Küçük Beyaz Kuş. Джеймс Мэтью Барри

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Küçük Beyaz Kuş - Джеймс Мэтью Барри страница 11

Жанр:
Серия:
Издательство:
Küçük Beyaz Kuş - Джеймс Мэтью Барри

Скачать книгу

önüne götürdüğümü hatırlıyorum. Neredeyse gerçeğe yakın bir acı içerisinde ona gitmek zorunda olduğunu çünkü başka bir çocuğun onun güzel minik eşyalarına ihtiyacı olduğunu söyledim. Ve onun gerçek sahibi olan güneş onu dans eden kollarıyla sardı. Giderken bir zamanlar kelimelerin en güzeliyle seslendiği o kadına sevgilerini gönderdi. Bu masum şey bilmiyordu ki küçük beyaz kuşlar hiçbir zaman gerçekten bir anneye sahip olmayan kuşlardır. Timothy’nin hayali böylece avuçlarımdan kayıp giderken keşke gitmeden önce bir kez olsun Kensington Bahçeleri’nde oynayabilseydi ya da minik ağaç dallarına tırmanıp Round Pond’da kâğıttan gemi yüzdürebilseydi diye geçirdim içimden. Çocukluğun şen şakrak yollarında çemberini yuvarlarken coşkuyla peşinden koşabilseydim. Bir yandan hafızamız bize koşmamızı söylerken diğer taraftan, uzun bir yaz günü eğlencenin bedelini ödemek üzere bekleyen adamlar ve kadınlar beliriverir birden. Düşünüyorum da, Timothy benim tüm özlemlerimi biliyordu. Yanakları çocuksu bir pembelikle kızararak bana dedi ki, tüm bunları yapmamış olmasının sebebi korkması değilmiş. Aslında bunların hepsini yapmayı çok severmiş ama o diğer çocuklar gibi değilmiş. İşte böyle diyerek parmağımı bıraktı ve başka bir gökyüzüne doğru uçup gitti gözlerimin önünden.

      Korkarım, kendime karşı çok cesur değilim. Hatırlayabildiğim kadarıyla, saldırı altındayken diğerleri gibi davransam da manevi olarak zayıfım. Bu nedenle ertesi gün David’e bir şeyler almak üzere mağazaya girmeye teşebbüs ettiğimde Mary’nin rehinci dükkânına girerkenki hâli kadar utangaç olduğumu keşfettim. Küçük kıyafetler satan mağazalar kapısına yaklaştığınızda çok ürkütücü olabiliyor. İnsan birden ebeveyn kimliğine bürünüyor ve bu yüzden inceden inceye adabımuaşeret içerisinde kayboluveriyor. Kapı açıkken gizlice de girebilirdim ama açıkçası yapamadım. Aslına bakılırsa, terzim hariç ki -korkarım terzime oldukça sık gidiyorum zaten- diğer her türlü mağazaya girerken bir huzursuzluk hissediyorum içimde.

      İşte bu yüzden küçük kıyafetler satan mağazanın önünde kendimle dalga geçerek hırsız gibi dolanıp durdum. Hatta diyelim saat üç oldu; kendime, saat iki buçukta girmiş olsaydım şimdiye her şey bitecekti gibi saçma telkinlerde bulundum.

      Durumumu daha iyi anlamanız için, ben kapının orada yiğitçe gezinirken gözlerini dikmiş beni izleyen centilmenden bahsedeyim size. Yavaşça uzaklaşıp etrafta dolaşıyormuş gibi yapıp geri döndüm ama hâlâ orada duruyordu ki bu da onun benim yapmaya çalıştığım şeyi bulandırmak niyetinde olduğunu kanıtlıyordu. Sert bir şekilde kendime hâkim olmaya çalışarak başımla selamladım ve soğuk bir kibarlıkla “Bakıyorum epey eğleniyorsunuz bayım.” dedim.

      “Özür dilerim.” dedi. Bu kez sözlerimin etkisiyle dikkatini bana çevirebildiğimden emindim, fakat o anda cevabının altında küstah bir anlam saklı olduğunu anladım.

      “Henüz sizinle tanışma şerefine nail olamadım.” dedim bağırarak.

      “Hiç kimse bundan dolayı benim kadar müteessir olamaz.” diye cevapladı kahkaha atarak.

      “Demek istiyorum ki burada siz emekliye ayrılana kadar bekleyebilirim.” dedim sırtımı bir mağaza vitrinine yaslayarak.

      Bu sırada sinirlendi ve “İşim gücüm yok ki benim.” dedi aynı şekilde sırtını başka bir mağaza vitrinine yaslayarak. İkimiz de inatla diğerini bezdirmeye çalışıyorduk ve eminim dışarıdan bakıldığında gülünç görünüyorduk. On dakika sonra ikimiz de bu gülünçlüğü hissetmiş olacağız ki hırsımız sönmüş bir hâlde içtenlikle el sıkıştık ve birer araba çağırıp ayrıldık.

