UNUTULMAZ. Nurhan Incir

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу UNUTULMAZ - Nurhan Incir страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
UNUTULMAZ - Nurhan Incir

Скачать книгу

Sezen Aksu çalıyordu. Şarkının sözleri tam da o günün özetiydi. “Hasret oldu, ayrılık oldu, hüzünlere bölündü saatler/Gördüm akan iki damla yaş ayrılık da sevgiyle beraber.” Arkada fakülteden arkadaşları İhsan’la Ceyhun da vardı. Onlara selam verdikten sonra gözlerimi tekrar Eşref’e çevirdim:

      “Hayrola, bu saatte evimin önünde ne yaptığını sorabilir miyim?”

      Kafasını kaldırıp cevap verdi:

      “Seni özlemiş olamaz mıyım?”

      Gülümsüyordum:

      “Olabilir tabii.”

      “Saatlerin birinde sevdiği kıza şaka yaparken canını yaktığının farkına varan bir adam olamaz mı? Saatin üçü, onu, sekizi. Aylardan eylülü, kasımı. Mevsimlerden kışı, yazı fark eder mi af dilemek için. Af dilemenin zamanı yoktur.”

      İki elimi belime koydum bu kez:

      “Af dilemeye geldin yani desene.”

      Eşref arabadan indi, arkadaşlarına iyi akşamlar dedi ve gönderdi onları.

      “Sabah evden ayrıldığımdan beri ayaktayım, dolaşıyorum. Arabayı da arkadaşlarıma teslim ettiğime göre karnımı doyurursun herhalde.”

      İşaret parmağımla yanağına birkaç fiske vurdum:

      “Sen şöyle biraz bekle, ben bir düşüneyim, karar verirsem olabilir sevgilim.”

      Eşref bir kahkaha kopardı ve kolumdan tutup kendine çekti, sarıldı:

      “Bugün seni çok üzdüm, biliyorum, yapmamalıydım o şakayı.”

      Kafamı kaldırıp ona baktım:

      “Olsun geçti artık, hadi eve girelim.”

      Bakkaldan aldığım poşetleri yerden aldık, eve girdik. Eşref, iki kişilik koltuğa kendini attı:

      “Sen bir şeyler hazırlarken ben gözlerimi dinlendireyim yavrum, hazır olunca seslen.”

      Kafamı sallayarak cevap verip mutfağa geçtim. Çay suyu koydum, yanına çabuk olabilecek yiyecekler düşündüm. Sıcak bir çorba kaynatmaya karar verdim, ardından menemen ve patates kızartması. Şehriye çorbası çok kolaydı, hemen hazır olmuştu. Çorba kaynadığı sırada domatesin ve patateslerin kabuklarını soydum. Domateslerin diğer malzemelerini ayarladıktan sonra menemen ocaktaydı artık. Çay suyu kaynamıştı, çayı demledikten sonra altına biraz daha su ilave ederek tekrar kaynaması için ocaktaki yerini bir kez daha aldı demlik. Bu kez de patatesler doğranmış, derin, siyah bir yağ kızartma tenceresinde kızarıyorlardı. Hepsi pişerken yatak odasına gidip eşofmanlarımı giydim. Okul kitaplarımı çantamdan çıkardım ve tekrar mutfağa gidiyordum ki koltukta duran sevgilime baktım birkaç saniye. İçimden sevdim onu çok yüklüce. Kokular evi sarmıştı, mutfağa geçtim tekrar. Her şey hazırdı artık. Sofrayı kurmaya başladım. Her şey tamamen eksiksiz ve hazır olduktan sonra sevgilimin başucuna oturdum. Koltuğun yanındaki fiskosun üstünde duran yapay çiçeklerden birini aldım. Eşref’in suratında gezdiriyordum:

      “Gerçekten uyuyor musun sen, yoksa numara mı yapıyorsun?”

      Eşref gözlerini araladı:

      “Sence?

      “Bence çok az uyuyordun.”

