Ulpan. Gabit Müsirepov

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ulpan - Gabit Müsirepov страница 18

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Ulpan - Gabit Müsirepov

Скачать книгу

heyecanlandı:

      –Altın boynuzlu akmaral mı dedin sen? Vay be, onu bizim avulun delikanlıları gün boyu kovalayıp, iyice yorup sıkıştırdığında, Ulpancan onu kurtarmıştı… Zavallı maral yorulduğu için göle güp diye yığılıvermişti. O değil midir, Ulpancan?

      –O herhalde.

      Ulpan’ın maralı kurtardığı gerçekti. Delikanlılar göle yığılı-veren maralı nasıl yakalayacaklarının bir yolunu bulamayınca, ihtiyar Artıkbay’ın mızrağını istemeye adam göndermişlerdi. Ulpan babasına: “Verme!” dedi ve atına binerek hemen gitti.

      Bu maral, Ulpan’ın arada sırada gördüğü maralıydı. Maral, onu kovalamayan, üzerine köpekleri kışkırtmayan kıza alışmıştı. Çok yakınlaştırmamakla birlikte hoplayıp zıplayarak kaçıp gitmiyordu da. Çalıların yapraklarını koparıp yerken, Ulpan’dan gözlerini hiç ayırmadan ihtiyatlı davranarak ona bakıyordu.

      Ulpan göle geldiğinde, on beş kadar atlı delikanlı gölün etrafını dolanarak gelip, köpekleri kışkırtarak koşturuyordu. Suyun soğuk olduğu bir zamandı, bu yüzden kimse göle girememişti.

      Ulpan, delikanlıları oradan kovup göndermişti.

      –Ne var, kırk çadırlı Kürlevit boyu, kırk yapraktan koparıp alayım diye mi geldiniz? Dokunmayın! Bu benim maralım! Dedi.

      Delikanlılar utanıp, köpeklerini de alıp hepsi dağılmışlardı. Az sonra maral da sudan çıkıp, silkindi ve sık ağaçlığa girip kayboldu. Gün boyu insanoğlu tarafından kovalanmış olsa da, Ulpan’dan bu defa da kaçmamıştı, kendini toplayıp yavaş yavaş yürüyerek gitmişti.

      –Gözleri pasparlak ya hu, kapkara… dedi avcı Müsirep.

      –Kara gözlü, ak alınlı mı yoksa? Eseney, bunu hemen araya sıkıştırıp söylemişti. Bu söz tam da Ulpan’a söylenmiş gibi olduğu için utanıp, “Türkmen” Müsirep’e dönüp: -Sen ayrılıp gitmeseydin ak maral kurtulamazdı! Deyiverdi.

      –Evet, o bana da denk geldi. Hayvan olarak yaratılanların en güzeli. Elli adımlık yerden çalılar arasından vurulabilirdi, kovalamadım.

      Ulpan, minnettar bakışlarıyla Müsirep’in yüzüne okşar gibi baktı.

      –Ben köpeklerimi güzel hayvanların üzerine göndermiyorum. Bu kadar güzel yaratılanı köpeklere talatıp, kana bulamayı vebal olarak görüyorum. Ben kurda ve tilkiye hevesliyim…

      “Gerçekten mi? Nasıl?” dercesine Ulpan’ın azıcık gülümseyen gözleri parlayıp yeniden Müsirep’e doğru odaklandı.

      Maralı öven sözleri aslında Ulpan için söyleyen ve fırsatı iyi değerlendiren yakışıklı Müsirep, bunu doğrudan kaba bir şekilde söylemeye karşı olduğunu da fark ettirdi.

      –Ulpancan, seninle aynı dilekte olan da varmış bak gördün mü! dedi Artıkbay sevinerek. -Bu marala bütün avul Ulpan’ın maralı diyor. Hepsi de onu koruyup kolluyor.

      –Hey Allahım, kraliçem, dokunmuyorum maralına, dokunmuyorum. Bundan sonra eğer ona göz dikersem, beşikte yatan bebeğimi görmek nasip olmasın! Diye avcı Müsirep ant vermeye başladı.

      –İki yavrusu ve anası Tuzdıköl civarında yaşıyor, diyerek Ulpan bir hatırlatma da yaptı.

