Halis Öğretmen. Muhittin Gümüş

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Halis Öğretmen - Muhittin Gümüş страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Halis Öğretmen - Muhittin Gümüş

Скачать книгу

var. Erken gitmek de görgüsüzlük sayılır. İstersen şuradaki boş bankta biraz oturup konuşalım…

      – Bizde âdâb-ı muâşeret denir buna Bay Hoffmann. Almanca olarak bu sözü tam olarak size anlatamam ama toplumda uyulması gereken yazılı olmayan kurallar gibi bir şey yani… Etiket diyorsunuz galiba… Farklı kültürlere sahip olsak da insanların ortak değerleri vardır. Davet eden kişinin davetliye hazırlığı için fırsat vermek lâzımdır. Belki bizden önce de görüşmesi vardır, değil mi Bay Hoffmann?

      – Haklısın… Etiket, bir toplumun kültürel kodlarını yansıtır. Kültür ise bir toplumun eski zamanlardan bugüne kadar oluşturup kuşaktan kuşağa aktardığı maddi manevi birikimlerinin bütünüdür. Maddi ve manevi kültür ürünleri vardır. Bunlardan ilki, insanların oluşturduğu ve bir toplumu toplum yapan maddi unsurlardır. Meselâ; mimarî yapılar, folklorik ürünler, yazdıkları eserler, çocuk oyunları, gelenek ve görenekleri maddi kültüre girer. Manevi kültür ürünleri ise toplumun inançları, hayat tarzları, meydana gelen olaylara bakışı ve o olaylara karşı tutumları gibi şeylerdir.

      – İki farklı milletin iki farklı dünyanın insanlarıyla karşı karşıyayız. Almanya’da bunca yabancı çalışıyor. Onların bu ülkeye uyum sağlaması için ciddi stratejik politikalar ve eğitim programları uygulanmalıdır. Kültür farklılıklarından kaynaklanan sıkıntılar çok dikkatlice çözülmelidir. Okul yüzü görmeden buralara gelen işçilerin neler yaşadıklarını çok iyi gözlemledim.

      – İşte benim senden istediğim ve bize yardımcı olman gereken en önemli konu budur. Bu insanlara Türkiye’de döviz makinesi, burada da yabancı ve cahil işçi gözüyle bakılması, beyaz köle muamelesi yapılması hiç de hoşuma gitmiyor. Öğretmen olursan okullardaki Türk çocuklarının uyum sağlamasına, onları da ailelerini etkilemesi söz konusu olabilir.

      – Elimden geleni yaparım efendim. Vaktimiz de azaldı. Birkaç dakika kaldı Müdürün odasına çıkmaya… Heyecanlıyım… Çok heyecanlıyım efendim.

      – Sakin ol evlat! Azıcık heyecan iyidir, fakat aşırı rehavet de fenadır.

      Halis, Debus’un yanında Eğitim Müdürlüğünün kapısından makam özel kalemine çıkana kadar karşılaştığı memurlara selam verirken herkesin güler yüzlü olması dikkatini çekti. Asık suratlı işçi çavuşları ve maden mühendislerinden eser yoktu orada. Kendilerini ayakta ve güler yüzle karşılayan sekreterin makama buyurun girin demesiyle birlikte Halis’in kalp atışları bebek kalbi gibiydi. Askerlik dönüşü Balıkesir’deki müdürün odasına girerken karşılaştığı ve azarlandığı anları hatırladı bir anda… Devlet kapısında ciddiyetle katı ritüellerin birbirine karıştırıldığını anlamaya başlamıştı. Kapıdan ilk olarak Debus girdi, ardından Halis… Müdür Edmund Heinz Haller’in davudi sesiyle:

      – Hoş geldiniz Bay Steiger Debus Hoffmann! Sevgili Türk konuğumuz Halis Gümüş, siz de hoş geldiniz. Aachen Eğitim Müdürlüğünü onurlandığınız için teşekkür ederim. Lütfen şöyle koltuklara rahatça oturun da meseleyi konuşmaya başlayalım. Halis Bey Almanca biliyor galiba… Henüz selamlaşma dışında bir sözünü duymadık ama gözlerinden beni çok iyi anladığını hissettim.

      – Evet biliyor… Benim işçi grubumda başka Almanca bilen yok. Onların Almanca öğreneceği yerde ben Türkçe öğrenir hâle geldim. Neyse… Bizi makamınıza kabul ettiğiniz için teşekkür ederim Bay Haller. Halis Bey, işçim olsa da aslında dünyanın en kıymetli mesleklerinden biri olan öğretmenlik mesleğinin yüz akı olacak idealist bir insan. Yedi yıl öğretmenlik yaptıktan sonra buraya büyük ailesine daha iyi bakabilmek için, daha iyi kazanç sağlamaya, madende işçi olmaya gelmiş. Benim vicdanım müsaade etmiyor bu insanın madende kazma sallamasına. Alman yasalarına ve eğitim kanununa aykırı olmaksızın gerekli şartları taşıyorsa açılan okullardaki Türk çocuklarına öğretmenlik yapması mümkün müdür? Bu hususta bizim yapmamız ve sizin yardımcı olabileceğiniz bir şey var mıdır? Dilediğiniz soruyu Halis beye de sorabilirsiniz. Kendisinin Almancasını da sınamış olursunuz böylece.

