İdikut Roman. Ahmetcan Aşiri

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу İdikut Roman - Ahmetcan Aşiri страница 23

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
İdikut Roman - Ahmetcan Aşiri

Скачать книгу

talih kaybolmadı. Askerlerimizin sayısı da gitgide çoğalmaya başladı. Ticaret işleri de sağlam gidiyor. Semerkant, Buhara, Fergana, Hocent, Belh, Nişapur, Bağdat, Pakistan, Hindistan, Çin ve Moğollarla olan ticari ilişkilerimiz iyidir. Kervan taşımacılığı ve diğer ticaret işleri kurallara uygun bir şekilde devam ediyor. Bunları görmezlikten gelemeyiz. Batı Kıtan’a bağımlı bir devlet olsak da İdikut bir devlettir. Cengizhan’la da ebedî bir dostluk kuralım. Ama onun talebi bana ters geldi. Neden? Eğer Moğollara baş eğersek Kıtan’a ödenecek vergi Cengizhan’ın hazinesine gidecek. Cengizhan kazanacak. Biz kandırılacağız. O zaman onlar ejderha gibi bizi yutacak, hiç doymayacak. Cengizhan bir ejderhadır. Bizi neden korkutuyor? Savaşıp teslim olsak başkaydı, dünyada ün almış Cengizhan’ın istila seferi yalnız Beşbalık’la sınırlı değil. Belki Türkistan’a göz dikmiştir. Olsun, Beşbalık kapısını ona açalım. Ama bize onun bedelini ödesin!

      – Yeter, şimdi konuşmayın! dedi onun uzun konuşmalarına tahammül edemeyen Bavurçuk Art Tekin.

      – Bir elçi vardı, o geldi. Kağan teminat istemiş. Mektubu bu!, Sonra sizin dediğiniz gibi yarın Beşbalık’ta kargaşa çıkacak. Bu işte bizim hataya düşmememiz gerek. Orhun’da Uygur Hanlığı hüküm sürmüştü. Moğol kabileleri Uygurlara dokunmamıştı. Cengizhan kendisi bizi devlet olarak kabul etti. Elçi gönderip dostluk dileğini iletti. Bunun nesi kötü?

      – Ben de öyle düşünüyorum! dedi Tora Kaya, – Hakanım! Siz doğru düşünmüşsünüz. Kağanın teminatını yerine getirip onun huzuruna varmak lazım! Attığımız bu adım bence kutsal bir adımdır. Bağımsızlık adımıdır!

      – Anlaştık! Kıtan elçisi Şaykım’ı öldüreceğiz! Kim öldürecek! diye sordu İdikut.

      – Ben! Ben onun kafasını koparacağım! Bana güvenin cenabı hakan! dedi Tarkan yerinden kalkıp, elini göğsüne koyarak.

      – Şaykım’ın kafasını hemen mumyalayın!

      – Baş üstüne hakanım!

      – Bu kanlı baş vasıtasıyla İdikut meselesine çözüm getiririz!

      – Bu aziz vatanımızda ben de yaşıyorum. Vazife büyüktür. Korkmuyorum, gereğini yapacağım!

      – Güzel! dedi Bavurçuk Art Tekin. Kaşını çatıp,

      – Şaykım’ın başı kesilmezse sizin başınız kesilecek! Önceden uyarmış olayım!

      – Başım vatanıma feda olsun! Devleti korumaktan başka yol yok. Fermanınızı canım pahasına yerine getireceğim! Kafasını hiç acı çektirmeden keseceğim! Bunda şek yok. Kargaşa çıkaracak! Bu işin başıma bir bela olacağını da biliyorum. Sizin hiç şüpheniz olmasın! Yaptıklarım ve zaferim sadece vatana olan sevgimden kaynaklanır. Hürriyet güneşi başınızdan eksik olmasın!

      Cesur ve inatçı Tarkan’ın bu sözleri karşısında Bavurçuk Art Tekin hiç tereddüt etmedi.

* * *

      İdikut devletine müfettiş olarak gönderilen Şaykım, Kıtan hanı Çoruk’un güvenini kazanmış paragöz bir adamdı.

