PANDEMİ. Seher Tanidik

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу PANDEMİ - Seher Tanidik страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
PANDEMİ - Seher Tanidik

Скачать книгу

kim gelmiş?” diye bağırarak merdivenlerden paldır küldür aşağıya indi. Defne ile Deniz göz göze geldiler. Babası parmağını dudaklarına götürüp susmasını işaret etti. Hem Mert’in kafasını karıştırmak istemiyordu hem de çenesinden korkuyordu. Annesinden mektup geldiğini bilse ayaküstü yüzlerce soru sorardı. Kapının kapanma sesini duyan Mert yanlarındaydı artık.

      “Ne oluyor burada? Kim geldi, kim gitti?” dedi boncuk gözlerini bir babasına bir ablasına çevirerek.

      “Ben geldim oğlum.” Lafı geçiştirdi Deniz. “Kurallar…” derken bir yandan da Defne’ye kaş göz hareketleriyle üst katı işaret ediyordu.

      Defne az önce olanlardan öyle tırsmıştı ki odasına girip bütün gün çıkmamaya razıydı. Babasının sözünü ikiletmeden arkasında Mert’le üst kata çıktı. Bu kadarcık aksiyon bile onu heyecanlandırmıştı.

      Odasına girip heyecanını saklamaya çalıştı. Mert aşağıda bir şeyler olduğundan şüphelenmiş, merakla kıvranıyordu. Ablasının ardından odaya daldı ve “Gelen kimdi abla?” diye fısıldadı. Sanki ablası ile babası birlik olup kendisinden gizli bir şeyler karıştırıyorlarmış da onları yakalamış gibi kocaman açılan gözlerinin içi gülüyordu.

      “Babam geldi ya oğlum. Onun kapı sesini duydun. Sen ne zannettin ki? Zaten kim gelebilir ondan başka?”

      “Çocuk mu kandırıyorsunuz siz?” diye gözlerini Defne’ye dikerek üstten üstten bakmaya çalıştı Mert ama boyu ablasından kısa olduğu için böyle horozlanması Defne’yi korkutmak yerine güldürdü. Defne kaçarak ondan kurtulamayacağını anlayınca saldırıya geçmeye karar verdi.

      “Ne kandırması oğlum?.. Sen sürme mi çektin gözlerine?”

      “Ne sürmesi, saçmalama yine!” diyerek banyoya koştu Mert. Bir yandan aynada gözlerini incelerken bir yandan da ovuşturuyordu. Bir insan her seferinde aynı şakaya kanar mı, bu çocuk kanıyordu işte.

      Küçüklüğünde Mert’i yakından gören hemen herkes, beyaz tenine tezat yaratan, kalem çekilmiş gibi doğuştan sürmeli gözlerine ve uzun siyah kirpiklerine şaşar ve hayran kalırdı. Çoğu “Sürme mi çektiniz bu oğlanın gözlerine?” diye sorardı. Annesi uzun süre “sürmelim” diye sevdi biricik oğlunu. Mert biraz daha büyüyünce “Kadınlar gözlerine sürme çekermiş, ben kadın değilim,” diye kendisine sürmelim dedirtmemişti bir daha. Defne onu kızdırmak istediği zamanlarda kullanıyordu bu kozu. Her seferinde de işe yarıyordu.

      Armut koltuğun yanına düşen kitabını aldı. Bir süre kitapla oyalandı. Sonra yavaşça alt kata inip babasına bakındı. Salonda ve mutfakta yoktu. Arka bahçede olabilir, diye düşünerek dışarıya çıktı. Bahçe de boştu. Yatak odasındaydı anlaşılan. Oraya şimdi girmek doğru olmazdı, kapı kapalıydı yine. Annesinin gönderdiği zarfta ne olduğunu çok merak ediyordu ama biraz zaman geçsin, diye düşündü. Defne onu nasıl olsa öğrenirdi.

      İkisini de bir anda yukarı postalayıvermişti babası. Evin kuralları çok açıktı. Dış kapı açıldığında çocukların alt katta olması kesinlikle yasaktı. Deniz bütün dünyayı baştan başa saran virüsten çocuklarını böyle önlemlerle koruyabileceğini düşünüyordu. Oysa kendisi yiyecek bulmak için dışarı çıkmaya mecburdu. Fi tarihinde olduğu bir aşının kendisini hâlâ koruduğuna inanıyordu. Allah’tan yaşadıkları ev dağ başında bir köydeydi. En yakın komşu ev yüzlerce metre uzaktaydı. Tabii o evde birileri yaşıyorsa ve en önemlisi de hastalıktan veya açlıktan ölmedilerse…

      Bu aralar taş devrinde gibi yaşadıkları, kimseyle haberleşemedikleri için dışarıda olup bitenleri hiç bilmiyorlardı. Sonuçta Deniz’in aldığı önlemler şimdiye kadar işe yaramıştı ve hâlâ hayattaydılar. Kuş uçmaz kervan geçmez bu yerde kimden virüs bulaşacaktı?

