Abay Yolu 1. Cilt. Muhtar Auezov

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Abay Yolu 1. Cilt - Muhtar Auezov страница 21

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Abay Yolu 1. Cilt - Muhtar Auezov

Скачать книгу

hususundaki pek çok şeyi dinlemişti… Ninesi bundan yirmi otuz yıl önce Naymanların bu ülkeye ve bu soya saldırdığını, o zaman kendisinin büyüttüğü Bostanbek adındaki oğlunun öldüğünü, Nayman askerlerinden biri olan ve bu oba tarafından esir alınan şair Kojamberdi’nin durumunu anlatmıştı… O, Kojamberdi’nin pek çok şiirine hayrandı… Bundan başka “Karaşor Şapkan27gibi çarpışmaları ve nice talanları da anlatmıştı.

      Yine başka günlerde Mamır gibi, Enlik gibi kızların kederlerini de anlatıvermişti. Abay yorulmadan ve usanmadan daima arzuyla dinliyordu. Bazen ninesi yorulup anlatmayı bırakınca annesine yapışıyordu. Uljan da pek çok hikâye biliyordu. O, sık sık ve çoğunlukla şiirli hikâyeler anlatıyordu.

      Okumamış olan annesinin ve ninesinin bugüne kadar öğrendiklerini unutmadan koruyan zihinlerine şaşıyordu. Eski zaman destanları, atışmaları, öğüt verici lâtifeler gibi daha neler neler anlatıyorlardı. İki anasını heveslendirip tekrar anlattırmak için kendisi de bazen şehirden getirdiği kitaplar içinden “Jüsip Zıliyka (Yusuf ile Züleyha)” benzeri kıssalar okuyordu. Nağmeleştirip şarkılaştırıyordu. Yol boyunca annelerinin anlamadığı Oğuz Türkçesindeki sözleri Kazak Türkçesine çeviriyordu. Bu şekilde onları yeniden heveslendiriyor, yine eski hikâyeler anlattırıyordu.

      Ninesi Zere, savaşları anlatırken, o zamanları “halkın başına musallat olan ve uğunurcasına ağlattıran kötü günler” olarak anardı.

      Küçüklüğünden beri masal dinlemeyi çok seven çocuk bu yaz hepsinden fazlasını duymuş, daha fazlasını öğrenmiş gibiydi…

      Bütün ilgisini böylesi anne sohbetlerine vererek yaşadığı günlerin birinde onların evine iki yabancı konuk geldi. Biri yaşlı biri genç, iki kişi! Abay genç olanı tanıyordu. Gördüğü anda seviniverdi. O, bıldır yaylaya gelmiş, bu evde üç gün kadar kalmış, “Kozı Körpeş ve Bayan” destanını anlatmış olan Baykökşe adlı destancıydı. Abay onun yanındaki yaşlı kişiyi tanımıyordu ama annesi çok iyi biliyordu.

      Uljan konuklarla selamlaşıp hâl hatır soruştuktan sonra Abay’a bakıp gülümseyerek:

      – Ya oğlum! Ninenle beni bıktırıyordun! Sohbet ve destan dükkânı, işte şimdi geldi. Bu büyük kişi; şair Barlas, dedi.

      Abay, sadece bir tutam beyazlaşmış sakalı olan, yakışıklı, gür sesli, ak sarı tenli Barlas’ı görür görmez beğenmişti. Bildiklerini içinde saklayan, ses çıkarmadan oturan diğer büyükler gibi değildi. Anında konuşan, neşeli, açık sözlü biriydi. Bu evde uzun zaman kalmış bir oba insanı gibiydi. Abay’a:

      – E, yavrum! “Hatibin konuşması su gibi akar, dinleyicinin kalbi ona düşen kireç gibi yumuşar” derler ya! Konuşmayı da dinlemeyi de seven halk, bizim halkımızdır. Sen dinlemekten usanmazsan, Baykökşe de anlatmaktan yorulmaz, dedi ve genç yol arkadaşına bakarak gülümsedi…

      Mamay boyundan olan Baykökşe’nin obası seyahat sırasında onların obasına katılmıştı. Her yıl, bu şekilde yan yana gelip birkaç ayı birlikte geçirirlerdi. Yaylaya gelip yerleştikleri günden beri yabancı konuklar da geliciydi. Bu konuklardan biri olan Barlas Sıban boyundandı. Yerleşimleri yaylaya yakınlaştığı için her yıl yaptığı âdeti üzere selamlaşmak için oba oba geziyordu.

      Konukların gelişinden evdeki herkes bütünüyle memnun kalınca iki şair de kolay çözüldü. Barlas o akşam yemek pişinceye kadar “Kobılandı Batır” destanını söyledi. Abay’ın, hayatı boyunca Kazak ağzından işitip kitap sayfasından okuyarak öğrendiği en güzel, en tesirli, en güçlü destan buydu. Barlas destanı bitirdikten sonra elini yıkamaya hazırlanırken, Abay:

      – Bunu söyleyen kim? Bu şiiri yazan kimmiş, diye sorarak, deminden beri kendisini mest eden şairin adını bilmek istedi.

