Dolu. Akil Abbas
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Dolu - Akil Abbas страница 11
![Dolu - Akil Abbas Dolu - Akil Abbas](/cover_pre1268780.jpg)
Hükümetin bütün tehditlerine rağmen şehrin zenginleri gönüllü milislere yardım elini uzatıyordu. Ancak bu kadar gönüllüyü yedirip içirmek, silâhını cephanesini temin etmek bir şehrin gücünün yeteceği şey değildi. Ellerinde avuç dolusu altınlarla Gence şehrinde, Şerbak’ın12 önünde sıralarını bekliyorlardı ki, bırakınız BTR’yi hiç olmazsa bir uçaksavar veya tanksavar alabilsinler. Dünyanın bu En Zengin Şehri, Şerbak’ı dünyanın en zengin generali yapmıştı. Altın sudan ucuzdu ve bir makineli tüfeğe bir avuç altın veriyorlardı. Buraya bir kalaşnikov tüfeği getirip bir araba alıp götürmek mümkündü. Evlerde kebe ve halı kalmamıştı-tek namlulu bir av tüfeğine bile bir halı veriyorlardı. Bir kutu mermi verip bir kebe alıp götürebilirdiniz. Bu bostanı irileyerek13 en iyilerini seçip götürmek için her taraftan akın akın geliyorlardı, hatta Gürcistan’dan bile. Buradaki malları araba araba taşıyorlardı, hem de insafsızcasına. Tanrı’yı, Peygamber’i akıllarına bile getirmeden Dünyanın En Zengin Şehri’nin zenginliğini soyup soğana çeviriyor, adeta yağma ediyorlardı.
Bu toplum hem soyuluyordu, hem kurşunlanıp öldürülüyor, hem de alay konusu oluyordu:
–Ne oldu be! Öylesine yüksekten atıyordunuz! Şimdi ise Ermenilerin karşısında aciz kalmış gibisiniz…!
Soyulup soğana çevrilmeye, ölmeye tahammül edilebiliyor, ancak bu alaylı ifadeleri asla sindiremiyorlardı. Böylesine alaycı ifadeler, toplumu Ermeni kurşunlarından daha beter yaralıyor, sarsıyordu.
Diğer bölgelerden gayret damarı kabararak gelen gönüllülerden başka halkın geneli bu savaşa, Ermenistan’ın Azerbaycan’a açtığı savaş gözüyle değil, Ermenistan’ın, Dünyanın En Zengin Şehri’yle savaşı gibi bakıyordu.
Şimdi Komutan çok iyi biliyordu ki, kendininkiler de artık eskisi gibi değil. Birçokları soyulup soğana çevrilmiş ocaklarında, yalnızca zevahiri kurtarıyorlardı, zaten başkaca çareleri de yoktu. Savaşa gönüllü gelenlerden para istemek son derece ayıp kaçardı, zaten gelenler genelde fakir fukara çocukları idi. Onlara herhangi bir şahıs silâh falan alıp vermemişti. Ellerindeki avuçlarındakini satarak savaşacakları silâhı, mermiyi kendileri almıştı. Hatta son zamanlarda yiyeceklerini bile kendileriyle birlikte getiriyorlardı ki, yerli halkın elinde avucunda kalan son yiyecek kırıntılarına ortak olmasınlar.
Komutan da bu duruma müthiş sinir oluyordu.
–İnsan utancından yerin dibine girecek gibi oluyor. Hem gel burada çarpış, hem de yiyeceğini kendinle birlikte getir.
O, gelen gönüllüleri biraz olsun durumu iyi olan ailelere emanet etmişti. Onlar da bu gönüllü yiğitleri kendi evlatlarından ayırmıyorlardı:
–Gayretinize kurban yavrum!
Komutan, parayı Peleng’e verdikten sonra uzaklaştı; ancak üç dört adım attıktan sonra ne düşündüyse durdu:
–Buraya gel! –Parmağındaki nişan yüzüğünü de çıkarıp Peleng’e uzattı. –Olur ya, yetmezse bunu da ilâve edersiniz.
At Belinde Olan Adam bürosuna girer girmez baktı ki, Şehir Sekreteri’ne ait telefon bas bas bağırıyor, koşarak ahizeyi kaldırdı:
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.