Eşkal-i Zaman. Ahmet Rasim

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Eşkal-i Zaman - Ahmet Rasim страница 3

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Eşkal-i Zaman - Ahmet Rasim

Скачать книгу

gibi mühim bir teşkilatı da yumurta, kabak çekirdeği fıkralarına benzeterek, ipsiz sapsız, her yararı memleketin zararında arayan, şunun bunun ağzından artma bir söz olduğu hâlde “Medeni nikâhı kabul edecekmişiz!” diye göstererek bundan “İslam, Hristiyan, Musevi, her kişinin belediye dairesine giderek nikâh kıydırmak elinde olacaktır. Hatta daha şimdiden…” hükmünü çıkarmakta gecikmeyiz!

      Gerçi bu açık yalan bize içimizden bir bölüğünün henüz eski ahlak kötülüklerinden kurtulmayı başaramadığını ispat etmeye yeterse de böyle bir yalanı duyduğumuz zaman da ruhumuzda meydana gelen üzüntüyü işin aslından gerçekten habersiz olanlardaki üzüntü ile nasıl bir sayabiliriz?

      Yalanın, yalan dolan düzenlerin aleyhine davacı kesilmiş taze bir türlüsü varsa, o da bu yeni çıkmış kötüye yormadır. Bir zamanlar, her başlanan toplum düzeltmelerini “bidat-i seyyie”32 denilen uğursuz tamlama geciktirmeye sebep oldu. Hükûmet adamlarının elini, ayağını bağladı. Sonunda bizi o hâle getirdi ki, kimin tutsağı olduğumuzu ayırt edemez olduk.

      Dine, vatana, ırza, namusa saygısı olmayanların ağızlarından çıkan böyle saçmalar da inanın, bu gibi kimselerin cep harçlığıdır. Acınmaya değer ki bunların geveledikleri kendilerine neşe, fakat bize can sıkıntısı veriyor.

      Ünlü Kavuklu33 Külahçı Mehmet,34 zaten bekâr olduğu hâlde, esnafla alışverişte hep “Şart olsun!”35 dermiş. Günün birinde, bunlardan biri sormuş:

      “Kaç evlisin efendi?”

      Mehmet, hemen çakarak “Bende ev mev kaldı mı ya? Hangisini aldımsa sizin yüzünüzden boşadım!” demiş.

      İşte, oldum olası hâli perişan kimselerin geçim sermayesi böyle sözlerdir!

      ADABIMUAŞERETTEN

      Ben sanıyordum ki, diyelim, ayağına basılan bir kimseye karşı üzülerek ve istirham ederek kullanılan “Affedersiniz.”; yolu kapamış, dayanmış durmuş birine hafif bir dokunma ile birlikte çoğu gülümseyerek söylenen “Müsaade buyurur musunuz?” veya vapurlarda, tramvaylarda, trenlerde bir parça toplanacak olursa bir kişilik daha yer açılacağını sezdirmek için söylenen “Lütfen, biraz…” ve başkaları gibi terkipler36 yüzyıldan yüzyıla, insanın ahlakına gelen incelik, zarafet, nezaket ve benzeri hâllerin yarattığı muaşeret düsturlarıdır. Meğer böyle değilmiş. Kimse ile bozuşmamaya niyet etmiş olan bir veya birkaç sivri akıllının, kavga çıkmasın diye, kelimeler üzerine kurdukları yaldızlı deyimlermiş… Bize bunun böyle olduğunu, dışarıdan örnekler olarak, omzunuza her gün “Tohunmasun.” diye çarptıktan sonra, size hareketinizi büsbütün şaşırtan “Varda!”; avare Frenk’e şapkasını düşürten “Destur, çelebi!” naraları dosdoğru ispat eder.

      Geçenlerde şehrimize gelip gene gitmiş olan taze yabancı dostlardan birinin “Türkler vapurlara, tramvaylara, trenlere binip çıkmayı henüz öğrenmemişler.” demesi de bu yolda ortaya sürülmeye değer kesin tanıklardandır.

      Rahmetli Andelib37 “Ben kaç kere, bir pardon ile büyük büyük patırdılar atlattım! Yaşasın, pardon!” derdi.

      Fakat bu terkipler, bu pardonlar ne zamana kadar yaşar veya yaşamalıdır? Dikkat edilecek olursa, kadınlarımızın bu yolda daha ileriye varmakta oldukları derhâl anlaşılır. İslam’ı, Hristiyan’ı, Musevi’si “Ben kadınım!” deyip mesela vapurlarda erkek kalabalığını yararak, önlerine gelenleri itip kakarak kendilerinde bulunması asıl olan nezakete aykırı birtakım davranışlar gösteriyorlar.

      Avrupa’nın yalnız “galanteri”38 bölümünü yarım yamalak bellemiş olan birkaç züppenin kadına (Acaba hangi kadına?) ne zaman ve ne suretle saygı gösterilir olduğunu bilmeksizin kadınların karşısında sallayıp savurdukları saçmalar hiçbir zaman genel muaşeret kurallarına uymaz.

