Issız Köşe. Kızıl Enik Kudajı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Issız Köşe - Kızıl Enik Kudajı страница 11

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Issız Köşe - Kızıl Enik Kudajı

Скачать книгу

Hatta aralarındaki yaş farkına rağmen okula birlikte başlamışlardı. Karı koca İrbijeyler “Tek oğlumuz, biricik oğlumuz” derken çocuklarını iki yıl okula geç yazdırmışlardı.

      İrbijey’in özü sözü birdi; “alırım” derse alır, “veririm” derse verirdi. Bu yüzden Herel, ona çok saygı duyardı. Zengin İrbijey, Herelleri kendisine dost olarak seçmişti. Bu yüzden kimileri Hereller hakkında, “ağaların uşağı” olmuş diye konuşup duruyordu. Aslında İrbijey, “öyle ağalardan” sayılmazdı. Her zaman kendi malı hakkında insanlara “Bunlar halkın malıdır” derdi. “Halkın malı olsaydı, halkta dururdu, sende değil” dediklerindeyse “Eğer halk hepsini isterse hepsini veririm” diye karşılık verirdi.

      İrbijey gerçekten de dediğini yapmıştı. Tuva’da kolektifleşme32 başladığında, bazıları hayvanlarını israf etmiş, çocuklarını küçük yaşta evlenmiş göstererek onlara çeyiz olarak vermişti ama İrbijey hayvanlarını kolhoza eksiksiz teslim etmiş, kendisi de orada çobanlık yapmaya başlamıştı.

      Eres’in kendisi de İrbijey’i çok severdi. Bu yüzden o kalabalık ailenin reisi, Eres için yakın bir akraba gibiydi.

      Bir gün okulda ilginç bir olay olmuştu. Lapçar ne de olsa Eres’ten yaşça büyüktü ve bir gün Eres’i okuldan kaçmak için ikna etmeye çalışmıştı. Eres de bunu öğretmenine söylemiş, Lapçar da öfkelenerek ona “Yerde yatan yabani şey seni” diye bağırmıştı33. Eres gece Şivilig’e dönmüş, döner dönmez de bu durumu anne babasına anlatmıştı. Kalbi kırılan Herel, bir çırpıda İrbijeylere gitmişti. Durumu öğrenen İrbijey, çadırın kapısında atına eyer bile vurmadan binmiş, dört nala bölge merkezine gitmiş ve biricik oğlu Lapçar’ı bütün öğrencilerin önünde kamçısıyla dövmüştü. Lapçar’ın sırtında oğlak . derisi elbisesi olmasa ne olurdu kim bilir. Sonraki gün İrbijey’e bir elçiyle köy mahkemesinden celp gelmişti. Mahkeme başkanı, İrbijey’e reşit olmayan birine el kaldırmak suçundan muhtarlık çadırında yakılmak üzere yedi gün ağaç kesme cezası vermişti. İrbijey evine döndüğünde ağzını bıçak açmıyordu. Herel, ona yardım etmek istediyse de İrbijey’i bir türlü ikna edemedi. İrbijey, köy evinin etrafındaki ağaçlardan bir yığın yaptı, uzaktan bakıldığında söğüt dalında bir saksağan yuvasına benziyordu. Eres’le Lapçar bir daha senli benli olup birbirleriyle görüşmediler.

      Yedinci sınıfı bitiren Lapçar, o zaman yeni kurulan kolhoza gidip çalışmaya başladı. Eres Kızıl’a gidip köy ekonomisi teknik okuluna girdi. Ziraat mühendisi olmak istiyordu. Okulu devam ederken Lapçar’ın askere çağrıldığı haberini almıştı. İki yıl sonra, teknik okulun son sınıfındayken Eres’in de askerlik çağı geldi. O yıl annesi babası yaşlı diye askerliğini tecil edip askere gitmedi. Teknik okulu bitirip kolhozda yeni çalışmaya başlamıştı ki, annesi vefat etti. Babası ona o zaman şöyle demişti:

      Bir erkek için ilk şeref vatanını korumak, ikinci şeref ise ailesinin adını lekelememektir. Bu ihtiyar babanı bırak, düşünme. Halkım yorgan, insanlarım gömlek, bana bir şey olmaz. Vatanımız için erkeklik görevini yerine getirip gel, oğlum. Halkıma yük olmadım, insanlarımı sıkıntıya sokmadım. Babanı utandırma. Babanın sözünü unutma oğlum!

      Evlenmek istese, tanıdığı kendisinden yaşça büyük kızlar da vardı. Bununla birlikte Eres, “Yapılacak iş zamanında yapılmalı, yenecek et yağlı olmalı” diye düşünerek o sonbaharda askere katıldı.

      Nişanlısı onu bekleyecekti.