      – Bunun aslına “eskiden geliyor” derler, efendi oğlum. Fakat Janeken, “tam deminki gibi derleyerek söyleyen şair; Kişi Jüz28 soyundan Marabay’dır” derdi, dedi. “Janeken” dediği, ozan Janak idi.

      Özellikle Kobılandı’nın vedalaşması, Tayburıl’ın çarpışması, Kazan ile Kobılandı’nın teke tek vuruşması Abay’ı mest eder gibiydi. Uyarılmış olan hisleri dolayısıyla yattığında uzun süre uyuyamadı.

      Ertesi gün Uljan, Barlas ve Baykökşe’yi göndermedi:

      – Gitmeyin. Acele etmeyin. Birkaç gün daha konuğumuz olun, dedi. Bu, Abay’ın isteğiydi. Abay eskiden “ibret numune kitapta, bilim ve edebiyat yalnızca okulda” diye düşünürdü. O, destan ustası olarak Nizamî, Nevaî ve Fuzulî’yi, kaside üstadı olarak Şeyh Sadi ve Hoca Hafız’ı, kahramanlık şairi olarak Firdevsî’yi bilirdi.

      Kazaklarda “Bayan Sulu ve Kozı Körpeş” gibi neler neler, “Akbala ile Bozdak” gibi nice destanlar varmış da kendisi bilmiyormuş.

      Barlas ile Baykökşe’nin sırayla anlattığı destanların dili anlaşılır, hayatları bildik olduğundan mıydı; bazen şarkılaştırarak anlatmalarından mıydı; yoksa bazen yavaşlatarak, bazen süratlendirip estirircesine çalarak heveslendiren nağmelerinden miydi? Veyahut uygun bir şekilde aheste aheste inleyen ufak dombıradan mıydı? … Nasıl olursa olsun! Abay, bugüne kadarki hayatında, tam da bu Barlas ile Baykökşe’nin sunduğu hikâye ve destanlar gibi hiçbir şey işitmemişe benziyordu.

      Hem gündüz hem gece Barlasgilin yanından ayrılmıyordu. İki şair, Uljan’ın evini bütün bu obanın kaynayan pazarı gibi kalabalık bir toy evine dönüştürmüştü.

      Kısrak bağladıktan sonra, öğleye doğru, oba halkı kımız içmek için toplanıyordu. Coşkuyla destan dinliyorlardı. Gündüzleri daima uzun destanlar söyleniyordu. Veya seyrek olarak dâhilerin, dilbazların söylediği şiirli tartışmalar, hükümler, davalar anlatılıyordu.

      Barlas, halk işine gücüne dönüp yalnız kaldıklarında kendi yazdığı destanların peşinden Asankayğı, Bukar Jırau, Marabay, Janak, Şortanbay, Şöje, Sıbanbay, Balta, Alpıs gibi şairlerin şiirlerini de ekliyor, kendisine yaşıt başka şairlerin söylediği destanları da çalıp söyleyerek sunumunu renklendiriyordu.

      Bunlar içinde dönemin kederlerine ve halkın elemlerine ilişkin sözleri ayırarak özellikle anlatıyordu. Barlas birini övüp yalakalık yapan, birisinden bir şey isteyip yalvaran bir ozan değildi.

      Abay ile annelerinin akşam vakti dinlediği destanların çoğu Barlas’ın kendisinin sevdiği kulağı hoş tutan, gönlü okşayan, yüreği kanatan termeler29 idi. Böyle anlarda Barlas, gündüz ki Barlas’tan bütünüyle bambaşka görünüyordu. Yalnızca ilgi uyandıran, coşturan, sohbeti kızıştıran hikâye ve destanları söyleyen, güldürücü ve eğlendirici ozan olmaktan çıkıyordu. Akşam vakitlerinde o bazen büyük bir nasihatçiye, bazen de dertli bir ihtiyara dönüşüyordu.

      Böyle anlarda kendi içini de dökerek:

      “…

      Kulak ver destanıma,

      Düşünerek bak sırrıma,

      Mutlu,

Скачать книгу


<p>27</p>

Karaşor Şapkan: Karaşor Çarpışması

<p>28</p>

Jüz: Kazak Türkleri; Kişi Jüz (Küçük Yüz), Orta Jüz (Orta Yüz) ve Ulu Jüz (Büyük Yüz) adı verilen üç büyük Kıpçak soyundan gelen Türk boylarının bir araya gelmesiyle Kazak Hanlığı’nı (1465-1737) kurmuş ve devletleşmişlerdir.

<p>29</p>

Terme: Müzik eşliğinde şarkı söyler gibi söylenerek yapılan şiirli sunumlar.