Yol Romanı. Tuncay İrade

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yol Romanı - Tuncay İrade страница 3

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Yol Romanı - Tuncay İrade

Скачать книгу

göze alıyorlarmış. Çariçeler, zayıflıklarını elbette kimselere gösteremezdi, güçlü olmaya mahkûm idiler. Aşk yaşadığı gecenin ertesi sabahı âşığının kafası kesiliyormuş…

      İyi de şu serseri Rus prensi onun hayatına nereden gelip de girebilmiş? Siyasi birlik falan da söz konusu değildi, kadının kendisi onu tutup zirveye çıkarmış. Çariçeler de yanlış yapabiliyor. Ancak sonra hatasını tamir etmiş ve prensi kovarak çocukluk arkadaşını sarayına getirmiş. Rustaveli de bu aşk üçgeninde fazla olduğunu anlayarak başını alıp Filistin’e gitmiş.

      –Hayır, şoförler oraya hiçbir vasıtanın gitmediğini söylüyor. Her taraf kapalı, yarın gideriz.

      –Yirmi yıl önce oraya gitmiştim, sana da göstermek istiyordum. Gitmiştim, kendimi çariçe olarak görüyordum. Gençtim…

      –Şimdi ne var ki?

      –Şimdi… Giden gitmiş, yiten yitmiş…

      –Tamam, yine başlama. Şuraya bak…

      –Baktım ve gördüm.

      …Şu aynı sokak, aynı dönemeç…

      –Önceleri bu sokakta hediyelik eşya satıyorlardı…

      –Şimdi de meyve satıyorlar. Yoruldum, otele dönelim.

***

      (Kar gibi beyazlaşmış, seyrelmiş saçlarını sıvazlaya sıvazlaya, bir zamanlar bu saçların simsiyah ve gür anlarını görmediğini düşünüyor…)

      –Nasıl gençleştiğinin, zindeleştiğinin farkında mısın?

      –Hıı, herkes senden dolayı öyle diyor.

      –Elbette öyledir. Kiminle düşüp kalkarsan ona da benzersin…

      –İyi be…

      –Biliyor musun, şimdi aklıma geldi, senin gençliğini hiç görmedim. Hatırlamıyorum…

      –Kendim de hatırlamıyorum, harcadım gitti.

      –Bunu anlaman için seni sıkboğaz mı etmeliydim?

      –Affın yok biliyorum, ama… Yapabiliyorsan affet…

      –Karakterimi yeterince tanıyorsun…

      (Kız doğru diyordu, beni hiç tanımadın, yorgunluğumu tanımadın…)

      –Bitti dedim, geçmişi hatırlama, geleceği düşün.

      –Bütün olanlar, yaşananlar…

      –Benden ne istiyorsun?

      –Hiçbir şey, kimseden hiçbir şey istemiyorum. Anlamaya çalışıyorum. Bu keşmekeşin, kaosun sebeplerini…

      –Uyu, yarın konuşuruz.

      (“Yarın konuşuruz” ifadesi onu çıldırtıyor. Hiç konuşmuyorlar, suç kimde peki? Kimi affetsin-kendisini mi, onu mu? Freud’un felsefesine dalsın, erkekler ömür boyu annelerine benzeyen kadınları arar dururlar. Yakın bir arkadaşı ona, “Freud doğru söylemiyor-erkekler hep kendilerine benzer kadın ararlar. Lanet olsun gecenin bu vaktinde felsefe konusu kafasını karıştırmış.)

***

      İçinde, “Kutsal Meryem Ana, oğlunu bizim günahlarımız uğrunda kurban ettin. Bizi affet, evlatlarımızı bizlere bağışla”-diyor. Kahır, yumruk olup gırtlağında düğümlenmiş onu boğuyordu. Doğru düzgün dua edip etmediğini bile bilmiyor. Ne farkı var peki..! O da annedir. İlahî bir çocuk doğurmuş. Günahkâr kulları doğru yola döndürme mutluluğunu vermiş. (Döndür Tanrım, döndür!)

      Bu muhteşem kilisenin içinde kendini bir kum tanesi gözünde görüyor. Başını kaldırıp çarmıha gerilen Peygamber’in yüzünde akseden ıstıraba bakıyor. Herkesin yerine acı çeken… Kutsal Meryem Ana, sen her bir insanı seviyorsun ama! (Unuttun mu beni, Tanrım?!)

      –Ne muhteşem, çok iyi bir yer seçmişler, şehrin her tarafından görünüyor.

      –Aşağı inelim mi?

      –Burada kalacak değiliz herhalde…

      … Sıcak yaz güneşinin altında kavrulan ırmak kalbine bir serinlik yayıyor. Irmağın sahilinde dolaşmayı seviyor. On gün önce başka bir ırmak sahilinde idi, orada çektiği fotoğrafları bilgisayarının hafızasına aktarmıştı. Şimdi de durmadan çekiyor, bunları da aktaracak.

      –Şu artisti tanıyor musun?

      –Hayır.

      –Tanıyorsun canım. Öleli bir yıl bile olmadı, büstünü yapmışlar, hem de şehrin tam ortasına. Bu milletin böylesi alışkanlıkları var… İlginç bir kadındı. Babası da, annesi de tanınmış artistlerdi, önceki eşi de meşhur bir artist idi. Yaşı elliye merdiven dayayınca meşhur futbol yorumcuları Maharadze ile birlikde yaşamaya başladı.

      –Ne var bunda?

      –Hiiç, büstünü gördüm de o olay aklıma geldi. Orta yaş bunalımı herkesi etkiliyor.

      –Şu bunalım falan bence anlamsızdır ve insanların uydurmasıdır.

      –Psikologların… Ben dönmek istemiyorum.

      –Söz veriyorum, yine geliriz.

      –Verdiğin sözleri hiç tutmadın ama…

      –Onu söyledin, söyledin… Anladım… Geçti…

      (Geçti elbette. İki gün de çok çabuk gelip geçti. Life is moment in space. Hayat yaşanan andır. Kadın güzel icra ediyor, arzular gerçekleşmediğinde, hayat çok garip bir yer oluyor.

      Zaman azdır, az…)

***

      -Bir şeyi unutmadık değil mi…

      –Her tarafa baktım.

      –Belgelerimizi alayım çıkalım. Yolumuz uzak.

      Oturur oturmaz kulaklığı çıkarıp takıyor hemen.

      I kiss the morning good-bye…

      Elveda, sabahı öpüp gidiyorum. Seheri mi, şehri mi?!

      –Güzel! Bu yolculuğu beğendin mi?

      –Bana güzel deme, ben güzel değilim.

      –Peki nesin?

      –I am a woman in love!

      –Ne?!

      –Hiiç, şarkının sözlerini diyorum.

      –Kulaklığı çıkar, yine neyi dinliyorsun…

      –Hatırladım, biliyorsun, onlar meyhaneye “duhan” diyor…

Bakü-TiflisTemmuz, 2010

Скачать книгу