Ablam - Ustam Emine Işınsu. Hasan Kallimci

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ablam - Ustam Emine Işınsu - Hasan Kallimci страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Ablam - Ustam Emine Işınsu - Hasan Kallimci

Скачать книгу

olsa, neyse. Fakat biliyorsun, kısa hikâyeyi tercih ediyorlar. Az, öz… Çok güzel konular buluyorsun, dikkatle işlemiyorsun. Kelime haznen dar… Vermek istediğin manaya en uygun kelimeyi ara mutlaka, düşün üzerinde. Yahya Kemal, bir şiirin üzerinde, bir kelime üzerinde yıllarca düşünürmüş. Düşünürmüş de, bulduğu kelimeler bu yüzden istediği anlamları tam verebilmekteler. Sonra bir savrukluğun var, imlâya dikkat etmemişsin, kopyanın 8. sayfasını da müsabakaya gönderdiğin hikâyeye eklemişsin. Dikkatli ol. Titiz ol… Bak, ilk hikâyende tenkit ettiğim nutuk faslını atmışsın burada, çok iyi… Şimdi lütfen çocuğum şu sözlerimi de ciddiye al… Cümleler hep tek-düze gitmesin. Oyna üslûpla. Ben kendimce oynadım; anlatım daha hareketlendi sanırım. Aslında sen kendin, kendi üslûbunu bulacak, seçeceksin… Ben hikâyeci değilim, biliyorsun. Yazmaktan da sıkılırım. Yani demek istiyorum ki, sana daha fazla yardımcı olmaya, yeteneğim, bilgim kâfi değil. Belki Sevinç Çokum, sana daha iyi yardımcı olurdu. O, esaslı.

      Ama işte, elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Çünkü Allah şahidimdir, gerçekten senin çok iyi yetişmeni istiyorum. (Sigara içmesen de!) Şimdilik eyvallah… Allah yardımcın olsun. Hâne halkına selâm, sevgi.

      E. Işınsu Öksüz”

-7-

      “Töre” antetli pelür kâğıda, daktilo ile yazılmış mektup:

      “4 Eylül 1979

      Değerli kardeşim, Dün gece yarısı tatilden döndük, bugün yazıhanede mektubunu buldum. Sağ olasın, sıhhatimle ilgilenmen beni çok duygulandırdı. Fakat çocuğum, kime bırakabilirim dergiyi?… Bu işin meraklısı, aşırı meraklısı Yalçın İzbul bile, bir yılda “pes” dedi. Hem de iyi değil, kötü çıkarıyordu Töre’yi maalesef. Aslında memleket iyi şartlarda olsa, çocuklarıma bilhassa Yağmur’a karşı duyduğum sorumluluk hafiflese, bir sürü işi kıvırabilirim. Senin başına gelen, hafifi güya, bir sürgün, az mı üzücü? Her ölenle ölmek, işkence çekenlerle işkence çekmek, geleceğe güven duymamak, şu zavallı ve aptal milletimiz için ıstırap çekmek. “Allah’ın dediği olur, ahmak derdinden ölür.” Çok doğru bir lâf, ancak ben ezelî ve dahî ebedî bir “ahmak” olmaya mahkûmum galiba!

      Ayşe Hanım’ın7 bende hiç yazısı yoktu ki basmamış olayım. Bir zahmet kendisine izah et durumu. Bir yıl dergiyi Yalçın’ın çıkardığını, benim hiç karışmadığımı falan. Yoksa kendisine hürmetim var, gıyabî sevgim ve takdirim var. Lütfen yazsın.

      Senin yazın girecek inşallah.

      Ne münasebet bana niçin zahmet vermiş olasınız, Töre’de kalmakla. Bunu ben istedim samimi olarak. Ve sizi akşam yemeğine davet edemediğim için ziyadesiyle mahcup oldum. Ancak gerçekten eve gidip misafir için yemek hazırlayacak vaktim ve gönlüm müsait değildi.

      Mektubu kesiyorum, avukat arkadaşına, soranlara selâm.

      Yeni yerinde Allah seni muvaffak etsin, hayırlı günler ihsan etsin.

      Ailene ve sana selâmlar kardeşim.

      E. Işınsu Öksüz”

-8-

      “Töre” antetli beyaz kâğıda, daktilo ile yazdığı mektup:

      “21 Nisan 1980

      Kardeşçiğim,

      Mektubunu şimdi aldım, derhal cevap vermesem yine kaynayacak. Kasıtlı kaynamıyor. Sağlığım hiç iyi değil. Ameliyatlı dizimi çok yormuşum, tekrar şişti, topallık falan. Doktor kesin istirahat diyor, bir sürü ilaç alıyorum vs vs. Romanım ilerlemiyor, bu yüzden de moralim bozuk. Her neyse, yazıhaneye az geliyorum. Ve mektuplara cevap veremiyorum. Ben, K. B.’lığı Çocuk ve Halk Kurulu’na seçilince, zaten Ekrem’e8 söylemiştim. “Kallimci’nin hikâyelerini toplayalım, bir de dilekçe yazalım, ben imzasını atarım, kurula havale edelim.” diye. Derken senin mektubun geldi. Düşündüğümü yapmışsın. Bu ay İstanbul’da iki gün önce toplantı yapıldı, tabi ki gidemedim. Bilmiyorum senin kitaplar geldi mi? Önümüzdeki ay inşallah Ankara’da olursa toplantı, katılacağım ve senin kitaplardan bir ikisini alırım tetkik için. Merak etme. Çokum’a, Cilasun’a falan da –nazımın geçtiği kimseler- söylerim, tesir edebilirim.

