Bağrı Yanık Ömer. Mahmut Yesari

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bağrı Yanık Ömer - Mahmut Yesari страница 3

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Bağrı Yanık Ömer - Mahmut Yesari

Скачать книгу

merdivenin başına gelmişti, parmağını ağzına götürdü:

      “Bağırma, küçük uyuyor…”

      Bakır Efe yumruklarını sıktı, karısına hiddetle baktı ve bir şey söylemeden homurdana homurdana ters geri dışarı çıktı.

      Ömer, uyumuyordu… Emine yalan söylemişti. Ömer, arka odada kedi yavrusuyla sessiz sessiz oynuyordu. Bu yalan da sebepsiz değildi. Kocası kapıyı çarparak bağıra bağıra eve girdi mi Emine’nin yüreği ölüme yaklaşmış hasta bir kuş gibi bezgin bezgin çırpınıyordu. Bakır Efe’nin ne örsle ne kurşunla kırılmayan o iki kaşı arasına gerilen çelik yay, bir tek sözle hamurlaşıveriyordu.

      “Ömer uyuyor…”

      Her şeye kızan ve kızınca gözü kararıp etrafını kasıp kavuran Efe, yalnız çocuğuna karşı zayıftı. Ömer’i uyandırmaya korkardı. Ömer diye içi titrerdi. Emine onu bildiği için Efe’nin hiddetle geldiği zamanlarda hiç düşünmeden bu yalanı söyleyiveriyordu. Yalanının tutulmasından da korkmuyordu. Bakır Efe binde bir, milyonda bir ihtimali hesap edecek, gene bu yalana inanacaktı. Bakır Efe kim bilir gene niye kızmıştı?.. Ne gün, ne zaman eve güler yüzle geliyordu? Artık huy etmişti, bir hiç için ateş püskürüyor, kanlı gözlerini devirerek bağırıyor, taşıp köpürüyordu. Dudakları gülmek âdetinden vazgeçmişti. Gözleri yalnız Ömer’e tatlı bakıyordu. Bakır Efe eskiden böyle değildi. Gayet az ve tartılı söyler, ev işlerine karışmaz, sakin, uysal bir erkekti. Ömer doğduktan sonra, ona bir hâl olmuştu. Durduğu yerde kavga arıyor hatta bir vesile, bir bahane bulmayınca hiddeti bütün bütün artıyordu. Vara yoğa sinirlenip hiddetleniyordu. Emine de bıkmıştı, artık bu yaşayış böyle sürmezdi ve bunun sürmeyeceğini Emine gibi Bakır Efe de anlıyordu. Ayrılık ikisi için de düğün bayram olacaktı. Birbirinin hasretini mi çekeceklerdi? Ne gezer!..

      Kurtulduk diye sevinecek, ferahlayacak, kaçan keyifleri, uçan neşeleri yerine gelecek, dünyaya yeniden doğmuş gibi olacaklardı.

      Fakat Ömer?..

      Arada Ömer vardı. İkisinin de bellerini büken o idi. Ömer’den ayrılmak ölümden beter, ölümden acı, ölümden firaklı2 idi. İkisi de bu acıya tahammül edemeyeceklerdi. Emi-ne, Ömer’i ne kadar çok seviyorsa Bakır Efe de çocuğuna o kadar bağlıydı. Çocuk, ikisine de düşkündü. Belki bu ayrılık en çok onu vuracak, onu ezecek, hırpalayacaktı. Anası sağken öksüz, babası varken yetim kalacaktı. Emine çocuğunu Efe’ye terk edemezdi. Lakin Bakır Efe de Ömer’i, Emine’ye bırakamazdı.

      Ömer, ne anasına ne de babasına benziyordu. Emine’nin gözleri koyu mavi, Bakır Efe’nin koyu siyahtı. Emine’nin saçları açık sarı, Bakır Efe’nin simsiyahtı.

      Efe, esmerdi, adına da Bakır Efe demişlerdi. Emine beyaz, süt beyazdı, saçlarının tatlı sarılığı ak yüzünü daha ılık, daha tatlı, daha ak gösteriyordu. Kasabada da Ak Emine diye anılırdı.

      Ömer bu iki zıt renklerin güzelliğini toplamıştı. Gözleri koyu lacivert, saçları kumral, teni buğdaydı. Birbirini sevmeyen, sevmek değil, birbirinin gözünü oymak isteyen bu ana baba bütün zıt taraflarını sanki çocuklarında anlaşıp birleştirebilmişti.

