Aşk ve Nefret Kitabı. Joltay Jumat Almaşoğlu

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Aşk ve Nefret Kitabı - Joltay Jumat Almaşoğlu страница 7

Жанр:
Серия:
Издательство:
Aşk ve Nefret Kitabı - Joltay Jumat Almaşoğlu

Скачать книгу

zor denemelerden kaçınan ve zorluklardan korkanlara korkak ve sızlanan denir. ‘Yaban mersini’ tabirli insanlar ise – ruhen zayıf olanlar ve kendilerini olağandışı koşullarda bulur bulmaz hemen geri çekilip kendine güneşin altında sıcak bir yer aramak için acele edenlerdir.

      O gerçekten öyle birisi miydi? Zayıf ve sızlanan, ilk dünyevi rahatsızlıklardan korkan “Yaban mersini” ve bir korkak mı?

      Ama gerçek şu ki, sadece bir hayat var. Ve insan, işini layıkıyla ve dürüstçe daha uygun koşullarda yapabilecekken, kendi gücünü test etmek için hangi yüce hedefler adına, deneysel bir tavşan gibi olmanın ne anlamı var? Ne kadar acı çekebilirsin, kendini tüketebilir misin? Bu deneyimlere kararlı bir şekilde son vermenin ve bu şehire ‘elveda’ demenin zamanı gelmedi mi?

      Kapıyı çalarak, kaygısız ve neşeli bir şekilde Seribek odaya girdi ve Jarashan’ı kaotik düşüncelerden uzaklaştırdı.

      Jarashan gülümsedi, yine kendi yaşam formülünün “Hayat sadece tektir” ile komşusunun en sevdiği deyim “Bir kez yaşıyoruz” sözüyle çakışmasına hayret etmişti. Hatta ona öyle geliyordu ki, her iki ifade de birbirlerine yakındı ve bir ‘ortak dil’ buldukları görülüyordu.

      Seribek de Jarashan ile bu meyanda konuşarak akşam sohbetini bu şekilde açmış oldu.

      – Siz, agay, lütfen “Bir kere yaşıyoruz” ifademi yanlış anlamayın. Demek istediğim, hayat zaten kısa ve mümkünse tüm çabaların faydalı eylemlere, önemli başarılara yönlendirilmesidir…

      ‘Boş ver’ diyerek onunla mutabık olduğunu ifade etti Jarashan. – Önemli değil, kardeşim, senden on on beş yaş büyük olmama rağmen ben de sonuçta bu zamana aitim. Yaş yaştır, ama ruhum hala genç. Ve yaşlanmak için acelem de yok. Biz istesek te istemesek te o gelip bizi zaten bulacaktır. Doğanın kanunu böyledir. Ve “Sadece bir kez yaşıyoruz” e gelince, ben de sürekli düşünüyorum bu konu hakkında.

      “Ah, beni anlaman harika,” diye memnuniyetle güldü Seribek. Jarashan da gülümsedi. O akşamdan itibaren genç, aceleci, cesur Seribek ile sakin Jarashan yavaş yavaş yakınlaşmaya başlamışlardı, yatmadan kısa bir süre daha havadan sudan konular hakkında keyifli konuşmalar yaptılar. İlişkileri, dört dörtlük arkadaşça olmasa da gayet yakın bir dost havası içinde olmaya başlamıştı.

      Kısa bir süre sonra, pervasız komşusunun kurnazca söylemlerine Jarashan da hak vermiş ve kendisine ısrarla dört duvar arasına tıkılıp kalmaması, kafeye gitmesi, eğlenmesi, keyfini çıkarması, çünkü hayatın gelip geçici olduğu fikrine katılmaya başlamıştı…

      Genç arkadaşının ısrarına boyun eğen Jarashan, kasvetli bir ev sahibi olmayı bıraktı ve serbest akşamlarını Seribek’le geçirmeye, ruhunda kademeli bir rahatlama hissetmeye başladı. Bu kadar külfetli olan, onu rahatsız eden, sinirlerini yoran şeyin, dikkat edilmemesi gereken bir saçmalık olduğu ortaya çıktı. Ve saçma bir kadının inatçı öfkesine benzeyen yerel değişken hava, artık ona hiç dokunmuyordu, ruh halini etkilemiyordu. Aralıksız çılgın rüzgarların esmesine, ısıran ayazların çatırdamasına, kar fırtınalarının şiddetlenmesine izin verin – bunun için üzülmeye değer miydi? İsterse gökyüzü bile yere düşsün – bunu umursamıyordu. Buna takılıp kafasını boş yere lüzümsuz şeylerle doldurmasının bir anlamı yoktu. En önemli şey, sıradan günlük yaşamını küçük bir bayrama dönüştürebilmekti. Gün boyunca, elbette, tüm özen ve titizlikle kendine verdiği işiyle ilgilenecekti, akşamları ve hafta sonları – kendi kendisinin efendisi olarak – kafeler, barlar, restoranlar bekleyecekti… Hoş müzik , büyüleyici danslar… Bütün bunlar heyecan verici, eğlenceye özel bir çekicilik veriyordu. Belki de gerçek olan hayat buydu?

