PANDEMİ. Seher Tanidik

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу PANDEMİ - Seher Tanidik страница 3

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
PANDEMİ - Seher Tanidik

Скачать книгу

diye bağırdı gür bir sesle. Kararlılığı yüzünden okunuyordu.

      Hiç ses çıkarmamak, ölü taklidi yapmak daha doğru geliyordu Defne’ye. O da özlüyordu kapıların güvenle açıldığı zamanları ama devir değişmişti. Yiyecek çalmaya gelmediğini nereden bilecekti? Tedirgindi.

      “Deniz Bey, ben Taner Kurtsoy. Evde kimse yok mu? Kapıyı açın lütfen,” diyordu adam ısrarla. Sabırsızlığı sesinden taşıyordu.

      Defne “İyi de babam evde yok ki. Hem o evde yokken yabancı birine kapıyı açtığımı öğrenirse çok kızar,” diye düşündü. Telaşla üst kata çıkıp merdivenin başından Mert’e seslendi. Uyuyordu Mert. Dünya yansa umurunda olmazdı. Ondan ümidi kesip tekrar kapının önüne geldi mecburen. Bu işi yalnız başına çözecekti.

      “Deniz Bey, orada mısınız? Kapıyı açın lütfen.”

      “Kimsiniz? Burada ne işiniz var?” demek zorunda kaldı Defne, en ciddi ve sert ses tonunu takınmaya çalışarak.

      “Nihayet…” dedi kapıdaki adam. “Ben Taner Kurtsoy. Kapıyı açın lütfen.”

      Sesinin tonu lütfen kelimesinin içeriğiyle hiç bağdaşmıyordu.

      Az önce babasının ismini duymamış gibi sesini kalınlaştırarak sordu.

      “Kimi arıyorsunuz beyefendi?”

      “Deniz Bey’i. Beni Nermin Hanım gönderdi, birlikte çalışıyoruz.”

      İçinde onlarca havai fişek birden patladı Defne’nin.

      “Annemle birlikte çalışıyormuş. Tanrım! Annemin nerede olduğunu biliyor yani bu adam. Sorsam mı?”

      Soramadı, bekledi. Karşısındaki adamdan emin olamıyordu bir türlü.

      “Nermin Hanım sizi niye gönderdi?”

      “Siz Nermin Hanım’ın kızı Defne olmalısınız. Anneniz tarafından gönderilmiş bir evrak getirdim. Bu adreste Deniz Bey’e teslim etmem söylendi. Kendisi evde mi?”

      Alçak sesle söylemesi onu daha inandırıcı hale getirmişti Defne’nin gözünde. Kapıyı açmaktaki isteksizliği birden meraka dönüşmeye başladı. En zayıf yerinden vurmuştu bu adam onu. Eli kilide gittiğinde düşünmeye başladı. Buralarda yaşayan herkes annesinin ve babasının ismini bilirdi. Annesinin aylardır evde olmadığını öğrenmiş olabilirlerdi. Babasının dışarı çıkmasını fırsat bilip Defne’ye kapıyı açtırmak istiyor olabilirlerdi. Bir an durakladı. Kapıyı açmamalı, babasının gelmesini beklemeliydi.

      “Ama annem… annemden haber var diyor bu adam. Pek hırsıza, katile benzemiyor zaten. Gayet efendi bir tipi var. Sonunda annemden haber alabileceğim. Öyleyse babamın evde olmaması büyük bir şans benim için,” diye düşündü.

      Sırayla kilidi, sürgüyü ve kapıyı açtı hızlıca. Şimdi karşı karşıya duruyorlardı. “Ben ne yaptım!” diyerek paniğe kapıldı Defne. Yerinden çıkacakmış gibi atan kalbinin sesi kulaklarında yankılanıyordu. Karşısındaki adam kalbinin sesini duyup da heyecanını ve korkusunu anlarsa diye telaşa kapıldı.

      Önce boş boş yüzüne bakan adam kısa bir duraksamadan sonra yeni aklına gelmiş gibi birdenbire gülümsedi. Gülümsemesi Defne’nin içine az da olsa ferahlık verdi.

      “Tahmin edersiniz ki her gelene kapıyı açmıyoruz.”

      “Endişenizi anlayabiliyorum, korkmakta haklısınız.”

