Danabaş Köyü. Celil Memmedguluzade

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Danabaş Köyü - Celil Memmedguluzade страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Danabaş Köyü - Celil Memmedguluzade

Скачать книгу

alır, yazardım. Çünkü bu defter daima iç cebimde olurdu, zanaatım aynı zamanda köyleri dolaşmak olduğundan, boş vakitlerimde defteri çıkarıp okumaya başlardım. Bir müddet çok ilgi çekti. Yalnızca yeni bir hikâye okuyayım diye, beni nerede görseler, çağırıp konuk ediyorlardı. Adımı, önce masalcı koydular; sonra baktılar ki bu ad bana yakışmıyor. Sözün kısası, adım “Gazeteci” kaldı.

      Hakikaten, adımın “Gazeteci” olmasına sebep olan arkadaşımdı, nasıl olduğunu siz de görüyorsunuz. Gerçekten, anamın babamın koydukları adımın yanına başka bir ad uydurmaları bana hoş gelmiyor; ama yine de üzülmüyorum.

      Bırak, cahiller ne derse desin. Çoğu zaman, cahil iyiye kötü, kötüye de iyi der. Belki de halkın bize gülmesiyle biraz övünmeliyiz.

      Dünyada pek çok insan, halktan şikâyetçidir. Biz de dağarcığımızı bu çuvalların dizisine çekiyoruz.

      Erivan vilayetinde, Danabaş köyünde, 1894 yılında yazılmıştır.

      Laklakçı Sadık ve Gazeteci Halil.

      EŞEĞİN KAYBOLUŞU

      Miladî takvimin, bin sekiz yüz doksan dördüncü yılında, Ağustos ayından önce, Danabaş köyünde garip bir olay meydana geldi. Olay şuydu; Muhammedhasan emminin eşeği çalınmıştı.

      Şüphesiz, bu olaydan kesinlikle haberi yok. Sözlerime de inanmayacak; çünkü, gerçekten de eşeğin kayboluşu öyle şaşılacak bir şey değil ki, bundan da garip bir olay çıksın. Her köyde, her şehirde, bir eşeğin kaybolmadığı gün olmaz. Ama, hayır, Muhammedhasan emminin eşeğinin kayboluşunun başka eşeklerin kayboluşuyla bir kıl kadar bile benzerliği yok.

      Vallahi, billahi, Muhammedhasan emminin eşeğinin kaybolması öyle garip bir olay ki, anlatayım, siz de dinleyip tadına varınız.

      Önce bakalım, Muhammedhasan emmi kim?

      Herkes Danabaş köyünü bilir, elbette Muhammedhasan emmiyi de bilir. Çünkü, Muhammedhasan emmi köyün sayılan şahıslarındandır. Muhammedhasan emmi, elli dört, elli beş yaşlarında, fazla değil. Sakalları ağarmışsa da, “Fakirlik beni sıkmasaydı, yaşımın kırktan fazla olduğunu kimse söylemezdi.” diye yemin eder. Muhammedhasan emmi, yalan da söylemiyor; çünkü bu yaşında bile adamın yanakları yine kıpkırmızıdır.

      Muhammedhasan emminin başına çok şey gelmiş. Hepsini anlatmaya kalksak, çok uzun sürer. Muhammedhasan emminin başına neler gelmiş, ne işlere düçar olmuş!

      Felek, bu adamın yüzüne gülmemiş, vesselam.

      Muhammedhasan emmi on, on iki yaşlarındayken, babası Hacı Rıza vefat etmiş. İki yıl geçmeden anası ölmüş. Merhum babasından, iyi bir servet kalmış; tarlalar, at sürüleri, halılar, pek çok para. Ama çok yazık! Çünkü, Hacı Rıza ve karısı ölünce, Muhammedhasan emmi, başsız kalmış. Amcaları bir yıl içinde parmak hasabıyla serveti bölüştürmüşler. Öyle ki, Muhammedhasan emmi, kendini bilip, gözünü açtığında, büsbütün öksüz kaldığını görmüş. Sonra bir kız sevmiş, bu kızı almış. Belki para pul kazanıp, getirip sermaye yaparım diye, birkaç yıl Erivan taraflarına gidip, gurbetlik çekmiş. Neticede iş tutturamamış. Eli boş köye dönmüş, üç dört eşek alıp, yük taşımaya başlamış. Ancak gittikçe işi açılmış. En sonunda gelmiş, avlusunu ortadan bölmüş, sokak tarafına bir kapı açmış. Buraya birkaç torba un, dut kurusu, iğde getirip, ticarete başlamış, tâ ki bu yaşa gelmiş. Sıkıntısının da şüphesiz şimdi gittikçe arttığını görüyoruz.

