığını biliyoruz. İsmet İnönü, Atatürk’ü bir taraftan âdeta putlaştırırken, bir taraftan da onu öldürmüş, o ruhu öldürmüş ve dış politikadan ekonomiye kadar Atatürk’ün geçici olarak doğru bulduklarını, Türkiye için ebedî ve siyasi bir hayat tarzına dönüştürmüştür. Aralarında önemli bir mizaç farklılığı, sizin ifadenizle psikolojik uyumsuzluklar olduğunu da teyit etmemiz ve açıkça belirtmemiz gerekiyor.

      İlkokul döneminizi, o dönemdeki serüveninizi konuşuyorduk. Hâlihazırda ilkokul arkadaşlarınızdan görüştüğünüz, zaman zaman bir araya geldiğiniz, sohbet ettiğiniz isimler var mı?

      Evet bir kişi var. Bir gün Japonya’da bulunan bir ilkokul arkadaşımdan e-posta aldım. “Beni hatırladın mı?” diyordu. Bir ara dört kişilik sıralarda oturuyorduk. Onu hatırlattı, “Beraberdik.” dedi. En son 1979’da Bulvar Palas’ta görüşmüştük. Japonya’ya gideceğini söylüyordu, uzun zaman ondan haber alamamıştım. Çok sevindim. Sınıfın en çalışkanlarındandı.

Скачать книгу