      Adam gülümseyince korkusu geçti Defne’nin. Tipi de daha bir hoş göründü gözüne. Bu adam hırsız falan olamazdı muhtemelen ama kırmızı tişörtün altına giydiği yeşil pantolona bakılırsa zevksiz biri olduğu kesindi. İltifat mı yoksa alay mı ediyordu anlamaya çalışırken bir yandan adamı süzüyordu.

      “Tedbirli davranmanız takdire şayan,” diye devam etti adam yayvan yayvan gülümseyerek. Bıraksa boş boş muhabbet edecekti anlaşılan. Bir an önce sadede getirmeliydi.

      “Buyrun Taner Bey,” diye açtı konuyu. Yeni tanıştığı insanlara isimleriyle hitap etmesini söylerdi annesi. İşe yaramıştı anlaşılan, adam bir daha gülümsedi. Yakışıklı görünüyordu.

      “Deniz Bey’le görüşmek istemiştim.”

      “Babam evde değil şu an,” dedi ve hemen sustu. Susmak için biraz geç kalmıştı. Virüs bir yana evde yalnız olduğunu söylemişti. Yalnız yaşayan insanların evlerine girip, onları öldürüp, yiyeceklerini çalan insanları duyuyordu radyoda. Hiç tanımadığı bu adama yalnızım demek nereden çıkmıştı şimdi? “Dışarısı gözü dönmüş insanlarla dolu,” derdi babası. Ya bunlardan biri karşısındaysa?

      Bu adam öyle aç kalmış evsiz birine benzemiyordu. Aksine güven veren bir tipi vardı. Kılığı kıyafeti tertemizdi. Çamaşır yıkayabilme lüksü olduğu her halinden belli oluyordu. Hani neredeyse sabun kokusu bile geliyordu adamdan. Defne en son ne zaman yıkandığını hatırlamaya çalıştı. İçme suyunu harcamalarına babası izin vermiyordu.

      “Babanız ne zaman gelir?” diye sordu adam, gözleri elindeki zarfa takılı kalan Defne’ye.

      “Bir yerlerde birkaç inek varmış da babam onlardan süt sağmaya gidiyor arada sırada. Üç-dört saatten önce dönmez yani. Belki de daha fazla.” Adam bir şey söylemeyince aceleyle ekledi: “Ot falan da toplar gitmişken. Siz onu beklerseniz… Hem neden onu bekleyesiniz ki? Ailede birbirimizden gizlimiz saklımız yoktur.” Bunu söylerken tüm sevimliliğini takınıp gülümsedi adama. O zarfı babasından önce almalıydı. Adam zarfı vermeye yanaşmayınca “Siz bilirsiniz,” dedi.

      Kibarlık bu adamda işe yaramamıştı. Hemen ikinci kanala geçti.

      “Şartlar gereği sizi içeri davet edemiyorum. Babamın gelmesini dışarıda bekleyeceksiniz.”

      Yüzündeki gülümsemeyi korumaya çalışırken eli çoktan kapının koluna gitmişti bile. Karşısında dikilen adamın yüzü karardı.

      “Hay Allah! Aşırı tepki vermiş olabilir miyim?” diye düşündü. Eli kapının kolundaydı hâlâ. Kapatsa mı kapatmasa mı, kararsız bekliyordu. Adamın da gitmeye niyeti yoktu. Öylece bakıyordu yüzüne hiç kıpırdamadan. Sonunda elindeki zarfı uzatmaya karar verdi.

      “Zarfı size vermemin sorun olacağını sanmıyorum, kapalı zaten. Siz de başkasına ait zarfları açmayacak birine benziyorsunuz,” diyerek manalı manalı güldü.

      Defne bunun iltifat olup olmadığını anlayamadan teşekkür etti.

      Zarfı verdikten hemen sonra adam kibarca müsaade istedi. “Müsaade sizin efendim,” diye cevap verdi Defne. Annesi ile babasının kendi aralarındaki konuşmaları sırasında arada bir duyduğu bu replik her zaman çok hoşuna giderdi. Nihayet kullanacak bir yer bulmuştu. Böyle kibar konuşan adamı bir daha nerede görebilirdi? Okuldakilerin hepsi iki lafı bir araya getiremeyen kazma tiplerdi. Kibar ev sahibesi tavrıyla uğurladı misafirini. Aklı elindeki zarftaydı ama bir yandan da acele ettiğini çaktırmamaya çalışıyordu.

Скачать книгу