Gönül Hanım. Ahmet Hikmet Müftüoğlu

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Gönül Hanım - Ahmet Hikmet Müftüoğlu страница 3

Жанр:
Серия:
Издательство:
Gönül Hanım - Ahmet Hikmet Müftüoğlu

Скачать книгу

yapan Tolun’un ve hatta Kont Zichy’nin bile ilgisini çekmişti. Gariptir ki yirmi altı yıla varan ömrü boyunca hiçbir ciddi işle uğraşmadığını itiraf eden Kont’u bu seyahat hevesi belki diğer arkadaşlarından çok ilgilendirmeye başlamıştı.

      Çin Türkistan’ı, Ural-Altay milletlerine, dillerine ve tarihlerine dair ne kadar eser yazılmışsa okuyor, haritalar çiziyor, planlar tertip ediyordu. Macarca yazılmış bazı faydalı eserleri getirtmeye muvaffak olamadığına kızıyordu. Elde edilen kitapları dört arkadaş nöbetleşe okuyorlardı. Hazırlık öteberilerini, kimsenin dikkatini çekmemek için yalnız Gönül üzerine almıştı. Fakat yol hazırlıkları çok ağır gidiyordu. Sahte pasaport çıkarmak çok zor ve masraflıydı. Mehmet Tolun Bey, İzmir’deki evinin satılması için, Kızılhaç vasıtasıyla birkaç mektup göndermiş; fakat hâlâ bir cevap alamamıştı. Kont’un da babasından beklediği para gecikiyordu. Her şeye rağmen Ali Bahadır Bey bütün masrafları görüyor; fakat bu gencin bu kadar fedakârlık yapmasına hiçbir arkadaşının gönlü razı olmuyor, Kont’un ve Tolun’un gururuna dokunuyordu.

      Her çarşamba Bahadır’da ve pazar günleri Kont Zichy’de toplanırlardı; bazı toplantılar yalnız laklak etmekten, güzel çaylar içmekten ve zakuska denilen Rus mezelerinden yemekten ibaret kalırdı.

      Petersburg’daki Rus asilzadeleri arasındaki bazı aşinalar ve muhafızlara serpiştirilen bahşişler yardımıyla Kont Zichy artık esirler karargâhından kurtulmuş, Krasnoyarsk kasabasında bir küçük ev kiralamıştı. Resmen nezaret altında fakat gerçekte tamamen serbestti. Kendisinde şüpheyi çekecek bir hareket de görülmüyordu.

      Şubat başlangıcından itibaren Kazan’dan ve Moskova’dan Kaplanof (henüz ticari adını değiştirmek kabil olamamıştı) Ticarethanesi memurları tarafından Baykal Gölü’nün kuzeydoğusunda bulunan Udinsk kasabasındaki acenteye sandıklar içinde birtakım mallar gönderiliyordu. Bunlar görünüşte havyar, galoş ve sahtiyan6 mamulatı idi. Fakat gerçekte kutu kutu konserve yemekler, çadırlar, fotoğraf ve topoğraf işlerine yarayan aletler ve tıbbi ecza idi. Gönül Hanım harp münasebetiyle altı ay kadar Kazan’da hasta bakıcı okuluna girmiş ve oradan diploma almıştı. Bu cihetle bir hadise olursa sefer heyeti üyeleri iyi bakılacaklarından emindiler. Kont Zichy ve Bahadır, ev doktorluğu üzerine Almanca ve Rusça yazılmış kitaplar aldılar ve Çin Türkistan’ı tundra ve bozkırlarındaki hastalıkların tedavisini ve zararlı böceklerin sokmalarına karşı tedbirleri öğrendiler.

      Gönül Hanım Sefer Heyeti

      Şubatın yirminci gecesi saat on birde, Moskova’nın demir yolu istasyonundaki lokantadan, küçük çiftlik sahipleri veya büyücek bir kasabada dükkân sahibi oldukları hâllerinden anlaşılan temiz, sade giyinmiş üç kişi ile bir kadın çıktı. Bunlardan her biri kendi eşyasını taşıyordu. Yolcular arasından geçerek kapının yanındaki pencere önüne gidip pasaportlarını kaydettirdiler. Zabıta memuru bağırdı:

      “Yuvan Buğdanof!”

      Mavi gözlü, koyu lepiska saçlı, bıyığı tıraşlı, çatal sakallı bir zat ilerledi, sarhoşça bir selam verdi:

      “Sahtiyan taciri. Udinsk yoluyla Çin’e gidiyorum.” dedi.

      Memur pasaporta bir damga bastı ve “Geç!” dedi. Memur şimdi ikinci pasaportu aldı:

      “Tola Atmanof!”

      Bu zat elektrik ışığının yan tarafına geçerek “Havyar taciri. Udinsk yoluyla Çin’e.” dedi. Zabıta memuru bir süzdü. Karşıdan bir dikkat eden olsaydı; bu gencin ellerinin titrediğini ve yüzünün sarardığını görecekti.

