Ablam - Ustam Emine Işınsu. Hasan Kallimci

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ablam - Ustam Emine Işınsu - Hasan Kallimci страница 4

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Ablam - Ustam Emine Işınsu - Hasan Kallimci

Скачать книгу

yokmuş, bize batıdan geçmiş, batı da hep rezillik etmiş romanda, roman bize gerekli değilmiş!!! Roman yazmak için kişinin derûnunu araştırmak lâzımmış, roman ifşa ve teşhir sanatı imiş, İslâm’da böyle bir şey yokmuş, yazılmamalıymış! Roman için dram lâzımmış, oysa Müslüman cemiyeti hiç dram yaşamamış!… Görüyorsun ki kuştan da, öte öte b.k fikirler… Bu kez, bizim gurup tam tekmil oradaydı, Galip, İskender, Umay Günay, Ahmet Bican, Hasan Kayıhan… ve toplantı küçük çapta bir katliam oldu.

      Bu pazar da Allah’ın izni ile ben konuşacağım.

      İşte böyle kardeşim, üye ol. Faydalıdır.

      Lütfen benim kusuruma bakma, sen yazmaya devam et. Töre’yi alacağıma göre, artık PK’ye de hâkim olacağım. Yayınevinin bana verdiği Çiçekler Büyür hemen bitti, maalesef sana gönderemedim. İkinci defa alacağım, sana mutlaka yollarım, tenkitlerini öğrenmek istiyorum.

      Yazmaya, okumaya devam et…

      Ben de sigara içmeye devam ediyorum! Ne dersin?!

      Sana ve ailene pek hayırlı, başarılı günler temenni eder, selâm ve sevgilerimi gönderirim.

      E. Işınsu Öksüz”

-4-

      Töre dergisinde yer alan “Ülkücü Düğünü” 4 adlı hikâyemle ilgili olarak gönderilen tenkit yazısı üzerine Işınsu’nun bana daktilo ile yazdığı mektup:

      (Töre dergisine, kendi düğünümü konu edinen “Düğün” adında bir hikâye göndermiştim. Düğünüm; Esir Türk illerindeki kızlarımızın gözyaşlarının gelinin yakasına taktığım siyah gül ile sembolize edildiği, Kur’an-Bayrak-Hançer hediyesi, Türk Ocağı Denizli Şubesinin üç ayrı folklor ekibinin yer aldığı; davetlilerin Uşak bölgesi radyo sanatçısı Akif Yağcı’nın türküleri ile coştuğu, bozkurt tişörtlü gençlerin hizmet ettiği; millî muhtevalı tebriklerin okunduğu, “İşte gecenin telgrafı!” diye dikkat çekilerek Başbuğ Alparslan Türkeş’in telgrafının oda okunduğu, orkestraya ve dansa çok az yer verilen bir düğün olmuştu. Töre dergisi sorumlusu hikâyeyi okuyunca heyecanlanmış ve –imzasız- bir tebrik yazısı göndermişti. Hikâyenin adını “Ülkücü Düğünü” şeklinde değiştirerek Töre’de yayımlamıştı.

      Bu hikâyeyi okuyan, Elazığ’dan Recepoğlu Mithat Yılmaz; “Bu nasıl ülkücü düğünüdür? Ülkücü düğününde dans olur mu?” mealindeki tenkitlerini, el yazısı ile kaleme aldığı, dokuz sayfalık mektupla Töre’ye göndermiş. Işınsu da o tenkit yazısını, kendi yazdığı mektubunun ekinde bana postalamış. Recepoğlu Mithat Yılmaz’a; “Bu benim düğünümdür. Denizli’de ülkücü düğünü ancak bu kadar oluyor. Sahile, batıya yaklaştıkça, bazı anlayış ve davranışlar maalesef değişiyor.” şeklinde bir cevap verdiğimi hatırlıyorum. Sonrasında, Mithat Bey ile uzun süre bayramlarda kartlarla tebrikleştik. Ona, “Sınıf öğretmenisin, lütfen çocuklar için yaz.” demiş; Mithat Bey’den, “Maalesef yazamıyorum.” karşılığını almıştım.)

      “15.2.1979

      Hasan kardeşim, Bu mektubuna cevap değil, çünkü mektup şu anda evde, ben de yazıhanedeyim. Bir ilkokul öğretmeninden, seni tenkit eden mektup aldım. Kendisine, bu aya kadar dergiden sorumlu bulunmadığım için senin hikâyenin mesuliyetini üzerime alıp, tenkitlerini cevaplandıramayacağımı yazdım. Gerçekten de derginin neşriyatı benim elimde olsaydı, o hikâyeyi yayınlar mıydım öylece, yoksa üzerinde biraz oynar mıydım, bilemem. Galiba oynardım ve o tel bahislerini falan çıkarırdım.

