Issız Köşe. Kızıl Enik Kudajı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Issız Köşe - Kızıl Enik Kudajı страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Issız Köşe - Kızıl Enik Kudajı

Скачать книгу

birleşmiş, bu iki kolhoz Lapçar’la Eres’in dilediği gibi tesisleşmiş ve tarlaları verimli, mahsulü bol bir kolhoza dönüşmüştür.

KAYNAKÇA

      Arıkoğlu, E. (1998), “Tuva Türkleri Edebiyatı”, Türk Dünyası El Kitabı,Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, ss. 491-500, Ankara.

      Arıkoğlu, E. (2002), “Tuva’nın XX. Asır Siyasi Tarihi”, Türkler Ansiklopedisi, C20, Yeni Türkiye Araştırmaları, ss. 173-179, Ankara.

      Barnes, I. (2022). Rusya, Huzursuz İmparatorluk, Bir Tarihsel Atlas, vb. Yay.

      Dırtık-ool A. O. (2017). Sovetskiye preobrazovaniya v Tuvinskoy avtonomnoy oblasti (po materialam ekspozitsiy Tuvinskogo kraevedçeskogo muzeya), Noviye issledovaniya Tuvı. No:4, ss. 109-124.

      Kombu, S. (2012), “Kudajı Kızıl-Enik Kırgısoviç”, Tuvinskaya Literatura, ss. 106-113, Nauka, Novosibirk.

      Kudajı, K. K. (1965). Irjım Buluŋ, Tıvanıŋ Nom Ündürer Çeri, Kızıl.

      Kudajı, K. K. (1971). Irak Bulut, Tıvanıŋ Nom Ündürer Çeri, Kızıl.

      Kudajı, K. K. (1983). Irlıg Bulak, Tıvanıŋ Nom Ündürer Çeri, Kızıl.

      Monguş, D. A. (1980) Russko-tuvinskiy slovar, Russkiy Yazık, Moskva.

      Monguş, D. A. (2003), Tıva dıldıŋ tayılbırlıg slovarı, C.I, Nauka, Novosibirsk.

      Monguş, D. A. (2011), Tıva dıldıŋ tayılbırlıg slovarı,C.II, Nauka, Novosibirsk.

EKLER

      Resim 1: K. S. Lanza, “Kolhozda Yeni Hayat” tablosu, Tuva Ulusal Müzesi Koleksiyonu

      Resim 2: Kaa-Hem Kolhozunda bir mısır hasadı.

      Resim 3: Şivilig köyü manzarası.

      ISSIZ KÖŞE

      Prolog

      Güz…

      Güzün son demleri…

      Bulutlar alçak alçak.

      Bulutlar kara kara.

      Bulutlar sanki gökten yere doğru akıp duruyor.

      Bulutlar parça parça olmuş kirli keçeler gibi.

      Bulutlar, sadece Ulug-Hem’in2 iki kıyısında birer şerit gibi uzanan yüksek taygaların zirvelerinde yükseliyordu sanki.

      Bozkırlar ıssızdı. Dağların eteklerinde, sulama kanallarının kenarlarında hasat edilmiş engebeli tarlalar uzanıyordu.

      Rüzgâr estikçe, boz renkli döngele3 yığınları ovaları geçip dağ geçitlerini aşarak büyük kar fırtınalarında sığınak arayan hayvanlar gibi hızlı hızlı bir yerlerde toplanıyordu.

      Çekirge sesleri, uzun zamandır duyulmuyordu. Yeşil dağ servili taygalarda geyikler birbirlerini izliyordu. Hiç kış görmemiş buzağılar çok geçmeden dört ayaklarının üstünde durmaya çalışarak kederli kederli böğürmeye başlayacaklardı.

      Göçe geç kalmış turnalar, dalbıy4 gibi hizalanmışlar, alçaktan sessizce uçup güneye doğru gidiyordu.

      Çayırlardaki gölcükler, ta geceden buz tutmuş gibiydi. Güz sadece kuzeyde değil tüm yönlerde, gökte ve yerde de kendini hissettiriyordu.

