Aşk ve Nefret Kitabı. Joltay Jumat Almaşoğlu

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Aşk ve Nefret Kitabı - Joltay Jumat Almaşoğlu страница 6

Жанр:
Серия:
Издательство:
Aşk ve Nefret Kitabı - Joltay Jumat Almaşoğlu

Скачать книгу

beri böyle derlerdi. Tüm öğütleri görev bilinciyle dinlemiş olmam, kafama sokulan her şeye körü körüne inanmam gerçekten benim suçum mu? Öyleyse, hata aynı zamanda iffetli olmayı, bir kızın onurunu koruması gerektiğini, melek gibi saf bir ruhu korumayı görevim olarak görmemde mi?

      Göğsü, bilinmeyen bir kaba kuvvet tarafından acımasızca sıkışıyordu, kalbinin çırpınmasına, kıvranmalarına neden oluyordu. Kasvetli ve acı düşünceler, şiddetli bir fırtına öncesi kara bulutların kütlesi gibi yoğunlaşmıştı. Sapargül kendisini, hayattaki desteğinden mahrum kalmış, etrafındaki dünyaya olan tüm ilgisini kaybetmiş, hem mutluluğunu hem de daha önce tüm engelleri aşmasına yardımcı olan ruhunu kaybetmiş küçük, savunmasız ve talihsiz bir varlık gibi hissediyordu.

      Ve sinirleri böyle bir gerginliğe daha fazla dayanamazdı. Boğazından yürek parçalayıcı bir çığlık koptu ve Sapargül isterik bir çığlık attı:

      – Tanrım, sana karşı neyi yanlış yaptım? Neden beni böyle cezalandırıyorsun? Neden beni böyle bir çıkmaza sürükledin? Çıkış nerede? Allah’ım, merhamet et, ne yapmam gerektiğini söyle, beni doğru yola ilet! Şimdi kimim ben?.. Kime gerekliyim?! – Kalbi paramparça, büyük bir umutsuzluk içinde, sınırsız hıçkırıklarla sarsılarak bağırdı.

      Sapargül, birilerinin onun inleyişlerini duymasını umursamıyordu. Başını dizginlenemez bir öfke nöbeti içinde kaldırarak, birikmiş tüm öfkesini, savunmasız, titreyen ruhunu aşırı bir yükle ezen tüm umutsuzluğunu dışarı kustu. Hayat sert ve acımasızca ona vahşi kurt sırıtışını göstermişti.

      Artık yaşamak istemiyordu…

      GÜZELLİKTEN BÜYÜLENEN

      Bu hikayenin ana karakteri, Mirza Jarashan, hayatta sadece güzellikten etkilenen ve onu gerçekten idolleştiren ölümlülerden biridir. O etrafını saran dünyanın umursamaz bir algılayıcısı değildi, onu dolduran renkleri ve en küçük tonlarını da hissedebiliyor, doğanın ihtişamını büyük bir coşkuyla ve derinden yaşıyordu, onun karşısında eğiliyordu ve, doğal olarak, kadın güzelliğine hayrandı, çünkü ruhunun en derinliklerine kadar işleyen aşk duygusuyla, doğadan ve kadından daha mükemmel bir şeyin olamadığına tüm benliğiyle inanıyordu.

      Hayır, romantik bir ortamda olmanın gizli ve samimi yanlarını hala algılayan tecrübesiz ve saf bir genç değildi – zaten oldukça olgun bir yaştaydı, önemli bir yaşam tecrübesi vardı. Ancak, görünüşe göre, yine de, garip bir şekilde, bir tür hayali dünyadaydı, çünkü değişken insan hissinin kolayca alınıp satılabileceğini hayal edemiyordu.