      – Hay hay sayın Hoffmann… Sizin madencilikte ne kadar kıymetli bir mühendis olduğunuzu biliyoruz. Madende işçi çalıştıran bir kişi olarak değil, bu sektörün sorunları hakkında gazetelerdeki demeçlerinizi, köşe yazılarınızı da dikkatle okuyorum. Sizin görüşleriniz bizim için de değerlidir. Madende yalnızca kara taşkömürü çıkarmıyorsunuz Halis Bey gibi kıymetlileri de madenden çıkarıp getiriyorsunuz bize.

      – Ama henüz konuşup kim olduğunu bile sormadınız beyefendi… Otuz yıllık tecrübemle kapıdan içeri adım atan insanların gözlerinden atılan bakışların şekli, yüzündeki tavrı, ağzından çıkan ilk hitabet ve selamlaşma sözlerini söylerken duyduğum ses tonu bana çok sayıda ip ucu verir. Bugün ilk aşama sınavı geçti Halis Bey. Ben de Bonn’daki Büyükelçiliğine telefon edip bir öğretmene Türk kültürüne uygun olarak nasıl hitap edilmesi gerektiğini sorup öğrendim. Türkçe Halis “Bey” diye hitap edileceğini söylediler. Beyefendi, hanımefendi gibi sözleri öğrendim. Amca, dayı, hala teyze, abi, abla gibi bir sürü akrabalık adları var… Ben de Türkçe öğrenmeye karar verdim efendim!

      – Ben de bundan sonra Halis Bey diyeceğim! Şimdi gelelim asıl konumuza… Bay Haller! Ne yapmamız gerekiyor? Ben mühendis olarak hep sonuç odaklı çalışırım. Duyduğum kadarıyla siz Alman edebiyatı uzmanısınız.

      – Halis Beyin diploması telefonda söylediğinize göre Yüksek Öğretmen Okulu diploması. Bizim Eğitim Enstitüsü düzeyindedir. Bu diplomayla ancak ilkokul dördüncü sınıfa kadarki çocuklara eğitim verebilir. Henüz yaşı gençken ekstern eğitimle Eğitim Fakültesine kayıt ettirelim. Açık öğretim sistemimiz çerçevesinde başarılı olursa diploması Eğitim Fakültesi diploması olur ve böylece biz ilkokuldan üniversiteye kadarki okullarda öğretmenlik yapmasının yolu açılır.

      Bay Haller’den bunları duyan Halis’in yüreği iman tahtasından fırlayacakmışçasına içinden şunları söylüyordu:

      – Allahım…Kadere bak yahu! Öğretmenken işçi, işçiyken öğrenciliğe… Hayatım tenzil-i rütbe baş aşağı gidiyor galiba… Okurken para kazanmak, çalışmak ve ailenin geçimini sağlamak kolay mı? Hep bu açık öğretim dedikleri nedir ki? Önce bunu anlamalıyım.

      Staiger Debus’la Müdür Haller’in konuşması devam ederken birden sessizlik oluştu. Haller, sessizliği bozarak Halis’e döndü ve:

      – Dediklerimizi anladınız. Siz dört yıllık fakülte diploması alacaksınız. İki yılınızı geçti sayacağız eşdeğerlik işlemlerinden sonra üçüncü ve dördüncü sınıf derslerini okuyup diploma alacaksınız. Siz bunu başaracak azimli bir insansınız. Bu diplomayla dünyanın her yerinde öğretmenlik yapabilirsiniz.

      – Sayın Müdürüm… Açık öğretim sistemi nedir? Ben bunu bilmiyorum. Ülkemde böyle bir şey duymadım. Okula gitmeden sadece ders çalışıp belli zamanlarda sınava girmek biçiminde sürdürülen bir eğitim mi? Böyle bir şeyi başmühendis Eddy yani Edmund Goarenz anlatmıştı bana. Madende çalışmadan sadece öğrenci olacaksam nasıl olacak? Maaşım olmadan geçinemem. En az iki yıl değil, iki ay dayanacak hâlimiz olmaz bizim.

      Halis’in bu sözleri üzerine Steiger Debus Hoffmann’la Haller’in gülüşmeleri şaşırtmıştı,

Скачать книгу