Issız Köşe. Kızıl Enik Kudajı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Issız Köşe - Kızıl Enik Kudajı страница 10

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Issız Köşe - Kızıl Enik Kudajı

Скачать книгу

ilginç. Söyleyecek söz yok. O zaman seni yaralayan, Çazaradır dedeyi vuran eşkıyaları Kırgıs Alday-ool ve adamları kovmuşlar, tek bir tanesi bile geride kalmamıştı. Bunu bana sen kendin söylemiştin canım.

      – Evet aynen öyle. Hepsi temizlenmiş demişlerdi. Bunlar doğru, kurda tuzak kurarsan kendin tuzağa düşersin.

      – İşte öyle. Oğlumuz altını ıslatmış.

      Böylece konu kapandı.

      Birkaç gün sonra Mıyıs-Kulak, kafasını içkiden kaldırdığı nadir zamanlarda, gördüklerini anlatmaya koyuldu. Önceleri onu dinleyenler ne anlattığını anlayamadılar. “Çocuğun başındaki bela gitti, şeytanların belası başkalarına geçti” dedikodusu Mıyıs-Kulak sayesinde bütün ağıllara yayıldı.

      Çok geçmeden Mıyıs-Kulak Herellere yine geldi. Herel’e eşinin duyamayacağı bir anda gizlice bir sürü şey anlattı:

      – Sizin bir oğlan çocuğu bulduğunuza dair dedikodu Agılıg’a sığmaz oldu. İnsanlar “Bulunan bir hayvan olsa da kayıt altına alınması lazım” demeye başladı. “Köy muhtarı Alday-ool’un emri altında olup da güvendiği kişiler bu durumu ortaya çıkardı” diyorlar. Sizin ifadenizi almak için çok geçmeden bir elçi göndereceklermiş muhtemelen. İyi birisin, her şeyi bilesin diye önce gelip haber verdim. Alday-ool, zorlu bir insandır. Halkın çocuklarının haklarını çok iyi korur. Agılıg’daki eşkıyaları biz temizledik diye övünüp dururlar. Hangi eşkıyalar onlar, gerçekte kimler? Çazaradır’ı öldürdüklerini kim görmüş! Soyguncuların kim olduğu da meçhul. Şimdi eninde sonunda sana musallat olacak. Dolaşmış ip yumağı gibi aklından ne geçer kim bilir! Halktan bir çekincem yok, insanlara karşı bir suç işlemişliğim yok, ben her zaman doğruları konuşurum. Olacakları iyice düşünüp bölge yöneticilerine haber verirseniz iyi olur diye düşündüm. Bir şey için için yanarken söndürmek zordur.

      Mıyıs-Kulak çekip gitti.

      Oyun Herel, karısına “Bu adamdan kuşkulanıyorum. Şimdi başımızı belaya soktu” dedi.

      – Ne söyledi?

      Adam, Mıyıs-Kulak’ın anlattığı her şeyi eşine de anlattı. Eşi, “Hakikaten şüphe duyulacak bir şey” diyerek düşüncelere daldı.

      Karı koca gün batıncaya kadar düşünüp taşındılar. Artık evlat sahibi olduk, ana baba olduk, halkın MAE, ÇAE kuruluşlarına girip birlikte çalışsak iyi olmaz mı? Biricik atımızı halkımızın ortak malına katsak ne olur? Kirli, eski sarı keçeler taşıyıp, varla yok arası bir birkaç hayvan besleyip avare gibi göçüp daha ne kadar yaşarız? Atalarımızdan yüzlerce yıl boyunca bize ne ulaştı, miras olarak ne aldık biz? İnsanlarımıza olan borcumuzu nasıl öderiz?

      Biraz sonra kocası lafa girdi:

      – Düşündüklerimiz kesinlikle doğru. Aynı kanaatteyim. Buradan göçelim, Şivilig’e gidip yaşayalım!

      – Agılıg’da sürünmek ne işe yarar? Çok eskiden beri bildiğimiz insanlar bunlar.

      – Mıyıs-Kulak bana bir haber verdi. Şimdi gelip beni köyün muhtarı Alday-ool’un önüne sürdü.

      – Mıyıs-Kulak’ta bir şeyler var, bize bir kene gibi yapıştı. Bebeği bulduğumuzu sadece o biliyordu, bunu insanlara o duyurdu!

      – O okur yazar biri ama ben….27

      Adamın nefesi kesilir gibi oldu, koynunda tuttuğu tütün kesesini arandı. Piposunu yavaş yavaş tüttürdü, uzun süre sessizce oturdu ve en sonunda:

      – Benim fikrim bu, Mıyıs-Kulak’tan uzak duralım. Şivilig’de benim pek çok arkadaşım var. Onlardan biri de İrbijey. Geçen yıl ondan un almaya gitmiştim. Çok çalışkandır, elinden her iş gelir. Rus çiftçilerle de arkadaş. Çoluğu çocuğu da çok.

