Henüz 17 Yaşında. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Henüz 17 Yaşında - Ахмет Мидхат страница 9

Жанр:
Серия:
Издательство:
Henüz 17 Yaşında - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

birisi açılıp da dışarıya başka bir misafir çıksa? Çıkacak olan misafir kendisini yemez, yutmazsa da ya bir bildik olup da tanırsa? Ama öyle bir yere gelen bildikler de kendisini ayıplamakta haklı olamazmış. Ne olursa olsun, kendisi ayıplanacak bir hâlde bulunuyor ya!

      Kapıyı gene kapayarak odasına girdi. Bir cigara içip sersemliğini gideremedi, “Bari yüzümü, gözümü yıkayayım!” diye oracıkta duran bir yüz takımının yanına yaklaşarak üzerinde kokulu sabunlar ve birkaç şişe lavanta görüp ilk bakışta süsünü beğendi ise de su kabındaki suyun üzeri toz, toprakla kaplanmış olduğunu görünce, “Kim bilir bu su ne zaman konulmuş?” diyerek irkildi.

      Şu ürküntüden evhamı daha çok genişledi. Kendi kendisine dedi ki: “Bir bakıma pek süslü yüz takımı… Pek güzel sabunlar… Lakin acaba bunlarla kimler yıkanmış? Nerelerini, ne gibi mundarlıktan temizlemek için bunları kullanmış?”

      Ahmet Efendi, şu sözleri kendi kendisine söylerken yüzüne bakacak olsaydınız sanki pek iğrenilecek bir şey görmüş gibi yüzünde büyük bir tiksinti kırışığı görürdünüz. Şu ilk tiksinti üzerine gene kendi kendisine dedi ki:

      “Etrafa bakılacak olursa her şey temiz, her şey süslü görünür. Beyoğlu’nun en mükemmel yeri burası olduğuna şüphe kalmaz; ama bu temizlik, bu süs işte tıpkı şu yüz takımının temizliğine, süsüne benzer. Kadınları da böyle… Düşkünlük kirinin ruhu bulaştırması üzerine ruhu temizleyecek bir sabun da icat edilmiş olsaydı belki insan rahat edebilirdi.”

***

      Hepsi yolunda; ama cigara yok! Cigara isteyecek adam yok! Adamları çağırmaya imkân yok!

      Fakat bu sersemlikle durmaya da imkân bulunmadığından Ahmet Efendi, oda kapısını yeniden açtı. Sofaya doğru çekine çekine birkaç adım atmaya da cesaret aldı.

      Yeni yapıların merdivenleri bazı defa ne güzel işe yararlar. Elbette tecrübe olunmuştur ki yeni yapılarda birbirinin üstüne konularak yükseltilmiş olan merdivenler ta üst kattaki bir adam baktığı zaman en alt katı görebilmeye elverişli olur. Ahmet Efendi de merdivenin yukarısından yavaşça aşağıya bakınca aşağıki katın merdiveni başında iki kadının gizlice söyleştiklerini gördü.

      Bunların birisi Rum, öteki Ermeni, birbirinin dillerini bilmedikleri için Türkçe konuşuyorlardı. Sözlerin başının, Ermeni karısının o gece iki müşteriyi idare etmiş olduğu üzerinde geçtiğini, Ahmet Efendi, sözlerin gerisinden anladı. Rum karısı demişti ki:

      “Kız, nasıl korkmadın? Ya gece yarısı ilk müşteri uyanıp da seni arasaydı ne yapardın?”

      “Onda uyanacak hâl mi kaldı? Zati sarhoş geldiği hâlde iki şişe de burada içti.”

      “Ya şimdi ikisinden biri uyanır da seni ararsa?”

      “Adam sen de! Acemiye öğretecek vaktim yok. Elbette ilk akşamdan gelen herifin yanına gireceğim; o bazı bazı buraya gelir. Hem de geceliği akşamdan vermez, sabahleyin verir. İkinci gelenin buraya daha ilk gelişi… Geceliği de peşin vermiştir. Vasili’ye tembih ettim. Uyandığı ve beni aradığı zaman hamama gitmiş olduğumu söyleyecek. Anladın mı, ahmak! Acemilik lazım değil, iki gecelik birden kazanmak öyle kolay kolay da olmaz ya! Biraz zahmeti göze almalı.”

