Dolu. Akil Abbas

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Dolu - Akil Abbas страница 7

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Dolu - Akil Abbas

Скачать книгу

araçtan iner inmez haykırdı:

      –Ne böyle durup bakınıyorsunuz be!? Aralayın!

      –Komutan! Araya girene ana bacı küfrü etmişler.

      –Aralayın dedim size!-dedi komutan ve kendisi kavga edenlerin arasına girdi.

      Komutanın araya girdiğini gören Vurgun Vurmuş Gençler de atıldılar kavgacıların üzerine ve bin bir güçlükle onları birbirinden ayırdılar. Aralanır aralanmaz da her biri silâhını kaparak birbirine doğrulttular. Komutan aralarına girdi:

      –İndirin silâhları, ahmaklar! İndirin dedim!

      Drakon:

      –Komutan çekil! Bu eniği delik delik edeceğim.

      Peleng haykırdı:

      –Eniğin sesi geliyor.

      Komutan yapıştı ikisinin de silâhının namlusundan ve dayadı kendi böğrüne:

      –O zaman beni vurun! Vurun be, itler! Çekin tetiği de içiniz rahatlasın! Neden çekmiyorsunuz?!

      Drakon:

      –Çekil komutan, vallahi sıkarım!

      –Çeksene tetiği ne durmuşsun!? Çek ki, Ermeniler bayram etsin!

      Drakon silâhını indirerek bağırdı:

      –Peleng, ananı ağlatmasam kahpe çocuğuyum.

      Peleng:

      –Kimin anası ağlayacak görürüz. Sonuna kadar gitmeyen de kahpenin dölüdür.

      Komutan:

      –Kesin sesinizi! –Sonra bu Vurgun Vurmuş Gençlere emretti;-Alın bunların silâhlarını!

      Hiç kimse bu emri yerine getirmeğe cesaret edemedi. Drakon’un canını almak mümkündü, ancak silâhını asla. Sovyetler Birliği’nin astığı astık, kestiği kestik döneminde bile Drakon açıktan açığa silâhla dolaşmıştı. Hiçbir Allah’ın kulu ona gözünün üstünde kaşın var diyememişti.

      Komutan:

      –Emrediyorum!

      Peleng, gönülsüz bir şekilde emre uydu ve silâhı kendi teslim etti, ancak Drakon üç dört adım geri çekildi:

      –Benim silâhımı alan daha anasından doğmadı! Yaklaşana sıkarım!

      –Ver silâhı, dedim!

      –Komutan, bu tüfeği bana sen vermedin, sen de alasın! Arabamı satıp gidip ta Tiflis’ten aldım.

      Komutan emre uymaktan çekinen Vurgun Vurmuş Gençlere yeniden emretti:

      –Alın silâhını!

      Vurgun Vurmuş Gençler ilerleyince Drakon bir iki adım daha geri çekildi ve ağzından köpükler saçarak:

      –Yaklaşanın…

      Komutan:

      –Sen Kur’an üzerine yemin ettin!

      Drakon, bir engerek yılanının kuyruğu üzerinde doğrulup her an saldırıya hazırmış gibi beklemesini andırıyordu:

      –Ben toprağımızı korumak için yemin etmişim, silâhımı sana vermek için değil!

      At Belinde Olan Adamın vücuduna saplanmış bin bir tane diken yavaş yavaş çıkmaktaydı. Bundan büyük bir lezzet duyuyor ve içinde “Hadi, gebertin birbirinizi it oğlu itler!” diyordu.

      Komutan daha da sertleşti:

      –Hapsedin bunu!

      Drakon:

      –Beni mi? Biçerim hepinizi! –Dedi ve bahçe kapısına doğru yöneldi. –Tüküreyim hepinize, ben yokum! Peleng, sen yoksun! Sen ölüsün artık!

      Birlikte olan yaşlılardan birisi:

      –Komutan, bırak gitsin. Birazdan hiddeti geçer. Onu da anlamalıyız. Gözünün önünde öylesine yiğit bir kardeşini vurup şehit ettiler.

      Vurgun Vurmuş Gençlerden bir haylisi de Drakon’un ardınca gitti. Onların tamamı Drakon’a duyduğu sevgi için birliğe gelen milislerdi. Onları gören Drakon geri dönerek hiddetle haykırdı:

      –Siz nereye be! İt herifler! Dönün geriye!

      Drakon gitti, birliğin bahçe kapısından çıktığı anda bir şarjör mermiyi havaya boşalttı.

      Komutan hiddetten yaşarmış gözlerini sildi. Nefesi sıklaşmıştı, oksijen alamıyor gibiydi. Son zamanlarda sinirlendiğinde bu hep oluyordu. Bir hayli öksürdü, nefes yollarını açıyor gibiydi. Biraz sakinleşti, sonra Peleng’e sordu:

      –Niye boğuşuyordunuz?

      Peleng, kafasıyla At Belinden İnmiş Adamı gösterdi ve Komutan onu şimdi şimdi gördü, etrafındakilere sordu:

      –Bu burada ne arıyor?

      Vurgun Vurmuş Gençler:

      –Drakon dedi ki, gidin arabanın bagajına tıkıp getirin, biz de getirdik. Ancak acıdık bagaja tıkmadık.

      –Niçin?

      Peleng:

      –Pantolonunu çıkarmak istiyordu, ben de engel oldum.

      Komutan kulaklarına inanamadı. Drakon’un, yılan gibi topladığı zenginliğin üzerinde kıvrılıp yatan, evi barkı yerle bir edilenlere yardım etmeyen yüksek görevli adamlardan hoşlanmadığını, sık sık onları rahatsız ettiğini, hatta bazılarına sutyen yolladığını biliyordu. Bu görevlilerin milis birliğine gönüllü olarak yardım etseler de bazılarının Drakon’un korkusundan yaptığını iyi biliyordu. Ancak Komutan, bindiği zırhlı arabayı kolhoz başkanının kendi arzusuyla değil, Drakon’un korkusuyla satın alıp ona verdiğini bilmiyordu. Bu tür şeyler yüzünden birkaç defa Drakon’u azarlamıştı bile. “Kimseyi buna mecbur etmemek gerekir, halk bize kötü gözle bakıyor” demişti.

      Drakon da hep bu cevabı vermişti:

      –Komutan, bu paraları adamların kendisi darp etmiyor ya! Hepsini bu halkın cebinden çıkarmışlar! Savaşacak cesaretleri yoksa da canları çıksın şimdi biraz millet yolunda harcasınlar.

      Drakon’dan bu tür şeyler beklenebilirdi. Birisini dövebilir, birini cezalandırabilir, birini arabanın bagajına tıkabilir, uf bile demeden birini öldürmek bile onun için bir yudum su içmek gibi bir şeydi, ancak birinin pantolonunu çıkarmak… Buna, onun kabul ettiği kanunlar bile izin vermiyordu. Bu sebeple Komutan hayret etti:

      –Neden?

      –Para istemiş, vermemiş…

      Vurgun Vurmuş Gençlerden birisi

Скачать книгу