      Eres Herel, askerlik için Çukotka’ya gelmişti. Burası hakkındaki bildikleri sadece duyduklarından ibaretti. Eskiden okulda coğrafya öğretmeninin anlattıklarını hatırladı: Alaska ile Çukotka arasındaki geçidi atlı kızağı olan biri bir günde geçebilirdi. Aslında öğrencilik zamanlarında bir romancının “Çukotka” adlı hikayesini de okumuştu.

      Karakoldan çıkıp yolun zorlu kısımlarını geçip yol açıklığına geldiklerinde, ihtiyar Çukçi’nin sesi duyuldu:

      – Tuva’da da Ren geyiği var mı demiştiniz?34

      – Evet var, ama onlara kızak koşulmaz, sadece binilir.

      – Kızağa alıştırılsalar iyi olur. Kara yolculuklarında kızak çok uygun bir araçtır. Bizler böyle düşünüyoruz.

      – Böyle orman olmayan, açıklık yerler daha da uygun olur. Bizim oralarda gündüz vakti bile zifiri karanlık olan derin ormanlar var. Oralarda kızak insanın aklına gelmez bile.

      İhtiyar sessizce bunu doğru bulduğunu belli etti. Ren geyikleri iyice hızlandı.

      İhtiyar, “Sizin o ‘deve’ denen hayvanınız nasıl bir hayvan peki?” diye sorarak konuyu değiştirdi.

      Eres, “Deve taygada olmaz, şu Erzin-Tes bozkırlarında da olmaz muhtemelen” dedi; Erzin-Tes’i bilmediği için böyle düşünmüştü, “Deve, Moğolistan sınırına yakın yerlerde olur”. – Eti yenir, sütü içilir mi?

      – Laf yok, hörgüçlerinde çok yağ var.

      – Binilir mi, kızağa koşulur mu?

      Eres, biraz uzunca düşünerek “Ne ata ne öküze ne de Ren geyiğine kızak çektirilir. Uzun, iri bir hayvandır ve Ren geyiği kadar çevik değil”.

      – Nasıl biniliyor?

      – Sök-sök! deyince deve yatar. Ondan sonra iki hörgücün arasına oturursun, aynı eyer gibi.

      İhtiyar Çukçi, gözlerini kısarak gülümsedi. Seyrek sakalları buzlanmıştı.

      Eres devam etti:

      – Yazın su içmez, kışın otlamaz.

      – Dinliyorum, dinliyorum. Gerçekten öyle bir hayvan ha? Ren geyiği de öyle bir hayvan olsa?

      – Ren geyiğinin deveye benzemesinin ne faydası var? Ona sahip olmaya herkesin gücü yetmez.

      Üç saat kadar sonra havaalanına ulaştılar. Eres’i orada bekletmediler. İhtiyar Çükçi, yolcusuyla vedalaşıp geri döndü. Eres, kızıl yıldızlı küçük bir uçağa bindi ve Habarovski’ye inene kadar derin derin düşündü:

      – Bizim Ana vatanımızda insandan daha kıymetli bir şey yoktur hakikaten. Ya zavallı ben neyim? Ne bilim insanıyım ne kahramanım ne de bir generalim. Ben sadece sıradan bir çavuşum. Bu uçak sadece benim için böyle uzak yerlere gidecek. Uçakta sadece pilot yok. Telsizci de var. Seyrüseferci de var. Ana vatanıma, bütün Sovyet halkına faydalı bir kişiyim ben.

      Çavuş düşünmeye devam etti, düşündükçe mutlu oldu, keyiflendi. Pencereden aşağı bakınca, beyaz karlarla kaplı ucu bucağı olmayan genişlikler görünüyordu. “Bizim ana vatanımızda insandan daha kıymetli bir şey yoktur hakikaten” sözü kulağında çınlıyordu. Eres imkânı olsa, o soğuk ve sessiz genişliklere atlayıp bu sevdiği yerleri öpmek, donmuş yere yüzü koyun uzanıp sarılmak isterdi. Bir kişinin memleketi buzdan da olsa o kişiye sıcak

Скачать книгу


<p>32</p>

Kolektifleştirme ya da Kolektivizasyon 1929-1935 yılları arasında SSCB’de yürütülen, köylülerin elinden arazilerin alınarak devlet çiftlikleri (Kolhoz) oluşturmaya dayanan tarım politikasıdır. Tüm SSCB’de ve SSCB’ye bağlı olan Tuva Halk Cumhuriyeti gibi cumhuriyetlerde ciddi toplumsal dalgalanmalara, isyanlara, repressiya adı verilen siyasi baskılara, kıtlığa neden olmuştur.

<p>33</p>

Eres’in ormana terk edilmesine telmih.

<p>34</p>

Tuv. ivi: Ren geyiği; iviji: Ren geyiği çobanı.