* * *

      Jarashan kısa bir süre önce küçük ama hızla büyüyen bir şehre geldi; bu şehir, hızlı bir şekilde gelişmek ve sıradan bir Sindirella’dan bir peri masalı prensesine dönüşmek gibi mutlu bir kadere sahipti. Jarashan kendisini burada kısa bir süreliğine yeni acemi olarak hissetmişti, ancak buraya oldukça hızlı bir şekilde adapte olmuş ve kendisini kalabalık ve gürültülü bir bulvardaki bir muhafaz gibi ve aynı zamanda berbat bir sokakta buradaki yaşamın tüm inceliklerinden anlayan birisiymiş gibi gösterebilirdi. Bu şehirden olması gerektiği gibi, felsefi olarak çok şey aldı. Ve kışın ortasında kendisini bu sert topraklarda bulduğundan alışamadığı tek şey, felaket kasırga rüzgarları ve dondurucu soğuklardı. Üstüne üstlük, hava hemen hemen her gün çarpıcı biçimde değişiyordu: bugün – şiddetli bir kar fırtınası, böyle karlı bir kasırga, beyaz ışığın görünmediği gri bir pus, yarın ise – yakıcı bir rüzgarla beraber güçlü bir ayaz. Bu değişken hava, Jarashan’a eksantrik ve saçma bir kadının öngörülemeyen mizacını ya da hırçın ve kötü niyetli yaşlı bir adamın inatçı karakterini hatırlatıyordu. Bundan önce, Jarashan, adapte olamadığı yerel iklimin aşırı tezahürlerini deneyimlemeye dayanamayarak, çaresizlikten neredeyse mesleki ilerleme umutlarından vazgeçip, kışları bu soğuktan farklı olarak hafif ve kısa süreli olan, bereketli güney sıcaklığına, alışılmış yaşam koşullarına geri dönecekti. ‘Sağlık olduktan sonra, gönlüne göre bir iş her zaman bulunur… İnsan hayata iki kez gelmiyor, hayat sadece bir defalık… Ve bu hayatı da çılgın fırtınaları, dayanılmaz ayazları ve şiddetli rüzgarları olan aptalca bir şehirin hakimiyetine vermenin, öldürücü bir girdaba düşmüş zavallı bir balık gibi kendini hissetmenin, ya da korkudan ve çaresizlikten ötürü tir tir titreyen zavallı bir varlık olmanın bir gereği yoktu. Evet, hayat sadece bir defalıktır…’ diye düşünüyordu Jarashan, nihai kararını vermeye hazırken. Sıradan bekar eşyalarını valizine yerleştirmeye artık niyetlenmişti ve rahatlamış olarak ‘ayt – şu’ veda sözünü söylemeye hazırdı… Fakat, ayrı bir daire alma sırasındayken yaşadığı yurt odasına kurnaz ve atılgan genç olan Seribek geldi. Gürültülü, hareketli, girişken, neşeliydi – ölçülü Jarashan’ın tam tersiydi. Her zaman neşeli bir ruh hali içinde olan Seribek, ne Ocak ayının çatırdatan ayazlarına, ne de Şubat ayının kar yağışlarına ve şiddetli kar fırtınalarına en ufak bir ehemmiyet göstermiyordu. Durmadan dalga dalga gelen ve insanın kemiklerine sızan acı verici rüzgarlar bile ona hiç dokunmuyorlardı, sanki onlar yoktular. Seribek bunlara kayıtsızca boş veriyordu: “Ah, bunlar bir şey değil, – diyerek sırıtıyordu. “Buna kızmamalısın, çünkü sadece bir kez yaşıyorsun, sevgili agay.” Seribek’in ara sıra tekrarladığı bu deyim, Jarashan’ın “sadece bir hayat var” düşüncesiyle örtüşüyordu. Bu kutsal sonuca sadece farklı kavramlar koymuşlardı. Jarashan, bu “tek hayatı” nerede, nasıl ve kiminle yaşayacağına dair düşüncelerle ızdırap çekerken, cesur genç Seribek, herhangi bir şehirde tam olarak güzel yaşamanın mümkün olacağına inanıyordu. İster çılgın bir kar fırtınası patlasın, buz gibi bir kasırga çıkdın, isterse de gökyüzü yeryüzüne karışsın – bu bizim endişemiz olmamalı, sadece havanın tüm kaprislerine alışmamız ve şunu hatırlamanız gerekiyor: bir kez yaşıyoruz, öyleyse yaşamalı ve sızlanmayı bırakmalı, bahtsız bir hasta olarak kendi ruhunuzu parçalamamalısınız. Ve bu durumda dahi kendinizi dört duvara kilitlemenize gerek yok, günlük hayatı sıkıcı bir rutine indirmenize de gerek yok: iş – ev, ev – iş olarak. Böylelikle de hayatı monoton ve sıkıcı gündelik yaşama dönüştürmeyin. Kendinizi toparlamanız, ızdırap veren düşüncelerinizin üstesinden gelmeniz, çevrenize farklı gözlerle bakmanız, sıradan bir varoluşa yeni, ilginç bir şey getirmeniz, bu hayatta bir tür güzellik ve çekicilik bulmanız gerekiyor. Ve sonra nereye giderseniz gidin, nereye adım atarsanız atın, ayaklarınızın altında taşlı toprak değil, kuğu tüyü gibi yumuşak bir toprak olacaktır.

      Böyle ya da bunun gibi bir şey, diye düşündü görkemli yakışıklı Seribek, kasvetli ve suskun komşusunu canlandırmaya çalışarak. Ancak kurnaz konuşmaları şimdiye kadar hedefine ulaşmamışlardı.

      Jarashan ne kadar uğraşırsa uğraşsın yine de ruhsal dengesini bulamamış, sakinleşmek için herhangi bir destek bulamamış ve rahat bir nefes alamamıştı. Zihninde, yalnızca bir hayatın olduğu ve ne zaman sona ereceğini yalnızca Tanrı’nın bildiği gibi aynı saplantılı düşünce durmaksızın yankılanıyordu. Ve bu ne zaman gerçekleşirse gerçekleşsin, burada takılıp kalmaya niyeti yoktu, çılgın, dondurucu rüzgarların şiddetle estiği bu sevmediği ve yabancı şehirde ölümünü beklemek istemiyordu. Evet, iş konusu, onun için bir arzu varsa, özellikle de oldukça deneyimli bir uzman için ve bununla birlikte sağlıktan yoksun olmayan, güçlü bir fiziğe sahip birisi için her zaman bulunacaktır. Tek ve değerli hayatınızı güzel, arkadaş canlısı, kalbe yakın, bakımlı, pırıl pırıl temiz, soğuk olmayan

Скачать книгу