Baş. Rahimcan Otarbayev

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Baş - Rahimcan Otarbayev страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Baş - Rahimcan Otarbayev

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      “Hayır, hayır! Öyle demek istemedim. Sadece o Kayeken’in hanımı Düriye’nin parmakları kısa ve tombul ya… Bu yüzük onun parmağına olacak mı, bilmiyorum ben sadece.”

      “Olmazsa sabun diye bir şey var. Köpürtüp köpürtüp pat diye takıveririz. Gerisini kendi düşünsün.”

      “Haa bu arada, dönüşümde genç bir iş adamıyla yolculuk yaptık. Dubai’den daire satın almış. Üstelik de bekârmış. ‘Yetişkin, söğüt ağacı gibi nazik, incecik, güzel mi güzel bir kızım var.’ demiştim ki, ‘Тeyzeciğim’ diyerek üstüme düşmeye başladı. Telefon numarasını aldım. Eve gelsin, yemek yesin. Tanısın, bilsin…”

      “İş adamı? Anne, neden boşuna yoruluyorsunuz? Onlar para kazanmanın yolunu bilseler de kalbe yol bulamazlar.” diyen Ayım giyinmeye başladı. “Baba, affedersiniz. Ben misafirlerle beraber olamayacağım. Çok önemli bir randevum var.”

      Ayım’ın bu sözleri Ikas’ı oldukça üzmüştü.

      “Yakında tez savunması olan kızımıza bak hanım. Bilim kadını olcak diye elimizden geldiğince çabalıyoruz. O ise danışmanına hürmet göstermekten bile kaçınıyor. Bu nasıl oluyor?”

      –Hey, kafasız! Bunun savunmak üzere olduğu konu neydi? Şu, Mahambet’in şeyi mi?”

      “Şiirleri…”

      “Mahambet Şiirlerindeki Azimli Ruh.” dedi anne, babasını düzeltip. Sonra öfkesini kızına yöneltti. “Şuracıktan çıkmayı dene hele bir… Ruhunla beraber…” kadın, parke zemini sivri topuklarıyla tekmeliyordu.

      “Bu da ne demek oluyor yani!”

      “Tamam, tamam. Tez konunla ilgili danışacağın bir randevu ise git.” demişti Ikas isteksizce. “Kayıp’a uygun bir dille açıklarız elbette bir şekilde. Arşiv tozunu yutmakta deriz. O da sevinir muhakkak. Sadece gecikme!”

* * *

      İşte o gün Noel, Dauren ve Ayım, üçü başbaşa dağ vadisinde buluştular. Doya doya dertleştiler. Vadi, katmer katmer taşlardan üçgen şeklini almıştı. Etekleri kayın ve çam ağaçlarıyla dolu, cennet gibi bir yerdi. Yiyecek ve içecekleri yanlarındaydı. Dağ taş gezerek temiz hava alıyor, şehirlilerin aç gözlü bakışlarından uzakta sohbet ediyorlardı. Ayım, omuzuna astığı sırt çantasını açtı. Meydanın ortasındaki sandık taşın üzerine gazete serdi. Acı tatlı bütün yiyeceklerini çıkardı, güzelce dizdi. Tadı damağında kalacak olan Fransız şarabını da unutmamıştı. İnce belli üç kadeh de sofraya yerleşiverdi. Cesur ve özgür yetişmiş orta boylu, ağırbaşlı genç kız, çok hareketliydi. Etrafındaki dünyayı yel değirmeni gibi evirip çevirmekteydi.

      “Noel ağabey, Dauren, haydi yaklaşın. Önce bir şeyler yiyelim. Daha sonra sohbet ederiz.”

      “O zaman ilk kadehi, böyle harika tabiatın ortasında, bizlere güzel bir akşam yaşatan Ayım’cığımızın hürmetine kaldıralım.”

      “Olur!”

      “Ne kadar lezzetliymiş.” diyen Dauren, bir böreği parçalamaya çalışıyordu.

      “Hey kardeşim, etrafında börekten daha tatlı şeyler de var.” Kızın gülüşü, yanlarındaki bulağın sesiyle karışıyor, hoş bir sedaya dönüşüyordu.