      Eseney maral hakkındaki sohbetin başlayıp devam etmesine sevinse de, şimdi bitmesine üzülüp keyfi kaçtı. İlk önce kendi akrabası Müsirep’e sinirlendi. Maralı kıza denk tutup överek, köpeklere talatıp… kana boyayıp… öldürmek vebal olurdu demesi nasıl bir saçmalamaktı? Özellikle beni sinirlendirmek için söyledi. Hiç olmazsa bir akşam olsun, aslında kızdan bahsedip maral hakkında konuşup, maraldan bahsedip kız hakkında konuşup eğlenip gülüp vakit geçirmiş oluyordu ya. Ulpan da susup konuşmayım demiyordu doğrusu. İki Müsirep’in sırayla giyinip giderek, sözün sonunu cehennemin dibine kadar getirip sonra muhabbeti kapattığını gördün mü!.. Kendim de Allah’a şükür, pek çok beceriksizden biriyim… ayıp mayıp… atlar, marallar hakkında konuşma oldu… Bunlardan birinden birini olsun ne konuşup dikkati üstüme çekebildim ne de konuşmayı istediğim gibi yönlendirebildim. Sadece sözü bağladım. Aslında, ben sözün gelişerek devam etmesine hiç bakmaksızın, hemen hüküm vermeyi âdet haline getiren bir kişiyim. Kıza hüküm ne gerek? On gün düşünsem de gelecekteki bir akşam Ulpan’dan başka bir kişiye söz hakkı vermeden… Ulpan ne söylese de yerinde söylüyor… bazen güldürüp bazen düşündürüp… bazen de başının üstünden ok gibi geçen yırtıcı kuş gibi… bazen ok gibi saplanıp… eritip, yakıp… döneceğim.

      VII

      Eseney, on gün düşünse de kızı öyle eritip yakacak kadar etkileyecek hiçbir şey bulamadı. İki defa Artıkbay’ı kızağa bağlayıp ava götürmüştü. Onu koruma kaygısıyla kurt yakalayamadı. Bu gün “Türkmen” Müsirep evine dönüyor. O gittikten sonra Eseney’in grubu iyice sessizleşmişti. Avcı Müsirep’in saçmalığını Ulpan gülerek dinliyordu. Böyle boş boş konuşup başını şişirmektense hiç konuşmamak daha iyiydi… Onun sözlerine gülmedi, kendine güldü. Sözün özü, Eseney, yalnızca Eseney olarak kalmalıydı. Başka birine benzemeye çalışıp hatip olacağım, nazik olacağım, beyefendi olacağım derse, komik duruma düşebilirdi. Eskiden beri benim adım Eseney olduğu için takdir görüyorum. Şimdi bu yaptığım nasıl bir bunaklıktır! Yok, ben Eseney’den başka hiçkimse olamam!

      Eseney, memleketine gitmek için hazırlanan Müsirep’i çağırdı.

      –Bir kış birlikte olalım demiştim, kabul etmedin, seni müzmin bekâr… Sebebi vardır heralde, sormuyorum. Yalnızca benim son bir arzumu yerine getir. Bir gün daha bekle.

      –Tamam, bekleyim.

      –Bekliyorsan, şimdi atlan. Artıkbay’a dünürlüğe git. Niye şaşırdın?.. Ulpan’a Eseney’in gönlü düştü. Benim gibi itiyarların nicesi kuma alıyor. Ben de senin gibi müzmin bir bekârım. Sen hanımı olmayan bir bekârsın, ben hanımım olmasına rağmen, on yıldan beri müzmin bir bekârım. Altmışa henüz gelmedim. Gerekirse, kızın kendisine de söyle. Senin “İlkgözağrım” dediğin bir durumun varsa, benim “Sonuncum” dediğim bu kız, Ulpan. Kadın kız denilince bu işlerden anlayan delikanlısın, göster bakalım bu defa hünerini!

      –Tamam, gideyim.

      –Yalnızca gidip gelme, işi bitirip gel. Sıyban adlı boy bir gün tamamen kuruyup kalsın demiyorsan eğer, onları ikna edip gel!

      Eseney’in son sözü Müsirep’i derinden etkiledi. Sıyban, bir tek Eseney’i olmasa, ağaç kovuklarına sığınıp dağılıp gidecek güçsüz bir boydu. Eseney güçleneli beri, on avul Sıyban ancak bir boy haline gelmişti. Ama işte bu Eseney zürriyetsizdi. Akrabaları arasında bunun izinden gidecek, yerini tutacak hiçkimse yoktu. Onun gibi bir kişi daha bütün Sıyban içinde bile yoktu. Onun başka taraflarını bir yana bırakırsak, iki oğlu vefat ettikten sonra tamamen zürriyetsiz kalması da Müsirep’i çok derinden üzüyordu. O da insan ya hu! Ama bir yandan da içinden Ulpan’a da acıdı. Eseney her ne kadar onun yakını olmakla birlikte, kancayı başka birine taksa da olurdu. Şimdi ne olacaktı? Bu kıza yazık olmaz mıydı? Yazık ya hu, on

Скачать книгу