Hayatımızın Kış Ayları. Yakup İsmail

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hayatımızın Kış Ayları - Yakup İsmail страница 12

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Hayatımızın Kış Ayları - Yakup İsmail

Скачать книгу

daha da sakinleşeceğiz, değil mi Aydın?”

      “I-hı…”

      “Uyanmadın mı hep daha?”

      “I-hı…”

      “Bırak, uyusun. Onun deliksiz uykuları çok daha erken başladı.” Dedi Mümün, kalktı ve sabah çayını hazırlamak için mutfağa gitti.

      Fabrika kapısından giriyorlardı ki, Hasan Mümün’e sordu:

      “Dil kurslarına yazılmak nerede ve nasıl oluyor?”

      “Demek kendinde cesaret buldun en nihayet?”

      “Kısmetimi bir defa denemek istiyorum. Sen de yardım edersen. Sonra…”

      “…Sonrası ne?”

      Yutkundu ve dilinin ucunda olanı gizledi ve:

      “…Sonrası gidip yazılmak!” diye hımırdandı.

      Bu gece uykusu hepten onun dediği kadar deliksiz değildi. Küçümencik kızı girmişti rüyasına. Birinci sınıf öğrencisi olmuş, harfleri öğrenmiş ve şimdi eline geçen her kağıt parçasında gördüğü yazıları heceliyor. Eline yine bir kağıt almış, koşarak babasının yanına geliyor ve soruyor:

      “Baba, bu kağıtta olanları okuyamıyorum. Harfleri de değişik, sözleri de.”

      Hasan kağıda bir göz atıyor ve izah ediyor:

      “Bunlar senin bildiğin harflerden değil kızım.”

      “Nasıl değilmiş? Burada yazılı olan harflerin hepsini biliyorum ve okuyorum, ama sözleri anlıyamıyorum.”

      “Çünkü onlar başka dilde yazılı.”

      “Başka dilde mi? Hangi dilde?”

      “Almanca.”

      “Sen Almanya’da çalışıyorsun ya, bu yazıyı okuyabileceksin yani?”

      Kızcağızına ne diyeceğini bilemediği için ıkınıp sıkınıyor… Derken uyanıverdi. İşte o zaman artık kati karar aldı: Dil kurslarına Mümün ile birlikte o da gidecek!.. Bunun için fabrika kapısından girirken Mümün’e ‘İşte ondan sonra kızımın elindeki kağıtta yazılı olanları sakince tercüme edebileceğim!’ diyecekti, ama ‘sonra’ dedi ve ötesini getirmedi.

      “Tamam. İşten çıktıktan sonra çaresine bakarız. Balay sayı dolmuş olmasın.” Diye cevap verdi Mümün.

      “Öyle bir tehlike olabilir mi?”

      “Olabilir. Alman dilini öğrenmek isteyenler yalnız biz değiliz. Burada kimse işini son ana bırakmıyor. Bunu size anlattığım var değil mi?”

      Hasan kendi kendine mırıldandı:

      “Ben şap şeker deyinceye kadar mağazalar kapanıyor desen ya!”

      İş saatinden sonra Mümün elini yüzünü yıkarken Hasan’a seslendi:

      “Haydi, gidiyoruz!”

      “Nereye?”

      “Nasıl nereye? Kursa yazılmak istiyordun ya!”

      “Sayı belki dolmuştur demedin mi?”

      “Bu sabah ustabaşına andım. O da bir yolunu bularak seni yazdırmış. Şimdi gidip dilekçeyi dolduracağız ve ücreti ödeyeceğiz.”

      Tam kapıdan çıkıyorlardı ki, Aydın arkalarından seslendi;

      “Bekleyin! Ben de hazırım!”

      Aydın onlara erdi ve birlikte yürüdüler. Kırk-elli adım sonra kulübe doğru gitmediklerini anlayınca Aydın sordu:

      “Bu akşam kulübe gitmeyecek miyiz?”

      “Biz başka yere gidiyoruz.”

      “Gittiğiniz yer benden gizli mi canım?”

      “Gizli olur mu yahu! Dil kursları için dilekçe vermeye gidiyoruz.” Diye izah etti Mümün.

      “Ne? Ama sen de mi Hasan?”

      “Evet. Sen yazılmak istemiyor musun?”

      “Ben?! Siz ikiniz de aklınızı yitirmişsiniz!”

      Mümün ile Hasan’ın ardından dudaklarını bükerek baktı ve elini sallayarak kulübün bulunduğu sokağı tuttu.

      -9-

      Hasan ikinci maaşı da aldıktan sonra düşündü kaldı.

      Elinde dört bin Mark kadar bir para birikmişti. Onları hep cebinde mi gezdirecekti? Şimdiye kadar öyle bir alışkanlığı yoktu. Bu paranın bir kısmını eşine nasıl yollayabilirdi, acaba? Bunun bir çaresini bulmalıydı… Eve dönerken Mümün’e sordu:

      “Bu iş pek kolay değil.” dedi o. “Ben evvelsi memlekete gidenlerden, yani elden gönderiyordum. Üç aydan beri bir bankada hesabım var. Böyle bir hesap açmak için şimdilik sen açamayacaksın. Yakında memlekete gidecek güvenceli bir kimse bulman gerekecek.”

      “Kimi tanıyorum, kime güvenebilirim ki?”

      “…Birkaç gün sabret. Belki memlekete gidecek bir kimse buluruz.”

      Eve dönünce yine kitapları kavradılar. Hasan taraçaya çıkarken Aydın’a doğru bakmış oldu. İşten geldiği elbiselerle yatağa yan gelmişti. Ayakkabılarını bile çıkarmamıştı. Kalkıp bir yere gidecekmiş gibi bir tutumu vardı.

      “Neden gerektiği gibi yatıp dinlenmiyorsun Aydın?” diye sordu.

      “İşte dinleniyorum ya.” Dedi Aydın kısık sesle.

      “Üzerindeki albiselere bakınca her an sokağa fırlamaya hazır durumdasın gibime geliyor. Onun için sordum.”

      Aydın cevap vermedi. Ellerini başı altına koydu ve gözlerini kapadı.

      Beş-altı dakka geçti geçmedi kalktı, o da çıktı taraçaya. Gitti ve Mümün’ün karşısına oturdu. Bir sigara dumanlattı. Sonra da laf olsun diye:

      “Kursa mı hazırlanıyorsun?” dedi.

      Mümün elindeki tükenmezi bıraktı, kitabı ve defteri yanıbaşına dürttü.

      “Evet.”

      O da yaktı bir sigara ve göz ucuyle Aydın’ı süzdü. Başını önüne eğmiş susuyotrdu. Nihayet pek kati olmayan bir sesle konuştu:

      “Memlekete dönmeyi düşünüyorum.”

      Mümün hayret dolu sesle sordu:

      “O ne demek? Geleli iki ay oldu olmadı. Hani

Скачать книгу