Yusufçuklar Oldu Mu. Bozkurt İsmail

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yusufçuklar Oldu Mu - Bozkurt İsmail страница 3

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Yusufçuklar Oldu Mu - Bozkurt İsmail

Скачать книгу

huzur bulurdu.

      Birden aklına geldi: Annesine ne diyecekti?

      “Aman Allah’ım, ne yapacağım şimdi” diye sordu kendi kendine. Şimdiye kadar annesine yalan söylememişti. Bir an geri dönmeyi düşündü. Öyle ya! Gidip de ne yapacaktı? Gece kalmak için çamaşır, pijama gibi gereksinmeleri almamıştı. Düşünerek yola çıkmamıştı ki zaten! Yine de içinden geri dönmek gelmedi.

      ”Boş ver, iş oluruna varır” diye söylendi. “Geri dönüp de ne yapacağım?”

      Başka bir zaman olsa, bu saatte ve bu yolda uyku basardı. Böyle durumlarda arabayı yol kenarına çeker, direksiyona eşi geçerdi. Ne tuhaftır, direksiyonda bastıran uyku, direksiyondan ayrılınca yitip giderdi.

      Eşi, arabada yol alırlarken hemen hemen hiç konuşmazdı. Kaskatı kesilir, bütün dikkatiyle yolu gözlerdi. Direksiyona geçtiğinde de ağzını bıçak açmaz, tüm dikkatiyle arabayı yönetirdi. İyi bir sürücüydü.

* * *

      Ayşe ile bir aşk evliliği yapmamışlardı. Hatta görücü yöntemi ile evlendikleri bile söylenebilirdi.

      Kemal, üniversiteli olduğu yıllarda çılgıncasına denebilecek bir aşk yaşamıştı. Sonra yitirmişti sevdiği kızı. Erenköy’de iken onunla iletişim kuramamış, Erenköy’den dönünce onu bir daha bulamamıştı. Bu olayı anımsamak istemezdi. Anımsayınca her tarafını ateş basar, kaskatı kesilirdi.

      Ayşe’yle, anne ve babasının, özellikle babasının isteği üzerine evlenmişti. Erenköy dönüşü üniversiteyi bitirip Kıbrıs’a döndükten sonra Lefkoşa’da Yönetim’de çalışmaya başlamıştı. Kıbrıs’ta yeniden barış havası yaşanıyordu. Yollar açılmış, engeller kalkmış; Kıbrıs Türkleri, yıllardır kapalı oldukları bölgelerdeki sürekli tutukluluk durumundan kurtulmuşlardı.

      Ailesi Geçitkale’de yaşıyordu. Babası 1964’ün yılbaşı gecesi göç ettikleri bu köyde, ailesine bir düzen kurmuş, köyde saygın bir yer edinmişti.

      Kemal, o dönemde iki üç haftada bir, hafta sonları Geçit-kale’ye gider, ailesi ile görüşürdü.

      Rahmetli babası çok beklemedi. Çalışmaya başlamasının üzerinden iki yıl geçip de oğlundan evlenme isteği gelmeyince, mırıldanmaya başladı. Ona göre yirmi altı yaşına gelmiş biri, hele bir de işi varsa evlenmeli idi. Babası, bu konudaki üzüntüsünü oğluna birkaç kez dolaylı olarak aktardı. Üzüntüsünü karısına söylüyor, o da bunu Kemal’e aktarıyordu. Annesi, arada kendi üzüntüsünü eklemeyi de unutmuyordu.

      Kemal, annesini dinliyor, “günü gelir be ana” deyip işin içinden çıkıyordu.

      Kemal’in babası tam bir Osmanlı idi. Çevresinde çok sevilip, sayılan; doğru, mert, yürekli, yiğit bir kişiliği vardı. Evde yüzü çok az gülerdi. Karısına yüz göstermez, özellikle çocukları ya da başkaları önünde konuşmazdı bile; ancak gece yatağa girdikten sonra onunla uzun uzun konuşurdu. Kemal, doğup büyüdüğü köy evinin o uzun hanayında, uykusu kaçtığı kaç geceler onların konuşmalarını dinlemişti. Pek anlamazdı konuştuklarını. Çok yavaş sesle fısıltı halinde konuşurlardı.

      Babası çocukları ile de pek konuşmazdı. Kemal’e ya da kardeşlerine bir şey söylemek istediği zaman annelerine söyler, o da onlara aktarırdı.

      Evlenme işi de uzunca bir süre böyle konuşuldu. Köye gittiği bir Cumartesi gecesi, yemekten sonra babası, doğrudan doğruya kendisine açtı konuyu. Yaşı geçiyordu, evlenmeliydi diyordu babası. Kemal o gece, babasını dinlemiş ve sanki yıllardır annesi ile bu konuyu konuşmak istemeyen kendisi değilmiş gibi hiçbir direnç göstermeden “peki baba” deyivermişti.