      Şimdi onun için her gün, baştan çıkarıcı bir akşam beklentisi içinde, iyi bir ruh haliyle, neşeyle ve kaygısızca sona ermekteydi. Jarashan, ruhunu ve beynini uzun süre ezen ağır ve acı düşüncelerin nasıl çözülmeye başladığını bile fark etmemişti, öbür dünyaya erken göç eden karısını nadiren hatırlıyordu, neredeyse onu rüyalarında görmeyi kesme noktasına gelmişti. Ah kader! Onun güzel yüzünü, çekici gülüşünü, tatlı tavırlarını asla unutamayacağını düşünüyordu… Ama sadece birkaç yıl geçmişti – ve şimdi geceleri onu hayal etmeyi, onu hassasiyet ve özlemle hatırlamayı kesmişti. Ya da belki de onlardan tek bir ortak kan bağı kalmadığından, hiç çocukları olmadığından mıydı? Gerçekten bu yüzden mi? Yoksa cüretkar Seribek’in “Bir kere yaşıyoruz” dediği tılsımlı çığlığının etkisiyle, sevgilisinin ruhunu dolduran anılarından giderek uzaklaşıp gerçek dünyaya dönmesinde mi yatıyor? Bundan mı? Belki sadece zaman insanın en derin kalp yaralarını iyileştiriyordur?

      Jarashan, herhangi bir şeyi değiştirmek konusundaki çaresizliğini fark ederek, merhum karısı hakkında giderek daha az düşünmeye başlamıştı ve aldatıcı bir hayatın bazı sevinçleriyle yetinmeye başlamıştı “Yani bir kez yaşıyoruz.”

      Şimdi genç şehrin kar fırtınaları, rüzgarları, şiddetli soğukları ona rahatsız edici gelmiyorlardı. Düşünceleri normal bir akışa girmişti. O artık daha sakin ve derin bir uykuya dalıyordu.

      Serikbek, akşamı odada geçirmeyi planlayan ve onun yaşındaki birisi için her akşam sağa sola takılmanın doğru olmayacağını düşünerek akşamı evde geçirmeye niyetlenen Jarashan’ı yeniden ayağa kalkmaya zorladı. Genç komşusu geri adım atmadı. Jarashan yorgunluğunu ileri sürerek ne kadar reddetmeye çalışsa da, Seribek yine de onu giyinmeye ikna etmişti ve heyecanla anlatmaya başladı ‘Ah, değerli agay, öyle bir yer keşfettim ki, siz böyle bir yeri hayatınızda görmemişinizdir, gidelim, yalvarıyorum size, kesinlikle bundan pişman olmayacaksınız, keyif çıkarmak için mükemmel bir yer. Tüm yorgunluğunuzu üzerinizden hemen atacaksınız’. Ve onu bir gece barına getirdi, burada sabaha kadar: müzik, danslar, şarkılar vardı. Jarashan ikna olmuştu. Aslında buraya geldiklerine göre boş boşuna geri dönmek, burada olup bitenlere bakmamak günah olurdu. Ve gerçekten de, Jarashan bu duruma çok geçmeden alıştı: zarif bir şekilde dans eden büyüleyici kızlara hayran kaldı, hoş müzik kulaklarını memnun etmişti, konforlu salonun loş ortamı rengarenk ışıltılarla aydınlanıyordu. Ziyaretçiler – çoğunlukla genç insanlardı – masalarda oturmaktansa dur durak bilmeden sürekli dans ediyorlardı.

      Dans edenlere bakarken düşüncelere dalmış olan Jarashan, Seribek’in masalarına söğüt dalları gibi ince figürleri olan iki genç kızı getirdiğinde kendine gelmişti.

      ‘Görüyorum ki henüz dans etmeye niyetiniz yok, bu durumda bu sevimli hanımlarla arkadaşlık edin,” diye önerdi Seribek, alnındaki teri avucuyla silerek.

      – Pekala, buyrun, oturunuz, konuşalım, – Jarashan kibarca yanıtladı, göğsünü dikleştirdi ve vücudunda bir enerji dalgası hissetti.

      Başlangıçta kızlar onun üzerinde bir etki yapmamışlardı, ancak kızların çok rahat hareket ettiklerini, her hangi bir çekinme ve sıkılma olmadan, hararetli bir şekilde konuşmaya rahatça girdiklerini ve her hangi bir konuda fikir yürütebildiklerini farkedince onlarla sohbete dalmıştı. Ancak, sadece bununla yetinmemişti. Yavaş yavaş, Jarashan kendisine daha yakın oturan sevimli varlığa sempati duymaya başlamıştı. Gizlice kıza bakarken, yanındaki varlığın mükemmelliğin ta kendisi olduğuna, gerçek bir güzellik abidesinin durduğuna giderek daha fazla ikna olmuştu – ince asil özelliklere sahip açık tenli bir yüz; yumuşak, şeftali

Скачать книгу