Henüz 17 Yaşında. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Henüz 17 Yaşında - Ахмет Мидхат страница 8

Жанр:
Серия:
Издательство:
Henüz 17 Yaşında - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

lazım değil; hemen yatacağız!” Hulûsi ise: “Güzel konyağınız varsa biraz getir!” demişti.

      Akşamdan beri görülmekte olan birlik burada ayrılmaya başlamış, iki arkadaş rakı yahut konyağın lüzumu, lüzumsuzluğu üzerine de biraz söylenmişlerse de uşak, tabiatıyla, Hulûsi’nin emrini Ahmet’in tembihinden üstün görerek hemen elinde bir şişe ve dört kadeh ve bir tabak içinde de birkaç çürük çarık meyva bulunduğu hâlde dönmüştü.

      Konyak diye getirdiği şey ne olsa beğenirsiniz? Rom! Hem de Limon iskelesine fıçı ile gelerek okkası üç buçuk dört kuruşa verilen pis şeylerden! Hulûsi, kadehin dibine birkaç damla koyarak tadına bakınca yüzünü buruşturup tükürecek yer dahi bulamayarak oda içinde birkaç kere dönmüş ve nihayet kapıdan dışarıya çıkarak bir yana püskürmüştü; bunun üzerine uşağa:

      “Ulan, bu nasıl konyak?” diye surat edince herif:

      “Efendim, konyak, hem de fin şampanya konyak!” demesin mi!

      Artık konyak istenildiği hâlde bulunamadığınamı yanmalı, yoksa uşağın insanı bir şey bilmez yerine koyduğuna mı? Bir lakırdı daha söylenecek olsa herif: “Öyleyse, galiba sizin konyak içtiğiniz olmamalı da konyağın da iyisini tanımıyorsunuz!” demekten geri durmayacak!

      Fakat nasılsa bu konyağı beğenmemek hususunda efendiler uşağa galebe çalabildiler.

      Ahmet Efendi hiçbir şey istemem deyip durduysa da Hulûsi Efendi:

      “Buralarda rakı daha çok içilir; belki içilmeyecek gibi bir rakınız vardır; ondan getir!” diye uşağı gene gönderdi. Bu defa getirdiği şey konyağın konyağa hiç benzememesine karşı, rakıya iyice benzeyebilen bir şeydi. Ahmet Efendi gene aşağı yukarı gezip dururken Hulûsi ve iki kız rakıdan birer kadeh aldılar.

***

      İki kızla Hulûsi arasında geçen ilk birkaç kelimeyi burada yazmak için hatırlamak kabil midir? O kadar manasız, yavan, yersiz ve münasebetsiz sözler nasıl bilinebilinir? Ezberlemek için her vakit sözlerin en düzgünü üstün görülür; hatta eski zamanlarda bazı ehemmiyetli şeylerin hatırda tutulması için onları ezberlerlerdi amma ezberlemesi kolay olsun diye de nazma çekerlerdi. Saçmasapan şeyleri hatırda tutabilmek en güç işlerdendir. Hele bu biçim karılar dünyada hiçbir erkekle üst üste yedi gün geçireceklerini hatıra bile getirmeyerek bir daha ya görecekleri ya görmeyecekleri herifler önünde söyleyecekleri söz için mana ve münasebet aramaya dahi lüzum görmezler. Tutalım ki bir daha, beş daha, bu erkekler buraya gelecek olsunlar; tutalım ki kendilerine müşteri olacak olsunlar, öyle birbirlerine alıştıkları zaman rezaleti daha katmerli; fakat oldukça mana ve münasebeti olarak böyle sözler kendi aralarında geçebilir. En çok dikkat olunacak şey böyle daha ilk görüştükleri adamlara meydanda hiç de münasebet yokken bulup buluşturup söyledikleri sözlerdir ki bunların gerçekten ilk işitenlerin içlerine bulantı vermemesi kabil değildir. Bu nokta, üzerinde durulacak bir noktadır.

      En önce düşünmelidir ki bu kadınlar şu heriflere göre nedirler? Hani bazı sokaklarda şunun bunun kirletmesinden kurtarmak için mezar olmadığı hâlde birer taş dikilmiş yerler olmaz mı ki bunların taş dikilmemiş olanları gayet iğrenç bir şekil alır, gelen geçen oraya hacetlerini defederler; işte murdar yerlere uğramak tıpkı böyle bir köşeye uğramak gibidir ki bir kere uğrayanın bir daha o yeri bulmak için bile bile zahmete katlanmayacağı bellidir. O karılar da bu yerler demektir; bir kere kendisine uğramış olan adamları bir daha kendileri gidip aramazlar. Ya o hâlde karılarla erkeklerin ilk buluştukları zaman kendilerini söz aramaya, söz bulmaya zorlayacak ne olabilir? Böyle yerlere söz sohbet için de gelinmiyor ki… Bunun için karılardan hiç münasebeti, manası, sırası, yeri olmayan ne kadar uygunsuz sözler işitilirse insana hiç dokunmamalıdır; ama insan ne kadar olsa bu karıları âdem evladı sandığı için kendilerinde görülen münasebetsiz tavırlardan işte gene kendisi utanır gibi olur.

