Kızıl Cebe. Murtaza Şerhan

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kızıl Cebe - Murtaza Şerhan страница 4

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kızıl Cebe - Murtaza Şerhan

Скачать книгу

söylem muhtemelen yüzlerce yıldır tekrarlana gelmiştir. Eğer öyleyse, tırnak kadar da olsa, gerçeklik payı olsa gerek. Hayatta sanki guguk kuşu gibi olanlar az mı? Orta yerde duran tezek yığınının altına yumurtasını bırakıp, yavrusunu sahiplenmeyen hileci benekli guguk kuşu, daha sonra yıkık evin duvarına tüneyerek, durmadan yakarırmış.

      Rıskul’un tabiatı benekli guguk kuşundan farklı. Şimdi benekli, kayalık kenarında dağ keçisini gözüne kestiren avcı gibi hekimin kaşına, gözüne pür dikkat kesilmiş durumda. Çocuğun tüm kaderi artık Ahat’ın elindeymiş gibi onun ağzından çıkacak sözü uzun zamandır beklemekteydi. Bir ara gözü Turar’a kaydı, çocuk pür dikkat ona bakıyordu. Rıskul’un tüm bedeni titredi. O an Turar, kendisi ölecek olursa, babasının tüm insanlık bir araya gelse, arşa sığmayacak kadar büyük bir acı çekeceğini düşünerek, endişelendiğini söylemese de içten içe sezdi.

      Baba ve evladı arasında bu ünsüz iletişim, sessiz sevgi, ipsiz bağlanmış kalpler aslında her şeyi anlatıyordu. Erken yaşta gözlerini derin düşünceler sarmış emanetini “Tanrı çok görmesin, aklımı başımdan alıp, sefilliğimi gözyaşı gibi akıtmasın” diye geçirdi içinden Rıskul.

      Mamırbay Rıskul’un kabadayı ve saldırgan kişiliğinden hoşlanmıyordu. Yaşının gereği gibi davranmaması, yerinde durmayışı ve sıradanlığı hoşuna gitmiyordu. Bu kadar yoksul oluşunu, yere göğe sığmayan görünüşünü onun kurnazlığı olarak değerlendiriyordu. “Gücü karşına alma, güçlüyle didişme” der eskiler. İmkânın yoksa kendini yıpratmanın gereği yok. Ondan ziyade yavaş ilerleyip, ayağını sağlam basarak, orta halli, kiminden önde, kiminden arkada derken çoluk çocuğunu geçindir. Kabadayı isen bile güçlü değilsen her şey boşuna. Her şey bir yana Rıskul’un Kalipa’yı erken yaşta alıp kaçması ihtiyar Mamırbay’ın yaşlı gönlünde derin bir iz bırakmıştı. Yaşlı da olsa, Tülkibas-Jualı’dan göçüp gelen Şımır’ın4 bir akılsızının aşağılamasına kanmak değildi. Merhume Kalipa:

      – Babama söyleyin. Kendi rızamla gidiyorum. Kavga ederek, kendini küçük düşürmesin diye, haber yollamıştı. Mamırbay ise kendi dirseğini dişleyemediği için (evladına engel olamadığı) darılmıştı…

      At sineği bir müddet sessiz kalsa da, tekrar vızıldamaya başladı. Yamalı pencereyi bin yıl geçse de delip çıkamayacağı aşikâr. Ama cama çarpmaktan, vızıldamaktan da vazgeçmiyordu. Dışarıdaki o büyük dünyaya çıkma özlemiyle çırpınan bir mahlûkattı.

      Ahat bir an seyrek kaşlarını oynattı, gözlerini açtı. Bakışları yumuşadı, onun her hareketini takip eden Rıskul’ın içi ferahladı. Hekim kendisi ağır işittiği için herkesi kendi gibi sağır sandığından mı bilinmez “Rıskul! Hey! Rıskul!” diye, yüksek sesle bağırdı. “Ecdat, yaradan esirgedi, çocuğun büyük bir tehlikeden kurtuldu. Ağır yakalanmış, şu tifüsü diyordum. Artık zarar veremez. Sağlıklı olacak. Bir müddet tahıllı aş yedirmeyin. Unu kavurarak, un çorbası içirin. Yine söylemek istediğim bulabilirsen loğusadaki kadınlar için özel pişirilen kara koyunun eti lazım. Sadece yağlı çorbasını içir. İnşallah yiğidin iyileşecek”

      Ahat yerinden kalktı, bastonunun yardımıyla iki büklüm yürüyerek eşiğe yöneldi. Dışarı çıkarken arkasına döndü.

      – Şu kara koyun etini ihmal etme, dedi.

      Bir an kara koyun etinin telaşına düşen Rıskul yaşlı hekime teşekkür etmeyi bile unuttu.

