Küçük Beyaz Kuş. Джеймс Мэтью Барри

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Küçük Beyaz Kuş - Джеймс Мэтью Барри страница 7

Жанр:
Серия:
Издательство:
Küçük Beyaz Kuş - Джеймс Мэтью Барри

Скачать книгу

saat önce seninle şen şakrak konuşurken, aman Tanrı’m, seni bile kandırdı mı?”

      Bu gece tüm sorular basit. “Neden her şeye o karar veriyor? Gecenin bu saatinde bu adamı dışarı atmaya hakkı var mı? Hiç de adil davranmıyor.”

      Zavallı genç adam! Karısı onu ve onun safsata aşkını unuttu bile. Şayet karısı yaşarsa ona geri dönecektir ama ölürse de muzaffer ve huzurlu bir şekilde ölecek. Yaşam ve ölüm; çocuk ve anne, hep birisi denize açılıp da diğeri limana yanaşırken kavuşurlar. Aralarında bir ışıltılı değiş tokuş olur yalnızca: “Her şey yolunda.” der ve geçip giderler.

      Peki ya sonra?

      Sanırım, bu dünyada dolaşan tek hayaletler çocuklarının nasıl yaşadıklarını görebilmek için geri dönen genç yaşta ölmüş annelerdir. Giden birini geri döndürmek için yeteri kadar büyük, başka bir sebep olamaz. Gecenin pençesinde o bildikleri odaya girerler ve “Nasılsın, yavrum?” diye sorarlar. Ancak çoğu zaman tuhaf yüzleri çocuklarını korkutmasın diye bunu öyle kısık sesle sorarlar ki çocukları bile duyamayabilir. Huzurlu bir şekilde uyuyup uyumadığını anlamak için üzerine eğilirler; üşümesin diye açıkta kalan kolunu battaniyenin altına sokarlar ve kaç tane küçük atletleri olduğunu saymak için çekmeceleri açıp bakarlar. Tüm bunları aşkla yaparlar.

      Hayaletler için en üzücü tarafı çocuklarını tanımama ihtimalleridir. Çünkü onları bıraktıkları gibi bulacaklarını sanırlar ve kolayca hayrete düşerler. Oda oda dolaşıp ararlar çocuklarını ve en sonunda bambaşka bir çocuğa dönüştüğünü görmekten nefret ederler. İhtirasın pençesindeki bu zavallı ruhlar çocuklarına zarar bile verebilirler. Eski evlerde inleyerek dolanan hayaletler işte bunlardır fakat bu kadar hazin ve basit bir olayı açıklayabilmek için aptalca hikâyeler uydurulmuştur.

      Tanıdığım bir adam vardı. Epeyce zaman uzaklarda gezdikten sonra ilk doğduğu eve geri döndüğünde akşamları şöminenin başındaki sandalyesinde otururken kapının yavaşça açıldığını ve bir kadın silüetinin göründüğünü söylemişti. Kindar bir şekilde ona bakar sonra kaybolurmuş. Bu evde tuhaf şeyler oluyordu. Geceleri pencereler açılıyordu mesela. Yatak odasındaki perdeleri de alev almıştı. Merdiven basamaklarından biri gevşemişti. Üzerinden geçtiği koridordaki döşemelerden biri kurnaz bir şekilde çıkarılmıştı. Hasta düştüğünde de yatağının baş ucuna yanlış ilaç konulmuştu ve sonra öldü. Genç, güzel anne nereden bilsin eski evindeki bu kır saçlı yabancının aslında aradığı oğlu olduğunu?

      Hayaletlerle ilgili bütün bildiklerimiz yanlış. Onları geri getiren şey ne kursaklarında kalmış muratları ne de şiddet eylemleri. Üstelik onlar bizden bizim onlardan korktuğumuzdan daha fazla korkuyorlar.

      Sokaktaki bütün ışıklar teker teker sönerken yalnızca yolun karşısındaki küçük pencereden gelen ışık açık kalmaya devam etti. Ben mi onunla karşılaştım o mu benimle, nasıl oldu hiç bilmiyorum ama bir süre adımlarımızın sesleri birlikte yankılandıktan sonra artık bir aradaydık. Onu aldatmayı hiç istemiyordum. O nedenle gece nöbetimin sebebini açıklamak üzere bir şeyler söyledim. Fakat o benim söylediklerimden daha farklı seslere kulak kabarttığı için beni yanlış anlamış olabilir. Nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde benim de kendisininki gibi bir sebepten kovulmuş olduğum fikrine kapıldı, ben de bu yanlış anlaşılmayı es geçtim çünkü pek bir önemi olmadığı gibi bizi doğal bir şekilde birbirimize yaklaştırmıştı. Dünyevi tutkular gibi bir sürü şeyden konuştuk. Uzun süredir tutku denen şey benim için fi tarihinde kaldığından dolayı gençliğimin baharına doğru bir yolculuk yapmam gerekti ki o hoş duygunun yarattığı sahneleri gözümün önüne getirebileyim. Öte yandan o yalnızca bir gün önce sahipti tutkuya.

