Kırgın. Tölögön Kasımbekov

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kırgın - Tölögön Kasımbekov страница 16

Жанр:
Серия:
Издательство:
Kırgın - Tölögön Kasımbekov

Скачать книгу

olarak alırdı hep.

      “Ee!” dedi Baza ata zorla bindikten sonra. Sizler de ağlıyormuşsunuz! Sizler de halsizlikten ölüyormuşsunuz demek ki! Sonunda biz alırız yönetimi!”

      Kendinden memnun olarak gitti Baza.

      9

      Etrafta onlardan başka kimse olmasa da birbiriyle uzun zamandır görüşmeyen iki köylü kardeş gibi görüştüler.

      “Duydun mu bir şey?”

      “Neyi?”

      “Neyi neyi? Tek kahramanımızı Ruslar tutup dövmüşler!”

      “Gerçekten mi?”

      “Evet.”

      “İyi olmuş!”

      “Rus’u babası gibi görüp getirmişti buraya!”

      “Ama Rus yolu bulamayanlardan değil ki?”

      Bu sırada biri göründü, iki kardeş de sustular. Doğru bütün Kırgızlar’ın tanıdığı Baytik’in cenazesini Basböltögü’ne götürmüşler. Gelenler o günkü cenaze töreninden geliyordu.

      Gözünün önüne iki Baytik göründü, biri önceki siyah kartal gibi duruşu olan diğeri ise ağzı zorla açılıp yatan ihtiyar, “ah” diye üzülen Baytik’’in sesi şimdi Şabdan’a duyuluyordu.

      Neden “ah” diyordu!

      Bu yalan dünyanın yalan olduğuna mı inandı yoksa ömrü boşa gitti diye mi üzüldü, ne yapsın zavallı “Ak Paşaya yaptığı yürekten hizmeti” için pişman mı oldu?

      Yol genişti ama yol boyunca Ruslar oturuyordu. Bir evden bir değil ikişer köpek çıkarak havlıyordu. Onlarla beraber çocuklar da var.

      Köpeklerini mi kovalıyorlardı? Hayır, çocuklar onlarla oynuyordu.

      Yünleri parlayan iri köpeklerin biri at üstündekini biri ise atın kuyruğuna kadar gelip ısırmak istedi. Ne yapsın köpekler, köpeklik görevini yerine getiriyorlardı!

      Sadece köpekler değil, hatta çocuklar da oyun mu ya da gerçekten bilerek mi yaptılar belli değil ama onun ardından bağırıp çağırıyorlardı.

      İri bir köpek Şabdan’ın atının kuyruğuna yapıştı kaldı, böyle şeylere alışkın olan atı da çifte attı.

      Çocuklar korktular!

      Herkes taş alarak üstündeki sahibinin kim olduğunu bile bilmeden ata doğru taş atmaya başladılar.

      Ne kaçabildi nede kendini gizleyebildi. Yağmur gibi gelen taşlar her ikisine de değiyordu.

      Oturan mucuklar sadece gülüp baktılar, köpekleri değil hatta çocuklarını bile durdurmadılar.

      Şimdi Şabdan Baytik’in “ahını” hatırladı.

      Birkaç gün sonra Şabdan, bu yaramazlığı durdurmak için kaymakamlığa geldi.

      Kim tanımaz ki onu? Şabdan, kapıda duran muhafıza bile bakmadan direk girdi. Kaymakam Başkanı Yarbay Putincev yerinden kalkarak Hazreti İmparatorun saygısını kazanmış Ordu Başkanını karşıladı.

      Yolda gördüğü ne kadar üzüntülü olsa da olayı basitleştirerek anlattı.

      Onu sonuna kadar dinledikten sonra başını salladı ve şöyle dedi:

      – Ne yapacağız ki dedi sadece. Her gelene tüm Rusya padişahı tarafından kendini, evini, mülkünü, herkesten koruma hakkı verilmişti. İyi ki vurmamışlar, onların her birinde tüfek ve bin kurşun var. Bu dedikleriyle üzüntüsünü paylaşmadı ve avutmadı da. Şabdan direk korkuyu hissetti. Anladım demişçesine yavaşça dışarı çıktı. Kahramanın “ah” dediğini yine hatırladı.

      İşte yaşasa da kıskanan yaşamasa da birbirine bakmayan iki kardeşin hikâyesi bu!

      10

      Aylar ayları kovalayıp yıllar geçtikten sonra insan ömrü hiç fark etmeden bitiverir.

      İki kardeş eskisi gibi sağlıklı değil şimdi ikisinin de bir kolunda değnek vardı. İkinci değneği de alacak kadar yaşlandılar. Ama kırmızı gözlünün durumu diğerininkine göre daha iyiydi. Yanındakinden nefret ederek niyeti de bozulmaya başlamıştı.

      “Duydun mu sen, duymadıysam müjdeli haberi söyleyeyim sana?”

      “Ne olmuş ki?”

      “Bizim akıllımız Mekke’ye gidiyormuş!”

      “Hiç gelmesin!”

      “Biz de uğurlamaya gidelim mi?”

      “Tabi!”

      “Bizim de sakalımız beyaz artık, birer et parçası alalım, bedelimizi ödetelim.”

      “Her zaman birinden zorla bir şey almayı seversin!”

      Sanki bir saldırıya gidecekmiş gibi bir duruşu vardı onun. Tüm dişlerini göstererek güldü.

      İki kardeş atlarına zorla bindiler.

      Tüm arkadaşları ve yakınları toplanmıştı “akıllısının” etrafına.

      Efendilerine hemen verecek gibi askeri üniforma, beyaz taylağın yününden yapılan cepken ve beyaz şapka yoktu bu sefer.

      Yakası ve kolu yoktu bu giysisinin. Mekke’de buna “kefen” denilirmiş, Kırgızca’daki “kepin” de oradan geliyor.

      Gidecekken:

      “Allahuekber,

      Allahuekber…

      Lailaheillallah,

      Muhammed’ün rasullullah

      Eşhedü Enla İlahe İllallah

      Ve eşhedü enne Muhammeden

      Abduhu ve Resuluhu

      diyerek her Müslümanın ölmeden önce memnunluğunu, duasını söylemeye başlayan Şabdan’a halkı da eşlik etti, biri nefesini zor alarak, diğeri ise yüksek sesle söylüyordu.

      Bu kimdi?

      Boz rahvan at geldi:

      –O-o dediler tanıyanlar, işte ta kendisi geldi.

      Giydiği düz yakalı boz cepken, zayıf sarışın yüzüne yakışan güzel kuzu kürkü tebetey giymiş, kömür gibi kara bıyığı da sanki çizilmiş gibi bakımlı biriydi.

      –Şimdi başla!

      –Şimdi başla Kalmırza!

      Kalmırza

Скачать книгу