Kırgın. Tölögön Kasımbekov

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kırgın - Tölögön Kasımbekov страница 5

Жанр:
Серия:
Издательство:
Kırgın - Tölögön Kasımbekov

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      Baza daha da eğildi:

      –Söyle! diye bağırdı. Yerinden bile kalktı Baytik. Baza, “Şimdi çok şiddetle tekme atacak” diye korkarak başını kaldırdı. Baytik’in uzun boynu ve büyük kara tebeteyi gözlerine çarptı:

      Baza ağlamış gibi oldu:

      –Nasıl söyleyeceğim, nasıl?

      –Söyle! dedi aslan gibi kükreyerek.

      Ağlamaklı sesiyle bir şeyler söylemeye başladı ama gözlerinde bir damla bile yaş yoktu.

      “Aygır değil, at değil

      Han Baytik’e ilet… dedi.

      Kırgız değil, Sart değil

      Yabancı Baytik’e söyle… dedi

      Onunla benim işim olmaz

      Köyüne gönderecek kişim yok… dedi.

      Yemeğine katacak tuzum yok

      Hayvana verecek kızım da yok…

      -Nee? dedi Baytik, duyduğuna inanamadı. Evde bir cenaze varmış gibi bir anda evin içinde sessizlik oldu.

      Yakasından tuttu kahramanı ve gözlerine baktı:

      –Kim vardı yanında söyle; o kadar sinirinden kükremeye başladı kim vardı yanında bunu duyduğun zaman?

      –Baza, çoktu, hanın kişileri çoktu dedi alçak sesle gözlerini açmadan. Bilmiyorum daha birisi vardı kahkaha atıyorlardı.

      Baytik gerçekten kendinden geçmeye başladı:

      –Ee, seninle beraber gidenler de duydu mu bunu?

      –Yok, onlar dışarıdaydı benim girmeme zor izin verdiler!

      –Geldiğinden beri kimlere söyledin?

      Baza yemin içmeye başladı:

      –Ağzıma kan dolsun!

      –Evet, kendin biliyormuşsun kan kusacaksın dedi Bay-tik. Ağzından bir şey çıkarsa eğer birisinin kulağına giderse Baza öleceksin.

      Ayağı yere değmeyen Baza boğuluyordu.

      –Evet diye zorla kafasını salladı. Sonra Baytik onu yere atar atmaz hemen tebeteyini alarak dışarı çıktı. Atına bindiği zaman canı da fikri de kendisine ait olmalıydı:

      –Ee dedi sesini yükselterek biz varız diyorlar, biz hanız diyorlar, eğer gerçekten varsa dağılsınlar, birbirlerine dayansınlar, dövüşsünler bakalım sonra dedi.

      İnsanlar ise onun böyle sinirlenerek kime söylendiğini, kendi atına neden böyle acımadan vurduğuna şaşırıp kaldılar. “O böyle değildi ne oldu ona” diye düşünüp kaldılar.

      Baza köyden biraz uzaklaşınca kendi kendine memnun olarak gülümsedi.

      3

      Canı da gönlü de sakin olan Cayloobay, bu yerin hangi babasından kaldığını hiç düşünmezdi. Yüzyıllardan beri ihtiyarlar Oğuz Han’dan itibaren bizim diyorlar, onu anlamaz, gözünü açtığından beri köy ile uğraşırlardı.

      Diğeri ise gece gündüz hiç dinlenmeyen kızının evinin yanındaydı:

      “Tamam, yer yeter, ölmeyen var mı hiç, herkes toprağa gömülür, paylaşacak mal da yok! Allah komşu yapmış kendi nasibini görsün” deyip dişi olmayan kırmızı çenesini tutarak biraz gözleri yaşararak esnedi. Kendisi ona “yeni kardeş” diyordu ve ona hep yardım etmek isterdi.

      Kuzmin dışarıyı süpürüyordu. Çalıları ve dalları seçip getirir, gücenmeden temizleyip onları dört köşeli biçimde dizip dervaze yapardı. Hiçbir şey görünmeyecek şekilde kamışları dayayarak düzenledi. Tuzemçi ve iri sarışın karısı beraber önden baktığında büyük arkadan baktığında daha da büyük görünen köpek veya yabancı hayvan giremeyecek şekilde avlu çevirdiler. Birkaç günde iki odalı barınak kurdular, onu sıvadılar, üstüne kamışları parçalayarak birbirine bağlayıp çatı yaptılar ve sonunda kendilerine barınak kurdular.

      Cayloobay, “Ya bunların hiçbir şeyi yok, kışın ne yaparlar eski evimi bu zavallılara vereceğim” diyordu. Bir gün ise Cayloobay, barınağından duman çıktığını gördü.

      Merak etti. Kolunu arkasına koyarak yürüdü:

      –Ooo Kösmün bu ne? diye sordu. Biraz zaman geçmişti ve biraz jestlerle de olsa birbirlerini anlamaya başlamışlardı.

      Kuzmin de merak ettiğini görünce:

      – Kuzmin, Dom (ev) dedi kendinden memnun gibi.

      Düşünmeye başladı. Cayloobay pazardaki Sartlar’dan duyduğu “tam” (ev) dendiğini hatırladı:

      –Ha ev dedi.

      Kuzmin hayır dedi:

      –Dom!

      –Ev, ev dedi Cayloobay, evin Kudayar Han’ın sarayı gibi olmuş, bir tek çatısı kamış gerisi saraya benzemiş!

      Bu iki komşu, biri ortada ateş yakılan yuva gibi boz üyünde diğeri ise duvarları daha kurumayan soğuk evde kışı geçirdiler.

      Evdekilere Bişkek’ten efendileri giyecek ve para gönderirler. Ama yine de Cayloobay, kazanında birazcık lezzetli bir yemek pişer pişmez “kazanda pişen geri kaba girmez” diyerek yeni kardeşini ailesi ile haftada bir kez evine çağırır et yedirir yani komşuluk görevini yapardı.

      İlkbaharda ise biri hayvanlarıyla yaylaya gider, diğeri ise demir kürekle avlusuna bir şeyler ekip dikerdi. Cayloobay her zamanki gibi uzun süre yayladan gelmezdi, ancak sonbaharda gelirdi. Cayloobay, “Sıcakta zorlanıyor zavallı” diye biraz et, bir çanak süzmö12 getirdi.

      “Oo” diye şaşırdı kendisi hiç görmediği beyaz çiçekli bir ot yetirtirmiş mucuğa.

      Kuzmin çanağı aldı karısı ise iğreniyordu, buna rağmen çocuklarına tattırdı “vo” (iyi anlamında Rusçada) diye kendi aralarında övüyorlardı. Sevinçleri yüzlerinden belli oluyordu.

      Birazcık yardım başka birisini sevindiriyorsa kötü mü? Cayloobay kendinden çok memnundu. “Ne yapacak acaba diye insanı eleştirmeden yardım etmek lazım” diye kendini avuttu. “Çiçek tarlada çoktur bunu ise avlusuna ekip ne yapacak ki” diye düşündü.

      –Bu ne? Parmağıyla çiçekleri gösterdi Cayloobay.

      –Göreceksin! Seni de doyuracağım! dedi güvenle zavallı.

      Bu patates ucuz ama iyidir.

      Anlamadı komşusu gerekli kelimeyi tekrarladı Kuzmin:

      –Patates.

      –Pa-ta-tes?

Скачать книгу


<p>12</p>

Sütten yapılan bir tür yemek.