      Ona dünyevi tutkudan bahsettim. “Yüce Tanrı’m!” dedi, ürpererek.

      Böylece saatler birbirini kovaladı. Şimdi saat kaç? İkiyi yirmi geçiyor. Peki şimdi? Hâlâ ikiyi yirmi geçiyor.

      Akrabaları olup olmadığını sordum ve ikisinin de hiç akrabası olmadığını söyledi. “Bir arkadaşımız var.” diye söze başladı ve duraksadı. Daha sonra garip ve gizemli bir şekilde, mektup ve bebek evinden bahsetmeye koyuldu. Resimlerinden birini satın alan ya da aldığını düşündükleri meçhul bir adamı anlattı. Hikâyenin gerisini tam takip edemedim.

      “Tüm bunları yapanın hep aynı kişi olduğu konusunda ısrar eden o aslında.” dedi. “Kendisine bir şey olursa bu meçhul kişinin bana kendisini göstereceğini düşünüyor.” Sonra birden sesi boğuklaştı. “Bana dedi ki eğer bir gün o ölürse ve ben meçhul kişinin kim olduğunu öğrenirsem ona Mary’nin sevgilerini iletecekmişim.”

      Bunun üzerine gece boyunca daha sonra tekrar bir araya gelmek üzere ara ara yaptığımız gibi birbirimizden ayrıldık. Mary’nin eğer bu işin üstesinden gelemezse ondan yapmasını istediği şeyleri sıraladı bana ama neydi onlar hatırlamıyorum; çünkü anlatmaya başladığı ilk anda onu içine çektiler sanki. Önce uğursuz şeylermiş gibi bunlardan kaçmaya çalışıyor hemen sonra ise ders dinleyen bir çocuk edasıyla tekrar tekrar gözden geçiriyordu bunları. Bir çocuk! Evet, yılın şu kısacık zamanında onu tamamen kendisine bağımlı bir çocuğa dönüştürmüştü. Kadınlar hep böyledir. Yaptıkları ilk kasıtlı eylem kocalarını aciz birine dönüştürmektir. Çivi çakma becerisini yitirmeden mutlu bir evlilik sürdürmeyi başaran pek az erkek vardır.

      Fakat asıl düşündüğüm şey bu değildi. Keşke bu kadar yozlaşmamış olsaydım diye hayıflanıyordum. Saat dörde on sekiz dakika varken David’in kanat hışırtılarını duyduk. Sanki doğduğunda ilk yaptığı şey saate bakmakmış gibi hâla bununla övünür.

      Yaşlıca bir centilmen kapıyı açtı ve yanımdaki adama tebriklerini iletti. O an beni duvara itti ve sanki bir an beni tutup fırlatacakmış gibi tereddüt etti sonra da eve koştu. Ben de yavaşça takip ettim. Elini sıkarak tebrik ettim ama o sırada öylesine iğrenç bir şekilde kahkaha atmaya başlamıştı ki yine içimde ona karşı bir tiksinme duygusu yükseldi ve aynı zamanda bir kez daha Mary A. ile alay etme yönünde güçlü bir arzu…

      “Artık seninle pek ilgilenemeyecek.” dedim genç adama. “Bu tarz kadınları bilirim: entelektüelliği -ki kendisini kaba saba insanlardan ayırabileceği yegâne özelliği- öylesine kusurlu gelişmiş ki önümüzdeki üç yıl boyunca bu oğlan çocuğu için deli olacak. Artık sizin için pek vakti olmayacak, saygıdeğer bayım. Artık boyası tamamlanmış bir tablodan farksızsınız onun için.”

      Ne var ki beni duyup duymadığından emin değilim. Yuvama döndüm. Yuvam! Sanki bir başına yuva kurulabiliyor da! Yalnızlığımın şatafatlı odalarına uzanan merdivenlerden çıkarken sık sık durup alt kattaki hizmetçilerin kahkahalarını dinlerim.

      O sabah hiç yerimde duramadım. Odadan odaya gezdim. Koca köpeğimin peşinden gittim. Sanki her yer bomboş ve ıssızdı. Sigaramı bitirmek üzereydim ki pencereme vuran bir çakıl taşının sesini duydum. Dışarıya baktığımda arkada duran David’in babasını gördüm. Bu sokakta oturduğumu söylemiştim. Sanırım sönmeyen ışıklarım onu doğru pencereye götürdü.

      “Uyuyamadım.” dedi kısık bir sesle. “Senden haber alamayınca merak ettim. Her şey yolunda mı?”

      Bir an ne demek istediğini anlayamadım. Sonra bozulmuş

Скачать книгу