Manas Destanı. Keneş Yusuf

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Manas Destanı - Keneş Yusuf страница 15

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Manas Destanı - Keneş Yusuf

Скачать книгу

bin altı yüz Çinli asker diz çökerek yalvardı:

      “Manas bahadır, sen Alevke ile Esen Han’ın korktuğu kadar bir yiğitmişsin. Biz seni takdir ettik. Bizi kabul et, kabilene girelim.”

      “İstediğiniz kabul olsun! Kabilemize girmek isteyenlere kapımız açıktır! Halka yardımcı, Manas’a yoldaş olunuz. Size kin beslemeyeceğiz.” dedi Akbalta.

      Avul reisi Akbalta Kırgızlara katılan Çinlilere başını sokabileceği yer, binebileceği at, yiyebileceği yemek verdi.

      Moğollar başlarından pek çok kötülük geçmiş, görmüş geçirmiş ama ruhunu kaybetmemiş, çileli bir halk idi. Onların Kuldur adlı reisi Manas’ın önüne geldi.

      “Bundan sonra kökümüz bir, parolamız aynı oldu Manas. Genç olsan da kahramanlığına diyeceğimiz yok, yetişmişsin. Sen yalnız Cakıp’a ya da Kırgızlara değil; Altay’daki bizim gibi ufak, dağınık halklara da gereklisin. Erkeğin yanında disiplinli bir ordunun bulunması lazım… Yalnız ağaç, göze çarpmaz. Uygun görürsen her kabile reisi kırk aileden kırk oğlu çıkarıp sana can yoldaşı olarak verelim. Sen kendine yakışan uşakları hizmetine al. Onlar her işte senin yanında olsun, ölümde beraber iman bir olsun. Onlar senin kölelerindir. Onlar kuvvetli olursa sen çınar gibi olursun! Ağabeyim Künös pehlivanın intikamını Neskara’dan aldın. Sadece Çegambay adında bir şımarık oğlum var. O senin yoldaşlarından, uşaklarından biri olsun. Yanına al!”

      Cakıp’ın avuluna katılan Altay Türkleri, Kangaylıklar, Moğol, Alçın, Uysun Argın, Kazak, Noygut kabilelerinin reisleri Kuldur’un sözünü haklı bulup, Manas’a can yoldaşı vermek istediler. Büyük küçük bir araya gelip antlaştılar.

      Manas olgunlaşıp yaşı on dörde ulaştığında; köpeğini koyuverdi, kuşunu salıverdi. Sabahtan akşama kadar Altay’ı dolaştı. Öte tarafta Opol dağı, Kangay’a kadar tepeleri aşıp, nehirlerden geçip, ormanları dolaştı. Avcılığa kendini verip yoldaşlarıyla on, on beş gün kaybolurdu.

      Bir keresinde Manas’ın yedi yoldaşıyla beraber kayboluşunun üzerinden on bir gün geçmişken Cakıp’ın gönlü dayanamayarak “Onların haberini duyan kimse yok, bu oğla ne oldu, yaramazlık edip Kalmuklarla tutuşup başı derde mi girdi acaba? Niye böyle gecikti?” diye yollara baktı.

      Kuru geçide geldiğinde karşısına gökdemirden zırh giyinmiş elinde mızrak tutan, beline kılıç kuşanmış, omzuna tüfek asmış bir sürü asker çıkıp Cakıp’ı ortaya aldılar.

      “Cakıp’ın oğlu Manas’ı biliyor musun? Bizi onun avuluna götür.” dediler.

      Bunların dost olmadığını sezen Cakıp şaşalamadan onlara sordu:

      “Âdetimize göre büyüklere selam verilir, adı, sanı söylenir. Bu âdeti bilmiyorsunuz, nerelisiniz?”

      “Konuşma, ihtiyar. Önce sen kendini anlat?” diye askerler onu kuşattılar.

      “Adım Berdike. Babam Türk’tür. Atalarımızdan beri Altaylıyız. Cakıp’la düşmanız. O Manas’ı yakalayıp görürseniz bizim için de iyi olurdu. O bize gün göstermiyor, kendiniz hangi tebaadansınız?” dedi Cakıp.