      Bu girişimimden vaz mı geçmeliydim? Aslında bu alışverişi benim yerime yapacak bazı kadınlar tanıyordum ama ilk önce açıklayayım. Zira açıklamak benim olmazsa olmaz âdetlerimdendir. Irene ve Bayan Hicking’in hatırası birden bire beni yüreklendirdiğinde işte böyle bir ümitsizlik içerisindeydim. Çünkü David’i giydirip kuşatma işi için gerekli beceri ve iş bitiriciliğin onlarda bulunduğunu biliyordum.

      Ancak önce kim olduklarını öğrenmelisiniz.

      VIII

      Münasebetsiz Garson

      Mevzubahis kişi, son zamanlarda ağır bir şekilde hayal kırıklığına uğramama sebep olan cemiyet garsonlarından biri. Bu nankör insanla biraz daha fazla zaman geçirebilmek için yemeğimi dakikalarca ertelediğim çok olmuştur. Pencere kenarındaki masayı bana ayırması hoş bir şey ve ayrıca kendisine bana yemek tavsiyelerinde bulunma keyfini de bahşediyorum. Hatta ona kendimle ilgili bilgiler verdiğim bile olmuştur; çalışma odasında birinin kapıyı çarparak ödümü patlattığı; bir kitap sayfasıyla parmağımı nasıl kestiğim gibi. William sizin bildiğiniz o girişken garsonlardan değildir. Öyle sakindir ki rahatlıkla önünde birini boğazlayabilirsiniz. Mesela bir seferinde birisi ona derbiyi Şımarık Sarah’ın kazanacağını söyledi. Bir başkası da Şımarık Sarah’ın hiç şansı olmadığını. William ise her ikisiyle de aynı fikirdeydi. Bu muhteşem arkadaşımız -ben böyle düşünüyorum- iki uçtan da içilebilen bir puro gibiydi.

      Bir akşam pencere kenarında yemeğimi yerken, “baharatlı acı soslu böbrek siparişimi” tekrar etmek zorunda bırakarak yaptığı yanlışı hiç unutmam. Açık ve net bir şekilde “Tabii, efendim.” diye cevap vermek yerine, bir garsondan beklenileceği üzere sanki benim baharatlı acı soslu böbrek siparişi vermem şahsi bir lütufmuş gibi memnuniyetle pencereden dışarıya bir bakış atıp “Baharatlı acı soslu böbrek mi dediniz, efendim?” diye sordu. Birkaç dakika sonra sandalyemin arkalığının üzerinden birinin yaslandığını hissettim. Sandalyeme yaslanan bu kaba insanın William olduğunu fark ettiğimde hissettiğim öfkeyi hayal edebilirsiniz herhâlde. Gelin size geçmişteki bir olayı betimleyen ölçülü sözlerle bir sonraki adımda neler olduğunu anlatayım: Pencereye daha da yaklaşabilmek için yaptığı girişimle gövdesinin ağırlığını omzumun üzerinde daha da fazla hissetmeye başladım ve “Burada bulunma sebebinin yemeğime eşlik etmek olmadığını hatırlatırım.” diye kendisini uyardım.

      Ona haksızlık etmek istemiyorum. Bunu söylediğimde biraz sarsıldığını söyleyebilirim ama o küstah cevabını da asla unutamam, “Kusura bakmayın, efendim. Başka bir şey düşünüyordum.”

      Sonra yeniden gözleri pencerede gezinmeye başladı ve heyecanını bastıramayarak birdenbire şöyle dedi: “Tanrı aşkına, efendim, burada erkek erkeğeyiz. Size bir şey sormak istiyorum. Siz, cemiyetin pencerelerine bakınan küçük bir kız gördünüz mü?”

      Erkek erkeğe! Ne var ki bir zamanlar iyi bir garsondu. Bu nedenle ona kızı gösterdim. William’ı görür görmez Pall Mall’ün ortasına doğru gitti. Yanından geçen ve onu süzen atlı arabalara aldırış etmeksizin anlamlı bir şekilde üç kez başını salladı ve sonra gözden kayboldu. On yaşlarında perişan hâlde bir Arap’ı andıran bir kız çocuğuydu ama görünen o ki onu görmek William’ı rahatlatmıştı. Tüm kalbiyle ve keyifsiz bir şekilde “Tanrı’ya şükür!” dedi.

      Bense William’ın elindeki tabağı ayak parmaklarımın ucuna düşürmesi kadar ürkütücü bulmuştum durumu. “Ekmek, William!” dedim net bir ifadeyle.

      “Bana kızdınız mı, efendim?” diye fısıldayacak kadar cüretkâr davranmıştı.

      “Biraz küstahça davrandın.” dedim.

      “Biliyorum

Скачать книгу