      Bunun üzerine babası, “oğlum; düşündüğün biri var mı” diye sormuştu.

      Kemal “yok” derken derin bir acı duymuştu. Ne var ki yapacak hiçbir şeyi yoktu. Nerede olduğu, yaşadığı bile belirsiz birini seviyorum diyemezdi ya babasına!

      Kemal’in “yok” yanıtı, babasını sevindirmişti. Apaçık belli etmişti bunu. Annesi ise her zamanki iyimserliğiyle aile içindeki bir sorunun çözüm yoluna girmesinden dolayı mutlu olmuştu.

      Ondan sonrası kolay oldu. Ana-babanın, Kemal’e “uygun” bir kız bulması konusunda anlaştılar. Kemal hiçbir şeye karşı çıkmadı.

      Çok geçmedi. Yine köye gittiği bir cumartesi akşamı yemekten sonra babası, “sana bir kız bulduk Kemal” dedi.

      Kemal’in yanıtı yalnızca “iyi” oldu. Kızın kim olduğunu bile sormadı. O sormadan annesi ile babası anlattılar hangi kızı beğendiklerini. Ayşe idi bu kız. Komşuları sayılırdı. Bir sokak ötede otururlardı. Bir yıl önce liseyi bitirmişti. Kemal o güne kadar ona alıcı gözü ile bakmamıştı. Zaman zaman karşılaştıklarında selamlaşmadan öte bir ilişkileri de olmamıştı.

      Kemal “peki baba, siz bildiğiniz gibi yapın” diyerek onayını bildirdi.

      Sonrası uzun sürmedi. Ayşe ailesinden istendi. Ayşe’nin ailesi, geleneksel kız ailesi gibi davranarak süre istedi. Sonunda “evet” dediler. Önce aileler arasında nişan töreni yapıldı. Yenildi içildi. Arkasından nikâh kıyıldı. Altı ay geçmeden de evlendiler.

      Kemal’in, Lefkoşa’da kaldığı bekâr odasından ayrılıp başka bir ev bulması kolay olmadı. O günlerde Lefkoşa’da ev bulmak sorundu. Evlerin arkasına garaj bölümü olarak yapılan kısımlar bile, ayrı ev olarak kiraya verilirdi. Nitekim Kemal, ancak böyle bir ev bulabildi. Buna bile memnun oldular. Her ne kadar bu garaj bölümlerinin, bazı zengin ailelerce, hizmetçi bölümü olarak kullanıldığını öğrenince bozuldularsa da yapacak başka şeyleri yoktu.

      Evlilikleri böyle başladı. Sıradan bir evlilikti.

      Ayşe, sessiz, az konuşan, saygılı, ağırbaşlı bir kızdı. Hanım hanımcık dedikleri cinstendi. Orta boylu, ince yapılı, düzgün vücutlu; bal rengi gözleri, kahverengi saçları ile güzeldi. Her zaman bakımlı idi. Güzel ve uyumlu giyinirdi. Kulağa hoş gelen yumuşacık, tatlı bir sesi vardı. Aslında, daha evlenmeden önce Kemal’i içten içe seviyordu. Evlenince Kemal’e büyük yakınlık gösterdi; onu sevdi, hem de tapacak kadar.

      Kemal ise oralı bile olmadı. Bu evlilik, yüreğinin derinliklerdeki sızıyı dindiremedi. Ayşe’ye yakınlık duymadı. Anlayış bile göstermedi. Ona karşı davranışlarında sevgi değil, görev duygusu egemen oldu. Onu kırmamaya çalışıyor; ancak karısı olarak mutlu etmek için çaba göstermiyordu.

      Evliliklerinin başında Ayşe çalışmak istedi. O yıllarda durmadan yeni daireler kuruluyor, bu dairelere personel alınıyordu. Kemal kabul etmedi. Ona göre kadın evde oturmalı idi. Bir yıl sonra kızları Yasemin doğunca, çalışma konusu bir daha konuşulmadı. Lefkoşa’da, çocuklarına bakacak kimseleri yoktu.

      1974 Barış Harekâtı sırasında kızlarını yitirdiler. Rum tarafından atılan bir havan mermisi, parça parça etti küçücük yavrularını!

      Kemal, savaş başlar başlamaz cepheye koşmuştu; kardeşleri Mehmet’le Mustafa da böyle! Gitmeden önce Mehmet’le Mustafa, karıları ile oğullarını

Скачать книгу