Gece ve Gündüz. Çolpan

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Gece ve Gündüz - Çolpan страница 10

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Gece ve Gündüz - Çolpan

Скачать книгу

bakınca:

      – Aranızda sesi güzel türkücünüz olduğu hâlde bana takılmanız ilginç! dedi. Biz, “su olmazsa teyemmüm”le idare eden türkücülerdeniz.

      Kızların hepsi Zebi’ye baktılar. Herkesten onu destekleyen türlü sesler yükseldi:

      – Evet, doğru!

      – Gerçekten, hiçbir şey söylemeden oturan arkadaşımıza bakın hele!

      – Türkücü aramızda ya.

      Zebi sesini çıkarmadan oturuyordu. Onun böyle durması da böyle bir tekliften korktuğu içindi. Elbette genç kızın gönlündeki eğlenmek, gülmek ve hoşça vakit geçirmek arzusu başka her şeyden daha güçlü idi. Lakin Zebi öyle bir babanın kızı idi ki, onun yüzünden bütün arzularını kontrol altında tutmak, gönlünün bütün heves ve dileklerini uyandığı anda boğup atmak daha doğru olurdu. Zebi böyle davranmaya alışmıştı. Bunun için de delikanlının ağzından kendi ismini duyunca, bütün vücudu heyecanla titredi. Sonra kızlar tarafından söylenen sözler, onu sıkıntıya soktu. Ne diyeceğini bilmiyordu. Düşünerek cevap vermek için gönlünün sıkıntıya düşmemesi gerekir. Hâlbuki gönül huzursuz ve bu sebepten dolayı da sıkıntıda…

      Arabacı ön taraftan konuşmasına devam ederek:

      – Hay yaşa, demekki varmışsınız! Ortaya alın türkücüyü! dedikten sonra Zebi’nin dili çözüldü:

      – Konuşarak gidelim. Böyle karanlıkta!..

      – Cin mi çarpar? dedi birisi.

      – İyi değil, böyle zifirî karanlıkta… Konuşarak gidelim. Şirin şirin sözlerden.

      Arabacı onun sözünü böldü:

      – Şirin şirin söz yerine şirin şirin türkü olsun, abla. Tarifinizi işitip, ciğerlerimiz parça parça kan oldu…

      Saltı şaka yollu takıldı:

      – Vay, tövbe! Parça parça kan mı oldu? Sana zulüm olmuş.

      Arabacı da bu sözün altında kalmadı:

      – Kan olan yürekleri bir nefeste açmak sizlerin elinizde, ablalar! Biz de dünyaya gelip bir ferahlayalım!

      Yine hiçbir şey söylemeden oturan Zebi’ye bu defa Saltı yalvarmaya başladı:

      – Arkadaşım, bir şey deseniz ya! Herkes hep beraber seni bekliyor.

      Zebi akadaşını ikaz etti:

      – Sizin söyleyeceğiniz söz bu mu? Babamın söylediklerini kendi kulağınızla duymuştunuz! Ya kulağına gidecek olursa, ne olur? Bunu bile bile…

      Saltı arkadaşını durdurdu:

      – Biliyorum arkadaşım, biliyorum! Babanızın sözlerini bir değil, iki kulağımla duydum. İnsanlar içinde, kalabalık arasında seni buna zorlayacak olursam, bana kırılabilirsin. Fakat burası, gece kimsenin bulunmadığı tenha bir bozkır olsa bile yine biraz söylemez misiniz?

      – Namahreme duyurarak mı?

      Zebi bu sözü samimi olarak ve tehdit edercesine söylemiş olmasına rağmen kızların hepsi birden gülüştüler. Yine bir takım sesler yükseldi.

      – Bu da namahrem sayılır mı?

      – Bu Ölmescan da mı?

      – Namahremin canı çıksın.