      Tanrı aşkına, solcuların yaptığı gibi başa çivi çakar gibi propaganda yapma.

      Adama, senin her türlü tenkide açık, iyi niyetli, iyi ve samimi bir arkadaşımız olduğunu yazdım. O da bir öğretmen, tanışmanızda, tartışmanızda fayda umdum.

      İşte mektup, al oku, cevaplandır.

      Sana ve ailene sevgilerimi, selâmlarımı ve hayır dualarımı iletirim kardeşim.

      Sigaraya devam ediyorum.

      Işınsu.”

-5-

      “Töre” antetli pelür kâğıda, daktilo yazılmış bir başka mektubu:

      (Bu mektupta Işınsu; Töre’ye gönderdiğim, orada yayımlanmayan “Girdap” adlı hikâyem üzerindeki görüşlerini belirtmektedir. Bu vesileyle ustamın, arkadaşı (merhum) Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu’nun hikâyeleri hakkındaki görüşlerini de öğreniyoruz.)

      “15 Mart 1979

      Kardeşçiğim, “Düğün”ün başına gelene üzüldüm. Yalçın’da gelen her yazıya kendinden bir şey ilâve etmek huyu vardı. Gereksiz tenkide uğramışsın, Elazığlıya da yaz bunu… Şimdi gelelim Girdap’a, işin doğrusu ben bunu hikâye diye koymam. Baştanbaşa nutuk, kör gözü gördürecek propaganda! Fakat bu Tekin eğer Cengiz Şen5 ise –ki öyle görünüyor-. Bu yazdıklarını hatıra diye yazıp, çocuğun asıl ismini verip, mümkün olduğu kadar propagandadan uzak, -olay zaten yeterli her şeyi anlatmaya- daha sıcak ve bilhassa samimî yazamaz mısın?

      Çocuğun sana gelişleri, yazıları bilhassa girdap üzerine konuşması, dış görünüşü, heyecanı, ümitleri vs vs… çok iyi olur. Ama senin gazetede neler yaptığın, gazoz faslı, çimento bilmem nesi, deprem (bu eğer Cengiz’le ilgisi varsa girebilir) falan gereksiz. Neye ağırlık veriyorsun, Tekin’e mi, senin gazete çalışmaların ve gençleri yetiştirmekteki hünerine mi, yoksa çimento yolsuzluğu, deprem yolsuzluğu mu?… Pek çok şeyi bir araya koymuşsun, hepsine aynı derecede önem vermişsin, asıl mesele kaynayıp gitmiş.

      Gel sen şunu hatıra olarak yeniden ele al. Yahut hikâyeyi, hikâye yap, uzun uzun ders vermeğe kalkma… Bak Hacıeminoğlu da öyle yapar hikâyelerinde. Tartışırız. O, gençler için bu yolun çok faydalı olduğunu söyler. Kendince haklı. Fakat onun da Londra’dan yazıp gönderdiği bir hikâyeyi ben basmamış, Hisar’a yollamıştım, o da basmadı, Devlet’e verdik. Onlar da yüz vermediler. Hikâye kaynayıp gitti. Hacıeminoğlu dehşetli kızdı ama ne yapalım her yazının bir yeri var.6 Girdap bu haliyle Töre’ye girmez. Ama kıyamıyorsan değiştirmeğe, başka bir yere yolla… Belki mahalli gazetede falan iyi gider, ne de olsa, o mahallin hikâyesi, bu yüzden ilgi çeker. İşte böyle kardeşçiğim, sana hayırlı günler, başarılar diliyor, sevgi ve selâmlarımı yolluyorum.

      E. Işınsu Öksüz”

-6-

      Yine “Töre” antetli pelür kâğıda, daktilo ile yazdığı bir mektup:

      (Işınsu bu mektubunda, “Bu İnsanlar” adlı hikâyem hakkındaki görüşlerini belirtmiş.)

      “25 Haziran 1979

      Sevgili kardeşim Kallimci,

      İşte hikâyen. Ruhuna dokunmadan, bazı teferruatları atarak ve senin vurgulamak isteyip de ayrıntılar arasında kaybettiğin

Скачать книгу


<p>4</p>

Ülkücü Düğünü, Töre Dergisi, sayı 90, Kasım 1978

<p>5</p>

Cengiz Şen, Denizli’nin ilk ülkücü şehididir (1979).

<p>6</p>

Necmettin Hacıeminoğlu, Türk Ocağı’nın davetlisi olarak Denizli’ye geldiğinde, şube başkanı Şadi Çetinkaya ile birlikte, yemekte, “Hocam, dergilerde hikâyelerini görmez olduk.” demiştim. Merhumun yarasını deşmişim. “Hikâyeleri edebî toplantılar için gittiğim yerlerde yazmaya ancak fırsat bulabiliyorum. Fakat bizimkiler benim hikâyelerimi basmıyorlar.” diye yakınmıştı.