      Kızıl çalılıklarla karışmış öbek öbek sepetçi söğütlerinin arasında, birisi ağır ağır at sürüyordu. At, gebe bir kısrak gibi semiz ve şişkindi; ahşap tabaklara benzeyen geniş toynaklarını, ayaklarına kum dolu çuvallar bağlanmışçasına yavaş yavaş hareket ettiriyordu. Kulaklıkları arkasına bağlanmış kuzu derisi haptıga5 giymiş, eskimiş pamuklu yazlık elbisesine solmuş kırmızı bezden bir kuşak bağlamış olan orta yaşlı kadın, atını mahmuzluyor ama bir türlü hızlandıramıyor; sadece rengi uçmuş kara deriden yapılmış eyerden bir hışırtı sesi yükseliyordu. Kadın çalılıkların arasından bir an önce çıkmak için söğüt dalıyla atını kırbaçladığında, atın sağ yanından topraklar fışkırıyor, geride sadece tabanlarının geniş izleri kalıyordu.

      Yol başka izlerle doluydu. Anlaşılan birkaç gün boyunca burada çok iş görülmüştü. Yük kızakları yolun her iki tarafında bir sürü iz bırakmıştı; çalılıklarda biriken kucak kucak saman sapları, baharda küçükbaş hayvanların döktüğü tutam tutam tüyler gibi sallanıyordu. Ağır ağır giden at bunlardan rahatsız olmuyor, ürkmüyordu.

      Gür çalılıklar…

      Kıvrıla kıvrıla giden yol…

      Ormanda küçük açıklıklar…

      At birdenbire kulaklarını kazık gibi dikip irkildi. Kadın yuları öfkeyle çekerek “N’oldu seni canavar!6” diye atını azarladı.

      Ancak at, sahibinin homurdanmasına kulak asmadı; daha da sola döndü, gürültüyle kişnedi. Kadın iyice öfkelendi, ayakları acıyana kadar topuklarıyla atı mahmuzlamaya başladı.

      Kadın atını ürküten tarafa doğru bakınca yol kenarına bırakılmış, dolu olduğu için şişkince duran bir deri eyer çantası gördü; atın fark edip ürktüğü şeye şüpheyle yaklaştı. Yerde eyer denklerinden biri tek başına duruyordu, diğer denk ise ortada yoktu.

      Bir süre atından inmedi; “Yolcunun biri düşürüp ormana mı gitmiş acaba, denklerden biri neden yerde, neden bırakılmış?” diye kendi kendine düşündü.

      Kadın dizginlerini eyer başına bağlayıp yavaşça atından indi, dengi incelemeye başladı. Etrafta hiç hareket yoktu. Çantayı eline alıp uzun uzun baktı, içi doluydu, sallayınca bir şıngırtı duyuluyordu.

      Bulutların arkasında görünmez olan güneş, dağları aşıp kaybolmaya başlamış; alacakaranlık çabucak çöküvermişti. Hava epeyce soğumuştu. Kadın, yanağına bir esinti değince ürperdi.

      Kadın “Dengi güneyde hasat yapanlar düşürmüş olmalı!” diye düşündü:

      – Bunu alıp gideyim, çalmış olmam, sahibini bulup veririm muhtemelen.

      Dengin ağzını tereddütle çözdü, içinden insan göğsü kadar büyük bir matara çıktı. Mataranın nemli ağzından güz sütünden yapılmış içkinin buram buram kokusu geliyordu. Mataranın yanında bir de ahşap kadeh vardı.

Скачать книгу


<p>2</p>

Tuvaların Yenisey nehrine verdikleri isim: Ulug-Hem “Büyük-Nehir”.

<p>3</p>

Tuv. kaŋgmııl, Türk. döngele / töngelen: kurak mevsimde rüzgârın sürüklediği çalı topağı.

<p>4</p>

Tuv. dalbıy “kar küremek için kullanılan üçgen araç”.

<p>5</p>

Tuv. haptıga: Tuva’da kadınların giydiği kenarları kürklü bir tür kadın börkü.

<p>6</p>

Tuv. moova: canavar, yaratık!. Tuvalarda hayvanları azarlamak için söylenen söz. Bununla birlikte Tuvalar at gibi hayvanlara kötü söz söylenmesini hoş karşılamaz (Kenin-Lopsan, 2019: 181-182).