      “Ayım’cığım,” demişti Noel biraz karnını doyurunca. “İyi niyetin için teşekkür ederiz. Mahambet şiirlerini araştırdığını, tezini savunmak üzere olduğunu duydum. O yüzden Dauren’den seni tanıştırmasını rica ettim. Zaman ayırıp geldiğin için çok mutlu oldum.”

      Noel’in düz burunlu, açık tenli, yakışıklı yüzü kızarmıştı. Aslında çoktandır gözükmeyen, belirsiz bir keyif hali tekrar yüzüne hakim olmuştu.

      “Savunmalısın diye beni rahat bırakmayan annem ile babam. Bir de danışmanım Kayıp ağabey.” dedi. Orta boylu, ağırbaşlı genç kız, “boş verin onları” dercesine elini sallayıverdi.

      “Ayım tezini savunmak istiyor fakat herhangi yeni bir şey ortaya koyamadığı için mutsuz. Bu durumdan utandığı için tezi savunmaya da pek yanaşmıyor.”

      Dauren’in bu sözlerini Ayım da kafasını sallayarak doğruladı. “Ağabey, ben de hep sizi görmek istiyordum. Kafamda cevap bekleyen birçok soru var. Kusura bakmasın diye düşünüyorum.” “Elbette sorabilirsin. Cevaplarım seni tatmin edecekse neden olmasın?”

      “O zaman, Kazaklar için yaptığınız onca güzel çalışmanın neden karşılığı yok? Neden herkes sizden kaçıyor? Hangi suçunuz için memleketten uzaklaştırmak istiyorlar? Bizim huzurumuzu kaçıran da bunlar. En azından Dauren ile ikimize anlatın. Bilelim, gönlümüze saklayalım.”

      Düşüncelere dalan Noel’in yüzü tekrar solgunlaşmıştı. Dağ tepelerine doğru uzanan çam ağaçlarını tek tek sayar gibi zirvelere doğru göz gezdirdi. Islık çalarak derin bir of çekti.

      “Anlatayım. İkinizden başka güvenebileceğim kimsem kalmadı.” dedi daha sonra. “Bütün azabın başı, Saka kurganı, gümüş kâse ve oradaki çivi yazısından dolayı başladı.”

      “Ben de senin gibi olmuştum.” diyen Dauren, bir şeyler mırıldanmaya başladı.

      “Evet, öyle. Gerçekten, ben arkeolog değilim. O zaman benim günâhım nedir? Bulduğum ganimeti saklamalı mıydım? Her şeyi başlatan kendi akrabalarım. Her yerde beni kötülediler. Huzurumu kaçırdılar. Hatta hırsız, düzenbaz diye küfürler yağdırdılar. Gerasimov olmasaydı…”

      “Ah, benim de öyle bir hocam olsa keşke.” dedi Ayım da heyecanlanarak.

      “Büyük şahsiyettir! Uluslararası İlmî Konferanslarda ‘Kâsedeki yazılar kutsaldır. Hatta meçhul bir duadan bir parçadır. Belki de devamı başka kâselere yazılmıştır. Onları bulmadan bizler bu felsefî düşüncenin tam olarak anlamını çözemeyiz.’ diyerek söylentilere son vermeye çalışmıştı.”

      “Arasak ya. İkinci gümüş kâse hangi kurgandadır acaba?”

      Noel, omuzunu bükerek epey oturdu.

      “Bilmiyorum.” dedi, daha sonra kuşkulu bir sesle; “Fakat yüreğim hissediyor. o Kazak topraklarında değil. Dünyanın neresinde gömülü olduğu belirsiz. Amerika’da mı, Meksika’da mı, Peru’da mı? Kim bilir?”

      “Bundan sonra kurgan kazacak olursanız bizi de götürün.”

      “Yanınızda olalım. Yükünüzü paylaşalım. Kürek, küskü taşıyalım.”

      “Teşekkür ederim. Nasip olursa. Fakat artık Kazakistan topraklarına kürek vurmayacağım galiba.”

      “Darıldınız, normal.”

      “Dargınlıklar içime sığar ama kardeş dediğin bir türlü sığmak bilmiyor. Bu ise uzun hikâye. Sonunda bir kitap yazacağım. İşte, o zaman anlarsınız. En acısı da Karoy arkada kaldı. Bizleri umutlu gözlerle yolcu eden Kurak

Скачать книгу