      “Geç!”

      “Ali Bahadır Kaplanof ve hemşiresi Kaplanova!”

      “Deri taciri, Çin’e, Udinsk yoluyla.”

      “Geçiniz!”

      Bu dört kişi heyecan ile kapıları açık duran vagonlara hücum etti. Bir telaş ve şaşırmış hâlde o vagondan bu vagona konuşarak nihayet Ali Bahadır’ın “Bu tarafa!” diye çınlayan bir emriyle birinci mevki bölmelerinden birine girdiler.

      Kadın, küçük paketleri ve diğerleri de büyücek çantaları raflara yerleştirdiler. Gönül Hanımı pencerenin yanına oturttular. Yanına kardeşi geçti; karşılarına da Yuvan Buğdanof ile Tola Atmanof yahut hakiki adlarıyla Kont Zichy ve Mehmet Tolun oturdular. Beş dakika sonra tren hareket ettiği zaman Tolun Bey bütün ruhuyla “Bismillahirrahmanirrahim!” dedi.

      Kont ilave etti:

      “Bu da oldu!”

      Ve altın sigara kutusunu çıkardı. Arkadaşlarına birer zıvanalı sigara ikram etti. Bu sırada Gönül Hanım gülerek dedi ki:

      “Tolun Bey, istasyonda pasaport memurunun karşısında o kadar korktunuz ve sarardınız ki sizi bir ecel kazasına uğrayacaksınız, yüreğinize inme inecek sandım; ben de sizinle beraber titremeye başladım.”

      Genç subay bu latifeden hoşlanmadı.

      “Feyzi-i Hindî adında Hindistan’da yetişmiş bir Türk şairi vardır. Farisî olan şiirlerinden size bir beyit okuyayım:

      Der kişver-i mâ mir-i ecel râh nedâret

      Ez merk nemîden ve uzrâ neşinâsîm.

      Manası: ‘Bizim memleketimizde, yani Türklerin memleketinde, ecel beyinin yolu yoktur. Biz ecelimizle ölmeyiz ve taziyet -baş sağlığı- dileme tanımayız.’ Onun için benden ölüm korkusu beklemeyin Gönül Hanım. Çekinmem; memur, şüpheye düşüp de bu mukaddes hizmetten bizi mahrum etmesin düşüncesiyleydi. Vatanımdaki gençlerin belki yüzde otuzu eceliyle ölmemiş, savaş meydanlarında veya kışlalarda can vermiştir, öyle olmasaydı, birkaç kadınla evlenmenin mümkün olduğu memleketimde nüfus fazlalığı Rusya ve Almanya’yı geçerdi. Vatan sathı insanı kıt bir harabe hâlinde kalmazdı.”

      Bu konuşma, Kont’un da anlayabilmesi için Fransızca cereyan etmişti. Hadise bir dakikada unutuldu, şimdi millî bir vazife yapmaktan doğan bir sevinçle mutlu idiler. İçleri gülüyor, yüzleri gülüyor, gözleri gülüyordu; göğüsleri kabarıyordu. Aralarında en çok iftihar eden ve gururlanan Mehmet Tolun’du. Çünkü hiçbir Osmanlı Türk’ü kendisinden önce böyle tarihî ve ciddi bir maceraya atılmamıştı. Bu koca millete ilmî bir maksat uğrunda seyahat eden ilk kâşif kendisi olacaktı. Bu fedakârlığı, vatandaşları için örnek alınmaya değer bir çığır açacaktı. Türk tarihine ettiği hizmete karşılık adı gökleri tutacaktı. Hayatı, tahsili boşuna geçmemiş ve yurduna faydalı bir adam olmuştu. Bu ne değerli bir şerefti. Her genç Türk de kendisi gibi düşünse, kendisi gibi fedakâr olsa, bu talihsiz, bu ümitsiz milletin otuz, kırk yılda, medeni milletler arasında pek yüksek bir mevkisi olurdu. Bu saf düşüncelere yoldaşları katılamazlardı. Kont Zichy’nin mensup olduğu Macarlardan, kavimleri incelemek uğrunda seyahat edenler vardı. Tatar arkadaşları için bu yollar, ilmî bir amaç olmaksızın, kaç kere geçilmişti. Seyahat evrağı ve askerî belgeler, sahte olmakla beraber, muntazam bulunduğundan, bu uzun tren yolculuğunda sıkıntı çekmemişlerdi. Bazı istasyonlarda birkaç defa pasaportlarını, belgelerini yokladılar. Zorluk çıkaran olmadı. Sibirya’nın durgun ve ıssız, kardan bembeyaz

Скачать книгу


<p>6</p>

Sahtiyan: Tabaklanarak boyanmış ve cilalanmış (genellikle keçi) deri.