      Zebi gerçekten rencide olmuştu. Ağlamaklı bir sesle Saltı’ya:

      – Böyle yapacağınızı bilseydim, gelmezdim, dedi. Kızlar işin bu hâle gelmesine şaşırarak seslerini kestiler. Arabacı:

      – Tövbe! Tövbe! diye kendi kendine söylenip, atı sert bir şekilde beş altı defa kamçıladı.

      At adımlarını hızlandııp, arabayı güldür güldür yürütmeye başladı. Herkes sessizliğe gömüldü. Sadece Saltı ile Zebi ikisi aralarında fısıldaşarak konuşuyorlardı. Bu fısıldaşma neticesinde, Saltı arkadaşını sakinleştirmeye muvaffak olmuş, bunun üstüne yine kızlar “yar yar15” söylemeye başlayınca, onun da iştirak edeceğine dair söz almıştı. Bir defa başlayınca ondan sonra kendisi gelir, diye düşünüyordu Saltı.

      Birden kızlardan tarafa döndü:

      – Haydi, kızlar, kendimiz “yar yar” söylemeye başlıyoruz!

      – Evet, haydi! dedi arabacı.

      Kızlardan cevap beklemeden Saltı kendisi başladı. “Uzun uzun argamçı ya…

      Kızlar da iştirak ettiler:

      …Helinçekke,

      Çeken köynek yaraşar Kelinçekke.

      Çeken köynek yeŋige Tut kakaylik…”

      Birkaç beyit geçtikten sonra Zebi’nin pürüzsüz ve temiz bir piyale gibi yankılanarak çıkan güzel ve keskin sesi de buna katıldı. Bu ses, gökte titreyerek parlayan en aydınlık yıldız gibi, diğer seslerden açık bir şekilde ayrılıyordu. O zamana kadar “yar yar”a kulak verip, hiçbir şey söylemeden, yavaş yavaş atını kamçılayarak gitmekte olan arabacı, bu sesle birlikte derin bir “of” çekti, elindeki kamçısını ağaçtaki hazan yaprağı gibi parmaklarının arasında tuttu.

      Saltı’nın tahmini doğru çıkmıştı artık Zebi “yar yar”ı kendisi yalnız söylüyordu. Arabacı ile beraber diğer kızların hepsi birden âdeta kulak kesilmişlerdi. At bu güzel sesin şirin terennümleri altında başını önüne eğmiş, boynunu yavaş yavaş sallayıp birer birer adım atıyordu. “Yar yar”lar bitip, başka türkülere geçildi. Artık Zebi’yi durdurmak mümkün değildi. Zaten onun durmasını artık kim isterdi ki! Bozkırların geniş kucağından uçup gelen hafif esintiler, kızın ağzından çıkan sesleri kanatlarına bindirip, bir yerlere, uzaklara alıp gidiyordu. Hey!.. Uzaklarda pır pır ederek görünen köy ışıkları da tepedeki yıldızlar gibi, rüzgârın kanatları ile gelen güzel seslerin zevkinden mest olarak yanıyorlardı.

      Zebi gönlünde yatan kör düğümü artık açmıştı. Rezzak Sofi’nin soğuk yüzü gözünün önünden uzaklaşmış, nasihat olarak binlerce defa söylenen sözler unutulmuş, soğuk sofilerin “haram” denilen davaları kırılıp, parça parça olmuştu. “Namahremlik” safsataları atın ayakları altında ezilmiş, bu esir kızın kendine benzeyen esirlerden başka hiçbir şahit ve casusun olmadığı şu geniş bozkırın bağrında yıllardan beri biriken elemlerini türkü hâlinde sonsuz boşluklara yayıp dağıtmıştı.

      Araba tek kanatlı küçükçe bir kapının önünde durup, arabacı çocuğun kamçının kabzası ile kapıyı çalıp içeriden yaşlı bir kadının ince ve cansız sesi ile “Kim o?” diye sorduğu sırada insanlar çoktan uykuya varmışlardı.

* * *

      Yaşlı

Скачать книгу


<p>15</p>

Yar yar: Gelinin babasının evinden çıkarılırken söylenen ve her beyti “yar yar” ibaresiyle biten türkü.