      Emine ile Bakır Efe’nin geçimsizliklerindeki esbap3 ne idi? Bu bir değil, birkaç kaynaktan taşıyordu.

      Emine densiz, Bakır Efe huysuzdu. Gün geçtikçe birinin hırçınlığı, öbürünün de titizliği artıyordu. Bakır Efe çocukluğunda bile emretmeye, çocukluğunda bile efeliğe alışıktı. Ama Emine de nazlı büyümüştü. O da buyruk kendisinde olsun istiyordu. Bu iki ateş arasında yanan Ömer’di!..

      Ömer, daha ikisini doldurmadan karı koca yataklarını ayırmışlardı. Babası Ömer’i kendi döşeğine çekiyor, annesi kucağından ayırmamak için çırpınıyordu. Ömer annesinin yastığına başını koyarken, babasının kolları onu çekip alıyor, babasının koynunda mışıl mışıl uyurken onu annesi çekiyordu ve Ömer bu arada eziliyor, eziliyordu…

***

      Anasının tekrar odaya girdiğini gören Ömer, oynadığı kedi yavrusunu bırakmıştı.

      Fıslar gibi “Ana…” dedi. “Babam mı geldi?”

      Emine, onu kollarının arasına aldı, sıkı sıkı bağrına bastırdı:

      “Gitti Ömer, gitti…”

      “Niye bağırıyor gene?”

      Ömer’in göz pınarları dolu dolu, ince bükük sesi dokunaklıydı.

      Bu yaşlı gözler, bu dokunaklı ses Emine’nin yüreğini sızım sızım sızlattı.

      “Korktun mu Ömer?”

      “Yok ana korkmadım… Babam bana kötü demez ki… Sana çıkışıyor da tasam o…”

      Emine Ömer’i uyutmak ister gibi sallıyordu:

      “Vah Ömer’im!.. Benim biricik Ömer’im!”

      Fakat ana oğlun böyle baş başa kalışı, dert yanışı çok sürmeyecekti. Bakır Efe, az sonra tekrar gelecekti. Belki de ilkinden daha hiddetli, daha şiddetli gelecekti. Emine, onun niye tutulduğunu bilmiyordu. Kahvede, çarşıda kim bilir kime kızmıştı da gelip Emine’den mi hınç alacaktı? Yoksa tarladaki rençperlerden alamadığı hiddetini Emine’den mi çıkaracaktı? Emine yalnız bir şeyi anlayamamıştı. Her vakit odalardan birine çekilir, kendi kendine söylenerek oturur ve çocuğun uyanmasını beklerdi. Bugün neye tekrar sokağa çıkmıştı?

***

      Bakır Efe gün kararırken eve geldi. Gözleri dönük, suratı asıktı. Kapının gürültüsünü duyan Ömer, babasını karşıladı. Bakır Efe oğlunu kollarından tutup kaldırdı, yüzünden, gözünden, yanaklarından, boynundan, bileklerinden öptü.

      Sanki bir dakika evvel yüzünden düşen bin parça olan adam odeğildi, neşeliydi, onu görenler âdeta gülüyor derlerdi. Biraz sonra Emine de taşlığa çıkmıştı. Efe’nin rengi deviriverdi. Ömer’i ağır ağır yere bıraktı. Karısına dişleyen, ısıran bir sesle haykırdı:

      “Dün gece Fakı Hasan’ın kızı buraya gelmiş!”

      “Geldi idi, ne olacak?”

      Bakır Efe, yumruğunu salladı:

      “O kahpe buraya adımını atmayacak demedim mi? Bahtı varmış, ben rastlamadım. Yoksa kırardım o uğursuz ayaklarını!”

      Karısı onun köpürmesine hiç aldırmıyordu:

      “Ayşe, neden kahpe oluyormuş? Kahpeliğini gözünle gördün mü?”

      “Gözümle görmedim emme kulaklarımın duyduklarını ne ideyim?”

      “Elin ağazı torba değil.”

      “Niye herkes için söylemiyorlar?”

      “Neler diyorlar?”

Скачать книгу


<p>2</p>

Firaklı: Üzüntülü, dokunaklı, içe işleyen. (e.n.)

<p>3</p>

Esbap: Sebepler. (e.n.)