      “O da ne demek öyle, çok az uyumak? Ne diyorsun yavrum?”

      “Ya yani çok derin uyumuyordun, tamamen uyumamış da değildin, gözlerin kapalıydı ama olup bitenleri anlayabiliyordun.”

      Yattığı koltukta kollarını açıp gerindikten sonra doğrulup oturdu. Bana baktı ve birden beni tutup koltuğa attı, gıdıklamaya başladı.

      “Demek ben numara yapıyorum he?”

      Gülmekten konuşamıyordum:

      “Tamam tamam numara değildi, lütfen bayılacağım şimdi sevgilim.”

      En sonunda bıraktı beni. Lavaboya gidip elini yüzünü yıkadı. Masaya doğru yöneldi ve sandalye çekip oturdu:

      “Hımm hepsi çok güzel gözüküyor yavrum, ellerine sağlık.”

      “Afiyet olsun sevgilim.”

      Eşref, menemene karabiber serptikten sonra ekmeği tabağına daldırdı. Sonra çayından yudumladı:

      “Annemle babam seni çok sevdiler. Seninle daha güzel vakit geçirmek istediklerini söylediler. İstanbul’daki akrabalarımıza da bahsettiler. Seni aile içinde görmek istiyorlar.”

      Elimde çay bardağı, yüzüme mutlu bir ifade yerleşmişti. Bardağı masaya bıraktım:

      “Gerçekten öyle mi? Sevdiler yani beni?”

      “Evet öyle sevgilim, niye, sevmeseler miydi yoksa?”

      “Bugünkü şaka kaldırma limitim doldu sevgilim.”

      “Tamam tamam sustum.”

      Karnımızı doyurduktan sonra sofrayı topladım. Bulaşıkları yıkayıp içeri geçtim. Sevdiğim adamın yanına, koltuğa oturdum. Eşref ışıkları kapatmış, televizyonu açmıştı. Evin içinde sadece televizyondan gelen ışık vardı. Başımı sevdiğim adamın omzuna yaslamıştım. Televizyonda Türkan Şoray’ın filmi oynuyordu, Tatlı Nigâr. Hafifçe başımı kaldırdım:

      “Daha önce izledin mi?”

      “Evet izledim yavrum birkaç kez.”

      “Ben de izledim. Hiçbir şey engel olmamalı sevgiye, sevmeye. Ne yaşanmışlıklar, yaşananlar, acı hatıralar. Bize sunulan hayatın acısına saplanıp kalırsak eğer güzel günlerimizi de beraberinde yok ederiz.”

      “Evet filmden çok güzel dersler çıkarmışsın sevgilim, engel olmamalı sevgiye yaşanmışlıklar. Bugün senin ağlamana sebep oldum, gözlerinden düşen damlalar için kızdım kendime, yapmamalıydım.”

      Gözleri gözlerimin içindeydi.

      “Geçti gitti artık kendini suçlu hissetme, kızma, unutalım. Olabilir böyle şeyler, insan güzel bir şey yapmak isterken yolunda gitmeyen şeyler olabilir düşünme artık.”

      “Olsun, yine de seni üzdüm.”

      Bunu söylerken saçıma bir öpücük kondurdu. Filmse televizyonda oynamaya devam ediyordu. Tam da Bulut Aras’ın tırpanla uzun otları biçtiği sahnedeydi film. İkimiz de susup dikkatlerimizi televizyon ekranına vermiştik. Ahmet, Nigar’a tırpan tutması öğretiyordu. Nigar tırpanla otları biçmeye gayret ediyordu. Otları biçmeye çalışan kadına baktı Ahmet. “Söylemesi bile zor ama seni her an daha fazla arzuluyorum,” derken kızın geçmişini sermişti gözlerinin önüne. Ahmet de bilmiyordu, bilemezdi. Geçmişini tekrar bedeninde yaşadığını hisseden kadınsa bağırdı: “İstemiyorum! Allah kahretsin hepinizi!” Tam bu sırada adam kadına

Скачать книгу