      Sonraki gün kirli kara çadırın yeri ıssız kalmıştı. Vaktiyle içinde on kadar koyun keçi duran çitleri seyrek ağılın kapısı, içeri hiçbir kimse girmesin diye iyice kapatılmıştı. Çadırın sahipsiz kalan boz direğine bir çaylak28 tünemiş etrafı gözlüyordu. Çadırın boş kalan yerinde dört beş saksağan dolaşıyor, ev halkının geride bıraktıkları için kavga ediyordu. Ocağın durduğu yerde seyrek otları eski dökme demir kazan örtmüştü, yan yatmış kazanın altında büyük geniş bir taş görünüyordu.

      Doğuda, yüksek dağların zirvelerinde güneşin aydınlık ışıkları gözükmeye başlamıştı.

      BİRİNCİ BÖLÜM

      Geyiklerin büyük boynuzları göz kamaştırıyordu, şişmiş burunlarından gelen nefesleri kaynayan çaydanlıktan çıkan duman gibi dağılıyordu. Elinde uzun bir değnek tutan Çukçi29, kızağı Ulug-Hem’in dalgalarındaki bir kayık gibi yürütüyordu. İhtiyar, yol iyice engebeli bir hal almaya başlayınca sessizleşti ama Ren geyiklerini biraz olsun bile yavaşlatmadı. Geyiklerin tabanlarının altından yuvarlak yuvarlak donmuş karlar, etrafa saçılıyordu.

      Kızakçının yanında her yerini köpek postundan yapılmış bir kürkle örtmüş biri daha vardı. Adam, gözlerini hiç kırpmadan tek bir yere odaklanmıştı. Sınırda birlikte askerlik yaptığı dostunun nasihatini aklından çıkaramıyordu:

      – Üzülme Eres. Hayat denen şey doğaldır, nihayeti olmayan bir şey yok!

      Kürklü adam ne yolun engebeli oluşuyla ne Ren geyiklerinin süratiyle ne de ihtiyar Çukçi’nin kımıldamadan duruşuyla ilgileniyordu. O şimdi derin düşüncelere dalmıştı:

      Eres’in ailesi, her zaman yoksul bir aile olmuştu. Babasının sadece tek bir tane kara, hantal atı vardı ama ne kışın ne de yazın atını kamçılardı. İhtiyar Oyun Herel’in hayvanlarını böyle koruması, Şivilig halkına ilginç gelirdi. Hiç kimse ihtiyarın atının bir kez bile zayıf düştüğünü görmemişti. İnsanlar bu at için “Daha taylığından semiz bir hayvandı” derdi. Dışarıdan bakılınca sanki hiç işe koşulmamış gibi gelebilirdi ama işin aslı öyle değildi. Soylu bir attı. Henüz bir yaşındayken, Herel onu MAE’ye, sonrasında da MÇAE’ye30 vermişti. En sonunda, dişleri yıpranan ve iyice yaşlanan atını kolhoza bırakmıştı.

      Hereller Şivilig’e göçüp geldiklerinden itibaren her zaman iki çadır halinde yaşamışlardı. Komşu hanenin sahibi İrbijey’di. İrbijey, Herel’e göre oldukça zengin biriydi. Ailesi geniş, hayvanları çoktu. İrbijeyler oldukça yiğit insanlardı… Evin beyi Rusça bilir, arada bir Moğolca da konuşurdu. İrbijeyler, üstelik Herellerin akrabası değildi; son zamanlarda, Herel Şivilig’e göçüp geldikten sonra yakınlaşmışlardı. Daha önce sadece birbirlerini tanıyorlardı. Eres, bunları annesinin anlattıklarından biliyordu. İrbijeylerin kızlarını yetişkindi, bazıları da evlenip gitmişlerdi… Yıllar geçtikçe, İrbijeylerinin evi boşalmaya başlamıştı.

      Eres,

Скачать книгу


<p>27</p>

Tuvalar 1930 yılında kendileri için bir alfabe oluşturulana kadar Moğolca ve Moğol alfabesi ile yazmışlardır. Bu tarihe kadar halk arasında okur yazarlık çok düşüktür. Tuva’da o dönemde Budist manastırlarında (Tuv. hüree) eğitim alanlar okur yazar kitlesini oluşturmaktadır.

<p>28</p>

Tuv. deeldigen: çaylak türünden bir kuş.

<p>29</p>

Çukçiler, Rusya Federasyonu’na bağlı Çukotka’da yaşayan az nüfuslu yerli bir halktır.

<p>30</p>

MÇAE: Mal bolgaş Çer Ajılınıŋ Eştelgezi “Hayvancılık ve Tarım Kooperatifi”.