      Ahmet Efendi bu yerlerin murdarlığını bir kat daha artırmak üzere şöyle iki adamı birden aldatmak ihtimalini daha hayal bile etmemiş olduğundan karının bu sözlerine şaşmıştır. Hâlbuki Rum karısı da Ermeni karısının bu sözlerine şaştığını göstererek:

      “Kız, Agavni; eğer üç müşteri olsa, üçünü de aldatabilir miydin?” demiş olduğundan, karı bu işlerin eski ustası olduğunu anlatacak becerikli bir edayla demişti ki:

      “Hay hay! Ama üçüncü müşteri gece sabaha kadar kalmamalı; yalnız bir saat kadar görüşüp gidecek olan müşterilerden olmalı. Hoş, üç müşterinin ikisi geceliği peşin vermiş olurlarsa sabahleyin Maryanko Dudu’ya biraz kavga dinletmek şartıyla üçünü dahi savmak mümkün olur ya! Her hâlde sabahleyin her zamanki müşterinin yanında bulunursun; çünkü böyle işlerin en güç zamanı sabahleyindir; ama müşterilerden birisi şayet âlemden utanır takımdan olup da gündüz buradan çıkamayarak sabah erkenden çıkarsa artık iş pek kolaylaşır.

      Bunları hep öğrenmeli, kuzum! Daha neler var, neler var ki onları öğrenmeyen kız bir kerhanede para kazanamaz; eğer iş yalnız geceliğe kalırsa hâli yamandır!”

      Dikkat buyuruluyor ya! Ahmet Efendi için düşünce meydanı gittikçe genişliyor. Müşterileri aldatmak için daha neler varmış neler! İş yalnız geceliğe kalırsa hâli yamanmış!

***

      Ama cigarasızlık belası her hâlden daha yaman olan bir hâl! Ahmet Efendi ne yapsın? Bari kendisini şu karılara gösterip onlar vasıtasıyla hizmetkârı çağırtsa ve onun vasıtasıyla da cigara buldursa… Artık bu murdar karılardan da utanacak çekinecek değil a!

      Bu niyetle merdiven başında bazı hareketler eyledi ki aşağıda bulunan kadınlar yukarıda adam olduğunu anlayarak baktılar. Ermeni karısı Rum’a:

      “Kız, Kalyopi. Kocan uyanmış!” dedi.

      Ahmet Efendi de kulak kabartmış, kendi kendisine: “Bunun birisi bizim karı imiş! İsmi Kalyopi imiş! Burada müşterilerin adı da koca imiş!” diye kafa oyalamaya sermaye yapacağı şeylerin gittikçe çoğalmasına kendisi de şaşıyordu.

      “Kalyopi” denilen kız hemen yukarıya koşup:

      “Kocacığım, uyandınız mı?” deyince, Ahmet Efendi, sanki yüreği ve ciğerleri üzerine bir güğüm kaynar su dökmüşler gibi bir şeyler duydu. “Koca!” tabirine şaşıp dururken şimdi dostça bir de küçültme edası ile kendisine “Kocacığım!” deniliyor!

      Erkeğe bu hitabı olur olmaz nikâhlı karısı bile edemez. Kimisi “ağa”, kimisi “efendi”, kimisi “beyefendi” hitaplarını edip bunlara bir de küçültme edatı ekleyerek “Ağacığım!” ve “Efendiciğim!” demek derecelerine, zaman ile ve karı koca arasında tam teklifsizlik başlaması üzerine varılır. “Kocacığım!” ise karı koca arasında gerçekten âdet aşırı bir ince tabir olup bu tabirin kullanılmasına elveren zamanların dahi hususi bir ehemmiyeti vardır. Burada ise birkaç saatlik buluşmaya mahsus olan bir karı, henüz koynuna girmemiş olduğu bir adama şu hitabı etsin!

      Ahmet Efendi’ye bu hâl gerçekten dokundu; ama cigarasızlığın tesiri ona da üstün geldiğinden karı daha merdivenin yarısına kadar çıkmış iken:

      “Aman, bana bir cigara bulunuz; bir de büyük fincanla bir kahve!” dedi.

      Artık karıdan hangi fabrikanın hangi nevi cigarasından istediği yolunda sualler!

      Ahmet Efendi, sözün uzayıp gitmemesi için istediği cigarayı lüzumlu olan vasıflarıyla söyledi; lakin bu izahlar da sözü az uzatmamıştı.

      Gerçek; reji çıkalıdan beri cigara almak için bir yere başvuranlar epeyce uzunca bir sorguya çekilirler. Misal: Dükkânın birisine gittiniz de bir cigara istediniz değil mi?

      “Kaçlıktan?”

      “Hangi

Скачать книгу