      Müsabakaya gelince, vallahi beni seçici kurula almışlar, ancak kuralları hakkında hiçbir fikrim yok. Ayrıca hikâyeler Atatürk’le mi ilgili olacak, onu da bilmiyorum. Melin Hanım’a bir sorayım, sana bildiririm… Eğer Atatürk’le doğrudan ilgi olmayacaksa, Divan’a katıldığın hikâyeyi, burada mutlaka değerlendir. Sana yolladığım kopya üzerinden, bir de sen geç, öyle. Divan’dan bir çocukla görüştüm, o müsabakayı bir hayli kaynatmışlar, anladığım kadarı ile. Çocuk, “En güzeli Kallimci’nindi, fakat galiba geç kaldı, hikâye Divan’daydı,9 yayınlanacaktı” falan gibi lâflar etti. Şimdi senden ricam, katılacağın hikâyeleri yine önce bana bir yolla, tenkitlerimi al, sonra temize çekip K. Bakanlığı’na yolla… Şimdi öbür hikâye üzerindeki eleştirilerimi hatırlamıyorum, sen hatırlıyor isen, lütfen onları nazarı itibara al.

      Şimdi netice: 1-Bakanlık müsabakası hakkında ayrıntılı bilgi edinince, sana yazacağım. Ama sen beni beklemeden, hikâyelerini yazmaya koyul. 2-Kurula gelen eserlerin için ancak iki kişiye tesir edebilirim, bir de ben, üç. İnşallah, şu geçtiğimiz toplantı, -ki üçümüz de yoktuk- dağıtılmamıştır kitapların. Doktor da bana sigarayı yasak etti, yine de içiyorum! Bu konu seni ilgilendirdiği için, özellikle yazdım!!! Sana hayırlı çalışmalar, hayırlı başarılar kardeşim. Işınsu”

-9-

      20 Mayıs 1980 tarihli, “töre” antetli kâğıda kırmızı tükenmez kalem ile yazdığı, iki yaprak-dört sayfalık- mektup:

      “20 Mayıs 1980

      Kardeşçiğim,

      Bu kalemle yazdığım için kusura bakma başkasını bulamadım. Daktilo da evde… Hikâye kitabını dolduracak şekilde 3 hikâyeden meydana gelecekmiş ve I. mükafat 25 bin TL. Roman 50 bin TL. Asıl mühimi 30-50 sayfalık film hikâyesi. İskenderler buna 75 bin TL. mükâfat verirler. Gayet saçma! Bana şartnâme getireceklerdi, daha gelmedi. Bu ayki toplantı İstanbul’da idi, ayın 18’inde. Oysa biz İzmir’deydik. Kayınbiraderim evlendi 17’sinde. Bugün döndük Ankara’ya.

      Senin hikâyeni Sadık K. Tural’a söyledim. “Divan’da olduğundan haberim yok. Ercilasun onu geciktirmiş. Müsabakaya girmedi. Sonra kime vermiş bilmem!” dedi. Ercilasun da “birisine” verdiğini iddia ediyor. Anlayacağın o iş karışık. Herhalde gençlerin elinde bir kenara atıldı. İstanbul’da benimle konuşan Şevket Çalık; “Divan’da basacaklarını ve güzel bulduğunu” söylemişti. Her neyse ben Sadık’a; bulunsa dahi yayınlanmamasını söyledim. İstersen o hikâyeyi, film hikâyesi hâline getir.10 Ama 30-50 sayfaya uzatmak bir felâket olur! Aslında film hikâyesi 4-5 nihayeti 7-8 sayfayı geçmez. Senaryo ise en azından

Скачать книгу


<p>7</p>

Denizlili yazar Ayşe Özdemir.

<p>8</p>

Ekrem TEKTAŞ

<p>9</p>

Yeni Divan dergisi

<p>10</p>

Bahse konu olan, “Bu İnsanlar” adlı hikâyemdir. Ablam, Ustam Emine Işınsu tashih ve düzeltmeleri yaptıktan sonra Yeni Divan dergisinin Eylül 1980 tarihli 5. sayısında yayımlanmıştır. (Bu madde Prof. Dr. İskender Öksüz tarafından yazılmıştır.)