      Ege sahillerinin yeni dağ köylerinden birindeydi evleri. Şehir hayatından kaçanlar bu modern ama doğallığını korumaya özen gösterilen köyde dinleniyor, babaannelerinin, anneannelerinin yaşadığı huzuru arıyorlardı. Salgın nisan ayında başlamıştı; geçmiş yazlarda bile sakin olan Edremit’in Kavurmacılar Köyü’ne yazlıkçılar henüz gelmemişti. Tüm kıyı sahilleri boştu bu yaz. Meydanlar, sokaklar, şehirler, belki de bütün dünya bomboştu.

      Evde dört duvar arasında yaşayanlar ölesiye sıkılıyorlardı. Hele Defne sıkılmak kelimesini diline doladı mı papağan gibi defalarca tekrarlıyordu. Bir tek evin babası halini belli etmiyordu. Issız adaya düşmekten farkı yoktu yaşadıkları hayatın. Adaları bir ev ve bir arka bahçeden ibaretti. Dünya üzerinde sadece üç kişi yaşıyorlardı sanki. Defne, dediğim dedik babası ve gıcık erkek kardeşi… Gerçi her zaman gıcık değildi Mert. Ama dört aydır bu dört duvar arasında herkese bir haller olmuştu.

      6 Ağustos 2024, Deniz

      Çocukları üst kata yollamıştı Deniz. Yukarıdan gelen şamata seslerine bakılırsa odalarına girmemişlerdi. Kalbi duracaktı heyecandan. Bakanlıktan gelen sarı zarflardan müjdeli haberler çıkmazdı genelde. Bu yüzden aylar sonra gelen sarı zarf Deniz’i önce korkutmuştu ama sonra üzerinde karısının el yazısını görünce mutlu olmuştu. Ondan gelen sayfalarda neler yazdığını çok merak ediyordu. Ortalıkta okursa çocuklar görür ve rahat bırakmazlardı. Yalnız kalmak için odasına çıkmalıydı, yukarıdakiler sakinleşene kadar mutfakta oturup bekledi. Yokluğunda bu koca evin ne kadar sıkıcı olduğunu Nermin’e söylemek isterdi. İkisi de hayatlarını çalışarak geçirdikleri için evlenmeye karar verdikleri ilk günden itibaren hep deniz manzaralı, büyük, sakin bir dağ evi hayali kurmuşlardı. Belki de hayalleri ortak diye evlenmişlerdi. Arkadaşlarının hemen hepsi ilk maaşlarıyla araba almaya niyetlenmişken, onlar evlendikten sonra bu evin hayaliyle para biriktirmeye başlamışlardı. İlk evlilik yıl dönümlerinde, Deniz hediye olarak bu evin projesini yaptırmıştı. Eşine daha güzel bir hediye veremeyeceğini o gün anlamıştı.

      Yapımı için iki yıl uğraşmışlardı ama değmişti. En mutlu anılarını saklayan iki katlı bu yapı, yirmi yıldır her fırsatta geldikleri tek adres olmuştu. İlk yerleştiklerinde üst kattaki yatak odası haricinde diğer üç odayı boş bırakmışlardı. Üçünü de çocuk odası yapmak istiyordu Deniz. Nermin ise ikisi çocuk odası, biri misafir odası olacak, diyordu. Yıllar Nermin’i haklı çıkardı.

      Evin en sevdikleri yanı, arka bahçeye bakan kocaman bir pencerenin aydınlattığı büyük mutfağın geniş ve yüksek bir kemerle salona bağlanmış olmasıydı. Amerikan mutfak denen bu tarzı Nermin de severdi ama yemek ve bulaşıktan yorgun düştüğü zamanlarda “Şu Amerikan mutfağı kim icat ettiyse… Aynı odadasın güya ama mutfakta yaşıyorsun,” diye söylenmekten geri kalmazdı.

      Evden kat kat büyüktü bahçe. İkisinin de hayali biraz para biriktirince bahçeye şirin bir butik otel yaptırmaktı. Bu arsayı aldıklarından beri hayalleri buydu zaten ama gereken para yıllardır birikmiyordu bir türlü. Yavaş yavaş emeklilik hayali olmaya başlamıştı. Hayallerinin kış akşamları anlatılan ışıltılı masallara benzemesinden korkuyorlardı.

      Bu koca alanda çocukların koşturmaları bugün bile gözünün önündeydi. İki kardeş birbirini kovalarken mutfaktaki kapıdan terasa, oradan da arka bahçeye çıkarlardı. Evin iki yanındaki minik patikalardan ön tarafa dolaşıp kapıyı çalarlardı. İlk zamanlarda sırayla açılıp kapanan

Скачать книгу