      Anladı ki, Esen Han on bir askeri seçerek göndermişti. Kalmuklar, Çinliler bu Kırgızlarla dövüşsek dağa, bir de çöle kaçıp gidiyorlar, bir şey yapamıyoruz, başka çare bulalım demişler. Hakan; Çin’in, Çin-Maçin’in her yerinden becerikli pehlivanlardan on bir yiğidi deneyip seçmiş. Esen Han şöyle demiş:

      Manas’ı bile bile zehirleyip öldürün! Ya da bağlayarak canlı getirin! Aksi halde geri gelmeyin!”.

      Askerler efendimizin gönderdiği adamlarız, elçiyiz diye yola çıkmışlardı.

      Cakıp, askerleri başka bir yola gönderip, kendi avuluna koştu. Cakıp gördüklerini anlattı, danışmanı Berdike, avul reisi Akbalta, kardeşi Bay ve ileri gelenlere akıl danıştı.

      “Bu Çinli, Kalmuklar onu sağ bırakmayacak, Manas’a kin besliyorlar. Bir çare düşündüm. Şu anda Türk oğulları ile Kırgızların kabilesi büyüdü. Düşmanlar yıprandılar. Avuldaki birisine para ve hayvan verelim. Kan bedelini ödeyelim, kabul ederse, Manas işte budur diye Çinli ve Kalmuk elçilerini yakalatalım. Böylece huzura kavuşalım!”.

      Bu sözü işiten Bay, Cakıp’a derhal karşı çıktı.

      “Sözlerine dikkat et, ciğerim! Babalarımız hayvan satsa da can satmamıştır. Bir insan nasıl olur da oğlunu pul paraya satar. Bugün Kırgız’ın başına kıyamet koparıp felaket yağdıran düşman yok. Şaşırma. Altı bin düşmana karşı koyan Manas’a bu on bir asker ne imiş?

      Cakıp’ın aklı karışıp dururken, kırmızı perçemli on bir asker Manas’ı ortalarına almış olarak geldiler. Manas ise onlara hiç aldırmadan mağrur duruyordu.

      Bunu gören Cakıp bayıldı, canı manı kalmadı. Konuşamadı.

      “Babamı sorarsanız işte bu kişi!” diye, Manas, askerlere Cakıp’ı gösterdi.

      “Hey, biraz önce bizi yoldan saptıran odur, yakalayın! diyen askerler Cakıp’ı gösterdiler “Piçin başına deri giydirin.”

      Dört asker vakit kaybetmeden Cakıp’ı yakaladılar.

      Cakıp’ın sözünü dinlemeyen askerler, onun ellerini bağladılar.

      “Ey askerler, ne yapıyorsunuz? Yeter! Han’ın adamı iseniz terbiyeli olun! Söz dinlemeden ona ne yapıyorsunuz? Beni kızdırmayın!” diye Manas babasını kurtarmak istedi fakat askerler bağırıp çağırdılar.

      “Onu bağlayın!” diyen askerler Manas’a hücum ettiler.

      Manas öyle hiddetlendi ki gözlerinden ateş çıkararak dördünü birden yakalayıp gömlek gibi salladı, kaldırıp yere vurdu. Kendine asılan altısını yere yıktı, ikisini bir eliyle birleştirerek tuttu.

      “Söz dinlemediniz, bunu hak ettiniz. Hanınız erkekse gelsin, gücünü göstersin; ondan korkacak kimse yok. Gidip bunu söyleyin.”

      Manas yarı canlı kalan askerlerin kırmızı perçemlerini koparıp kendilerini salıverdi. Manas’ın yanında duran delikanlılar; onlarla alay ederek askerlerin atlarının kuyruklarını, yelelerini kestiler.

      Cakıp Bay ocağını yeniledi. İkinci Hanımı Bakdöölöt bir oğlan doğurdu. “Manas’ımın dayansa dağı, eğilse direği olsun!” diye adını Abike koydu.

      Cakıp Bay’ın sadece hayvanları değil, soyu da çoğaldı, avulu genişledi, otlağı uzadı. Komşusu Kalmuk, Tırgot, Moğollar ile yerleri paylaştı, hudutları sağlamlaştırdı. Taş koyup üzerine yazı yazdırdı, kâğıda mühür bastırdı, herkes kendi yerine sahip oldu.

      Altay’daki yüksek dağların etekleri çok güzel yerler idi. Kuzeyinde Altın-Köl güneyinde Barköl olup buralarda kayberen kuşu çok bulunurdu. Bahadır Manas avlanmaya çıktı. Yanında kırk boz oğlan vardı. Bir o kadar da yoldaş buldu. Av kuşunu beraberinde götürdü,

Скачать книгу