      Şaykım, İdikut Devleti’nin Kıtan’a ödeyeceği vergiyi her zaman sıkı denetim altına alıyordu. Son zamanlarda o İdikut’un ödeyeceği üç yüz bin altın, gümüş, iki yüz bin top ipek ve diğer mallar konusunda sorgu başlatmıştı. Daima içki içip sarhoş geziyordu. Geçen sene eşi öldü, Beşbalık’da defnetti. O, kendine İdikutlulardan hiç tehlike gelmez diye düşünüyordu. Bu yüzden kendini yerli zannederdi, bir eş aramak için memleketleri gezdi, dolaştı. Sonunda ince belli, hilal kaşlı bir Uygur kızı Turfan ya da Beşbalık’tan çıkar diye tatlı hayaller kurup bekledi. Uygur kızlarını görmek için her gün tavaf mahalline gider Buda mabedlerini ziyaret ederdi. Ölmüş eşini neden Kıtan’a değil de İdikut toprağına defnetmeyi tercih etti? Bunu sadece kendisi biliyordu. Eşi tanrının bu topraktaki suçlu bir kuluydu, dünyaya geldi, eceli geldiğinde gitti, toprağa gömüldü, o kadar. Eşini toprağa verdiğinde Atay Sali ona taziye bildirdi ve merasimden döndüğünde İdikut’a,

      – Gördünüz mü! Kıtan asla beyhude bir iş yapmaz. Bugün biz hoşgörüyle onun eşinin bu toprağa gömülmesine izin verdik. Her yer Tanrının yeridir, olsun, “Eşinin cesedi horlanmasın.” dedik. Erdemliliğimizi gösterdik. Ama aradan zaman geçtikten sonra bir Kıtan çıkıp da “Mezar bizim, toprak da bizim!” diyebilir. Bunu neden düşünmedik?

      – Siz neler düşünürsünüz üstadım?

      – Onlar, yılları, asırları hesap ediyorlar. Vaziyet onlar için uygun olduğunda “Mezar konuşsun!” diyerek meseleyi hiç tartışmadan halletmek isterler. Bundan hiç şüphem yok!

      Uygurların toprağı, dini ve mezarlar hakkında konuşarak yürüdüler.

* * *

      Tarkan Bilge Buka, iki dövüşçüyle beraber gece, yarısı kerpiçten yarısı tuğladan yapılmış bir eve geldi. Etrafı yüksek kerpiç damla kuşatılmış, içinde; elma, kayısı, şeftali, armut gibi meyve ağaçlarıyla dolu güzel bir bahçe vardı. Bahçıvan ise Uygur’du. Geniş avlunun kenarında üzüm tevekleri vardı öbür tarafında çeşitli çiçekler yetiştirilmişti. Çiçeklerin güzel kokusu kişiyi rahatlatıyordu. Avluya pencereden mumun soluk ışığı geliyordu. Gece misafiri, avluya kedi gibi sessiz adımla girdi ve boğuk sesiyle Şaykım’ın adını bağırdı.

      – Şaykım cenapları!

      Evden ses çıkmadı.

      – Huzurunuza geldik! Mühim vazife! Acil bir vazife var! Dinliyor musunuz?

      Gece misafirleri birer tıkırtı bile duymadı. Öyle olsa da biri kapı yanına geldi, biri kapının arkasına gizlendi.

      Tarkan Bilge Kaya onun bu gün hiçbir yere gitmediğini, evinden çıkmadığını biliyordu. Casusları da onun bugün şüpheli bir şey yaptığını görmemişti. Casusların buraya gelip gidip dolaşıp durduğundan kuşku duyan birisi onu “Dikkatli ol!” diye uyarmış mıydı acaba? Bu kadar bağırmalarına rağmen kimse dışarı çıkmadı, çok tuhaf. Casuslar arasında hain var mı? Hayır, mümkün değil! Onlar Sarayın en güvenilir, en güçlü, en iradeli, en kurnaz yiğitlerinden seçilmiştir, onlardan kuşku duymak Tarkan için büyük hata, tehlikeli bir durumdur. Eğer öyle bir hainlik yaşanmışsa Tarkan Bilge Kaya’nın başı belada! Lakin mesele Şaykım’da.

      Uzak bir sükûttan sonra pencerenin önünde bir gövde belirdi. Bu gövde bir şeyi fark etmiş gibi hemen bir yana çekildi, kendini gizledi. Gece misafirleri Şaykım’ın evde olduğunu anladı, kuşku ve endişeleri azaldı.

      “Uygur dostlarım olmalı!” diye düşündü Şaykım, yavaş yavaş yürürken kadehe şarabı döküp onu bir dikişte içiverdi. “Ooooh! Ne güzel mey bu! İdikut üzümlerinin tadı başka, bu yüzden şarapları da harika! Şimdi Uygur yiğitleri belki beni Mey Bulak meyhanesine götürmek için çağırıyor. Belki de onlar çok sarhoştur. Bu yüzden bir iki defa çağırıp sonra sesleri kesildi.” diye gözlerini oğuşturdu.

      Şaykım bu anda kimseden korkmuyordu. “Gecenin bu vaktinde kim olacak?” dedi, kuşkular aklından çıktı. O her zaman olduğu gibi bugün de sarhoştu. Arada bir, “Birisi beni çağırıyor

Скачать книгу