      Hekim tekrar ardına dönerek:

      – Haa, bu arada, üzerlik otu yakarak tütsü yap, Güneş kızıllığını yitirdiğinde, çocuğunu dışarıya çıkar, yüzü kıbleye dönük şekilde hindibanın kaynamış suyunu yüzüne serpiştir, dedi.

* * *

      Kurban edecek hayvanı yoktu. Öyle ki yalnız hasta bir oğlağı bile yoktu. Çöpe atacak yiyecek olmayınca hızlı koşan iti gelengi avına çıkmış, gün boyu dağ eteklerinde dolaşıp, çok sıkıldığı evden gitmişti. Dağ demişken…

      Rıskul o an yaban koyunu vuracakmış gibi kendini aceleyle dışarı attı. Sadık dostu gibi Talğar Dağı bağrını açmış duruyordu. Evet, Talğar’a tırmanmayalı epey zaman geçmişti. Öyle ki en son geçen yıl Sankt-Petersburg’dan gelmiş eğitimli bir Rus’a refakat ettiği günden buyana tekrar Talğar’a çıkmamıştı.

      Bu da öylesine geçmiş günlermiş. Rusların içerisinde özellikle rütbeliler arasında böylesine yetenekli ve iyisini görmemişti. Metrey, evet, adı Metrey’di. Talğar’ın yüksek zirvesine yol bularak çıkardığı için Rıskul’a çok gümüş para vermiş, Rıskul’un evi o dönem yokluk görmemişti.

      O Rus dönerken:

      – Eğer dara düşersen haberleş, demişti.

      “Durumumu anlatan bir mektup yollasam mı?” diye düşündü Rıskul.

      – Ama cehennemin dibinde bir kez gördüğü bir Rus’tan kara koyun için para isteyip, avuç açmak ne demek? Bunu yapana kadar tüfeğimi alıp, dağda ava çıkmak daha doğru olur sanırım. ‘Arayan kısmetini bulur’ derler. Geyiğin semirdiği dönemdeyiz…

      Talğar’ın zirvesi bulutlu. İnsan ayağı basmamış dağın zirvesine Rıskul ve rehberlik ettiği Petersburglu Rus Metrey’in tırmandığı Talğar. Dünyanın zirvesine o zaman çıkmıştı. Dünyanın kibrine o an şahit olmuştu. “Uludağ’a tırmanan var mı, uların5 etinden tadan oldu mu?” diye sorduklarında:

      – Var! O da Rıskul, diye cevap vermeleri yeterli.

      Dar alının yazısına çare yok! Rıskul artık Saymasay’a gidip, önünü görmek istiyordu. Bolısa eli boş gitmek yakışık almaz. Rasgelirse dağdan bir yaban keçisi vurup, armağan etmekti dileği. Bolıs çok da heveslisi değil, yaban keçisinin etine onun eşleri bile aşermez. Sadece bolısın yirmi yaşlarındaki oğlunun ilgisini çekerdi. Yaban koyununun aşık kemiğini6 çok severdi. Bıyıkları terleyene kadar aşık atma oynamışlığı var. Eline yaban koyununun aşık kemiklerini alınca, gökyüzündeki güneşten içine sanki sigara dumanını çeker gibi burnunu havaya kaldırır, mest olurdu. Çocuğunun başka akranlarından cesur olması ve kendine özgüveni Saymasay’ın da hoşuna giderdi. Rıskul onun düşmanı dahi olsa, dağ keçisini onun elinden kabul ederlerdi. Avcı da buna güveniyordu.

      Saymasay’ın Kaldıbek adındaki çocuğuna hamileyken baybişesi7 Bibisara ayı etine aş ermiş, ilçe karışmıştı. İşine yine Rıskul yaramıştı. İnsan ayağı basmamış yüksek zirvelerde ayıyı vurup, baybişenin derdine deva olsun diye getirmişti. O dönem bir çok yalaka kâhin “O Bolıs beyim, baybişeniz namı yürüyen yiğit bir evlat dünyaya getirecek” diye yalakalanmıştı.

      Şafak vakti avcı yola revan oldu. Dağ yolunu hatırlayamayan Şolak Şabdar Rıskul’un tutumunu görünce Esik nehri kenarını takip eden eski yoldan gitmeye başladı. Daha önce 1903 yılının yine böyle yaz mevsiminde Rıskul tam bu yoldan Petersburg’dan gelen beye refakat etmişti.

Скачать книгу


<p>4</p>

Şımır. Kazaklarda bir boy adı.

<p>5</p>

ular. Kafkas kekliği.

<p>6</p>

aşık kemiği. Koyun ve keçilerin arka bacaklarında bulunan dört yüzlü kemik.

<p>7</p>

baybişe. Çok eşli erkeğin ilk hanımı.