      Muhammedhasan emmi, şimdi tutumlu davranarak, zorlukla geçimini sağlıyor. Lakin, fakir olsa ne olur, Muhammedhasan emmi, çok iyi bir insandır. Gerçekten adam akıllıca davranmıyor; bu yoksul günlerinde bile hiçbir şeyi esirgemiyor. Birisi gidip “Muhammehhasan emmi, bana üç dört manat para lazım.” dese şayet kendinde varsa, hemen çıkarıp verecek, yoksa uğraşıp ne şekilde olursa olsun, başkasından bulacak, onun işini halledecek. Gerçekten, Muhammedhasan emmi, çok iyi bir adamdır.

      Muhammedhasan emmi, dünya malına asla ve asla önem vermezdi. Lâkin tek arzusu vardı. Muhammedhasan emmi, üç yıldır, Kerbela ziyaretine niyetleniyordu. Çok dindar biriydi. Doğrusu geçimi yolunda gitseydi, Muhammet-hasan emmi şimdi kutsal yerlerin hepsini kesinlikle görmüş olurdu. Ama, ne yapalım, fakirlik, adamı mesuliyetli olduğumuz işlerden de alıkoyuyor. Sözün kısası, Muhammethasan emmi, çoktandır Kerbela’ya niyetleniyordu. Zavallı Muhammethasan emminin, bu güzel fikre kapılmadığı yıl olmazdı. Ziyarete gidenlerin anlattıklarını, her işittiğinde, Muhammethasan emminin gözlerinden yaş çeşme gibi akmaya başlardı.

      Fakat, ne yapalım, fakirliğin evi yıkılsın. Şimdiye kadar zavallı adamın elini ayağını bağlamış, bırakmıyor ki, bir yana kıpırdasın.

      Üç dört ay öncesinin bir hadisesiydi. Muhammethasan emmi, uyudu ve bir rüya gördü, uykudan kalkıp, karısını çağırdı, “Hanım, nasıl olursa olsun, bu yıl inşallah Kerbala’ya gitmeliyim.” diye haber verdi. Rüyasını bu güne kadar kimseye anlatmadı, fakat şunu söyledi: Rüya gördüm, nasıl olursa olsun, Kerbela’ya gidip, altı köşeli kabri3 ziyaret etmeliyim.”

      Muhammethasan emmi, son üç dört aydır, gidiş hazırlığındaydı. Ziyaret şevki, Muhammethasan emmiyi dünya işlerinden büsbütün uzaklaştırmıştı. Bu fikre kapıldıktan sonra, dükkânı boşlayıp, biraz arpa ve darı unu tedarik ederek, evine koydu.Ev için, para gerektiren şeyleri hazırlamış, ziyaretçilerin yola çıkmasını bekliyordu.

      Muhammethasan emmi, önce yayan gitmek istedi. Çünkü, bilindiği gibi yayan ziyarete gitmenin sevabı hayvanla gitmekten çoktu. Ama, sonra baktı ki, iki aylık yolu yayan gidip gelmek yaşına uygun değil. Peki ne yapmalı? Muhammethasan emmi, sonunda çaresiz kalıp, kendinden, başkalarından on, on beş manat buluşturup, bir eşek aldı. Elbette, eşek attan iyiydi. Evvelâ şunun için; eşek attan ucuzdu. Muhammethasan emmi, ata verecek otuz kırk manatı belki hiç bulamayacaktı. Üstelik, birisi eşekle ziyarete gitse, diğeri atla gitse, elbette eşekle gidenin ziyareti Allâhuteâlâ huzurunda daha çabuk mertebeye ulaşır.

      Evet, Muhammethasan emmi bir eşek aldı, Lâkin bu eşek başı belâlı bir eşekti.

      Günlerden bir gün, Muhammethasan emmi, sabah erkenden uykudan kalkıp, giyindi. Namazını kılıp, çıktı, avluyu dolaştı. Tavuklarını, civcivlerini çağırarak, biraz tane serpti. Tavlaya girip, eşeğin önüne birkaç avuç arpa döküp sokağa çıktı. Sokak kapısının ağzına çömeldi, çubuğunu ve kesesini çıkardı. Çubuğunu doldurup, çekmeğe başladı. Biraz sonra, birkaç köylü, selam verip sıra ile çömeldiler ve çubuklarını çıkarıp başladılar çekmeye. Bu köylülerin hepsi, Muhammethasan emminin komşusuydu.

      Köylüler, biraz çubuk çekip, biraz öksürerek, sohbete başladılar. Sohbet, Kerbela’ya gidenlerin yola çıkmalarına gelmişti. Çünkü, oturanların hepsi Muhammethasan emminin ziyaret niyetinden haberdardılar. Elbette, bu sohbette Muhammethasan emminin de adı geçiyordu.

      Sohbet çok uzadı. Evvelâ ziyarete gitmenin sevabından başladılar, sonra ziyarete gitmenin şartlarına geçtiler. Muhammethasan emininin sol tarafında oturan kişi ortaya bir mesele attı;

      –Peki, bakalım, birisi

Скачать книгу


<p>3</p>

Dindar müslümanların ziyaret ettikleri yerler.