      Erkeklik neden saygıya değer olmasın? Kadın da bunu neden bilmesin? Hem saygı öyle bir şeydir ki istenilmez. Kişilik, onu karşısında yaratıp kendisine çeker. Yoksa neden dolayı beni kakıp dürten, uzun ökçesine ayak parmaklarımı çiğneten yahut öne geçeyim diye ceketimin kuyruk tarafından çeken hanıma, madama, kokonaya, duduya saygı göstereyim?

      Yine, bir zat anlatıyordu:

      “Vapurdan çıkıyoruz, birisi koluma öyle bir çarptı ki dönmek zorunda kaldım. Baktım ki bizden, süslü müslü bir kadın! Hasbünallah39 demeye kalmadı, bir ses türedi:

      ‘Hem kazık gibi dikilmiş hem de ak gözlerini devirmiş bakıyor!.’

      Karı, beni hem kazık etti hem öküz.”

      Oldu mu ya? Bu gibiler için dilimizin yine nezaketle kullandığı mahalle kadınlığının umumi yerlere kadar sürüklenip getirilmesinde zamanın da bir kötüye kullanması bulunduğu gerçekten görülüyor. Güvenliği kötüye kullanma ne ise saygıyı kötüye kullanma da odur. Doğrusu, toplumu ta can alacak yerinden vuran bu gibi davranışlar pek çok güce gidiyor.

      FASL’ÜL-KEHLETİ VE’T-TAHARE 40

      İki kopuk arasında:

      “Ali! Sen ben, bundan sonra tabanvaya.”41

      “Neden ulan?”

      “Tramvaylar artık ufaklık42 almayacaklarmış! Kimde varsa polis kolundan tutup atacakmış!”

      “Ya, içeride ‘Ufaklık alınacak!’ diye yazıyor.”

      “Öyle ufaklık değil, macar.”43

      “Macar mı? Yine bineriz.”

      “Nasıl?”

      “Polis duruyor mu, durmuyor mu?”

      “Ey?”

      “Hazırdan bir tanesini parmağının arasına kıstırır, birdenbire ‘Dur, polis efendi, şunu alayım!’ diye omzu başına atılır, herkesin önünde açar, atar, basarsın, o iner, sen binersin!”

***

      İki efendi arasında:

      “Allah için, yerinde bir karar. Vapurlara da tamim etmişler, fakat ne yapacağız?”

      “Bundan sonra güverteye çekiliriz!”

      Gülerek:

      “Hâlbuki orada daha ziyade tehlike varmış.”

      “Ne tehlikesi varmış? Ayakta durur, son çıkarsın…”

      “Bir para etmez.

Скачать книгу


<p>32</p>

Bidat, “yeni iş” anlamına. Dinde veya toplumda bulunmadığı hâlde sonradan konmuş olan; dinen aslında olmayan fazlalık veya eksiklik demek olup güzel ve faydalı, çirkin ve zararlı olmak üzere iki türlü olur. Buradaki “çirkin ve zararlı bidat”tir.

<p>33</p>

Orta oyununun önemli kişilerinden, başrollerinden birine verilen ad. Başında büyük ve dilimli bir kavuk, sırtında, uçları bele sokulmuş kırmızı bir biniş (bir çeşit cübbe), Şam kumaşı bir entari ve şal kuşak, cübbenin aynı bir çakşır bir çeşit şalvar), ayağında da çedik pabuç vardır.

<p>34</p>

Meşrutiyet Devri’nin ünlü orta oyuncularından biri.

<p>35</p>

Bir yemin tarzı. Söyleyenin, dediğinin doğru olduğuna veya söz verdiği işi yapacağına inandırmak için içtiği bir ant olup bunlar doğru çıkmaz veya yerine getirilmezse karısının boş düşeceğini şart koştuğunu anlatır.

<p>36</p>

İfade şekilleri, sözler.

<p>37</p>

Asıl adı Mehmet Esat (1290 -1320 (1873/1874-1902/1903) olan şair Andelîb, İstanbulludur. Eserleri: Sabâh-ı Hayatım (manzum ve mensur), Gül Demetleri, Bir Demet Çiçek, Arapların Hikkâyât-ı Şâirânesi (üçü de mensur).

<p>38</p>

Nezaket, zariflik; kadınlara gereğinden çok iltifat ve ikramda bulunma.

<p>39</p>

Hasbünallahü ve ni’mel-vekil ayetinin kısaltılmış, şekli olup “Allah bize yeter, o ne güzel vekildir!” demektir.

<p>40</p>

Bit ve Temizlik Konusu.

<p>41</p>

Tramvay kelimesine benzetme olarak, tabana kuvvet verme, yani “yayan yürüme” anlamına.

<p>42</p>

a – Bozuk para, b – Bit.

<p>43</p>

Argoda: Bit.