      Hele bizim Ahmet Efendi’nin bu ilk münasebetsizliklerden duyduğu tiksinti daha fazlaydı. Hulûsi dahi iğreniyorsa da aradan birkaç dakika geçip de birkaç kadeh daha döndürüldükten sonra şu kısa müddetin kendisine göre geçmişleri, münasebetleri de peyda olacağını; söze, sohbete, cümbüşe, eğlenceye meydan açılacağını umuyordu.

***

      Hulûsi’nin bu bekleyişi de beyhude olmadı. Kızlar, önce isteksizce, sonraları daha çok iştahla aldıkları kadehler, biraz uykularını dağıttığı için müşterileri eğlendirmek üzere gerek zorla gerek birkaç kadehin tazelediği akşam keyfi ile açılarak ufacık ufacık şarkı okumaya da başladılar; ama akşam eğlencelerinde olduğu kadar tiz perdelere çıkamıyorlardı; uykuya varmış başka müşterileri rahatsız etmeye hakları yoktu.

      Ahmet bunu görünce: “Artık büyük şair Victor Hugo’nun aşkına olamazsa da şu iç sıkıntısı aşkına olsun!” diye içki masasına yaklaşarak bir doluca kadeh parlattı ve yavaş yavaş meclisin sonbahar keyfi gibi soluk ve soğuk neşesine katıldı.

      Bu dernek bir saat kadar sürdükten sonra yağmurdan ıslanmış bulunan iki arkadaş çamaşır değiştirmenin imkânsızlığını anlayarak yatmak ihtiyacını duydular.

      Hulûsi Efendi seçtiği karıyı alarak kendisine verilen odaya çekildi.

      Ahmet Efendi ise kendisi için alıkonulan kadına dedi ki:

      “Nasıl yatacağız?”

      “Nasıl isterseniz öyle yatacağız.”

      “Öyle ise, hani bu gece boş kalan kızlar yok mu, sen onlardan birisinin koynuna girersin, ben senin yatağında yatarım, olmaz mı?”

      “Buna sebep?”

      “İşte o sebebi sormazlar!”

      “Siz bilirsiniz, beyim.”

      “Ben bilirsem öyle olmalı. Haydi beni odama götür de sen de yatacağın yere yat!”

      3

      Ahmet Efendi henüz yarı uyanık, yarı uyur bir hâlle sabahleyin yatağı içinde yuvarlanırken dışarıdan kilise çanlarının, yüzlerce satıcının ve birçok arabanın gürültüsü, patırtısı Beyoğlu’nun geceki sessizliğini büyük bir yaşama gürültüsüne, geçim sebeplerini elde etmenin hırgürüne çevirmiş olduğunu düşünerek bu koşuşmanın, bu şamatanın hepsi erbabını avunduracak derecelerde yolunda olduğuna hükmediyor ve yaptığı iş hiç de yolunda olmadığı için utanması gereken bir adam varsa o da kendi olduğuna inanıyor; fakat uyku hâliyle bu duydukları kendine rüya gibi gelerek, pişmanlık hükümlerinin de rüyada verilmiş olması zannıyla avunuyordu.

      Yarım saatten fazla bir zamanı böylelikle geçirdi; nihayet uykuya galebe çalarak gözlerini açınca gördü ki güneş gereği gibi yükselmiştir. Sabahleyin cigarası ağzına verilmeyince gözlerini açmamak ve kahvesini dahi yatağı içinde içmek şanından olan biçare Ahmet, bir kere etrafına bakınca yanında ne insan ne cigara falan gördüğü gibi, seslenecek olsa ev içinde başkalarını rahatsız etmekle beraber kendisini de kendi ilan etmiş olacağı düşüncesi buna engel oldu. Akşam birlikte yatmasını istemediği kadın yanında bulunmuş olsaydı da insanın ahlak ve tabiatını bilmeyen ve bilmek de boynuna borç olmayan bir kadınla sabah âdetlerini kendi tabiatınca yerine getirmek kabil olur mu?

      Artık

Скачать книгу