Uygur Efsaneleri Üzerine Bir Değerlendirme. Enver Kapağan

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Uygur Efsaneleri Üzerine Bir Değerlendirme - Enver Kapağan страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Uygur Efsaneleri Üzerine Bir Değerlendirme - Enver Kapağan

Скачать книгу

her türlü imkânın hazırlanmış olması demektir. Bu sebeple insanın bir ihtiyaç haline gelmesinden önce onun asgari düzeyde hayatını devam ettireceği unsurlar yaratılır. Daha sonra bu unsurların varlığı insanın varlığını adeta gerekli kılar ve insan yaratılır. İnsanın yaratılışıyla birlikte insana bağlı bir estetik biçimlenme ihtiyaç haline gelir. Nitekim bu ihtiyacın gereği olarak insanın uzak ve yakın çevresini güzelleştirecek unsurların yaratılması gerçekleşir. İnsandan topluma uzanan gelişim çizgisi düzeni bir ihtiyaç haline getirince de maddî ve manevî ödüllendirme, cezalandırma biçimleri yaratılır. Bu düzen formlarına göre iyiler ve kötüler, yöneticiler ve tebaa belirlenirken ömrün devamı en büyük ödül, bitimi de en büyük ceza olarak değerlendirilir. Bu cezanın tatbiki için Azrail’in yaratılması da akla yatkın hiyerarşiye uygundur. Sonrasında ölümü kolaylaştırıp, bu cezaya karşı isyanları azaltacak sebeplerin (mikropların) var edilmesi olayların gerçekliğe uygun biçimde gelişmesi sayesinde kabul edilebilirliği ve anlaşılırlığı kuvvetlendirdiği gibi anlatıların dinleyici kitleyi etkilemesini, istendik yönde terbiye edilmesini de kolaylaştırır.

      Her milletin halk anlatıları geleneklerinden, göreneklerinden, inanışlarından, yaşadıkları coğrafyadan ve hayata bakış açılarından izler taşır. Uygur Türklerinin yaşadığı Yukarı Artuş köyünde derlenen bu halk anlatıları da yukarıdaki başlıklar açısından zengin bir içeriğe sahiptir. Ele alınan efsanelerin çoğu birbirinden bağımsız başlıklardan oluşsa da çoğu birbirinin devamı ve tamamlayıcısı niteliğindedir. Efsanelerde özellikle Uygur insanının çalışkanlığı ile Uygur coğrafyasında yer alan yaşam alanları (Tanrı Dağları, Taklamakan Çölü, Kaşgar ve Artuş) geniş yer alır.

      Derlenen anlatılarda insanların bireysel ve toplumsal yaşamında gerekli olan hemen her konuya temas edildiği görülmektedir. Tanrı ve Mahlukatlar Arasındaki İpin Yaratılışı konulu efsanede, yüce tanrı olarak adlandırılan yaratıcı; dünyayı, melekleri, insanları, bitkileri ve bunlardan sonra yarattığı her şeyi bir ip vasıtasıyla birbirine bağlamaya karar verir. Yarattığı bütün varlıkların da bu ipi korumalarını emreder. Bu destan eski Türk inanışındaki Yaratıcı (Gök Tanrı) ile evrenin tüm varlıklarıyla birbirine kozmik bir eksen ile bağlı oluşunu (Roux, 2001: 73) sembolize eden bir içeriğe sahiptir. Nitekim Gök Tanrı inancında üç ana parça olan evrende bu parçalar arasındaki denge ve ilişkiler şamanlar vasıtasıyla sağlanır. Gökte bulunan melekler, yerde bulunan bütün yaratılanlar ve yeraltındaki tüm varlıkların birbirlerine bir iple birbirine bağlanması onların tanrı tarafından kontrol edildiğini ifade etmekle beraber bu yaratılmışların da birbirlerine yönelik bir kontrol mekanizması bulunduğunu da vurgular. Buna göre evrende bulunan maddî ve manevi her şeyin, yaşamlarını devam ettirebilmesi için birbirine bağlı olduğu gerçeği topluluğa hatırlatılır.

      Derlenen bu efsanelerde öne çıkan hususiyetlerden birisi de tanrının her şeyi yaratacak güce sahip olduğudur. Fakat yine bu efsanelerin genelinde yaratıcı, yarattığı evreni anlamak ve evrende ne olup bittiğini görmek için meleklerin yardımına ihtiyaç duyar. Oysa başta İslamiyet olmak üzere diğer semavî dinlerde Yaratıcı her an her şeyi görmekte ve istediği zaman istediği şeye müdahale edebilmektedir. Bu durum destanların oluştuğu dönemde Uygurların içerisinde yaşadığı kültür ve gelenekleri ile yakından ilgilidir.

      Efsanelerde halkın inancına dair hususiyetlerin her bölgede günlük yaşama yansımalarının yukarıda anlatılanlara benzeyen ya da farklı olan örneklerini görmek mümkündür. İnanışa dair etkilerin özellikle doğa ile ilgili anlatılarda; doğum, ölüm, evlilik, bayram gibi önemli süreçlerin aktarıldığı efsane derlemelerinde çok daha zengin örnekleri ile karşılaşmak mümkündür. Efsaneler ve halk anlatılarında yer alan inanışlara dair hususiyetler sadece hayat pratiği olan geleneklerle sınırlı değildir. Tanrı kavramının halk tarafından algılanışına da efsanelerde temas edilir. Buna göre toplumda tanrı kavramı farklı şekillerde düşünülmektedir. Bu durumun en önemli örneklerinden biri aynı anlatıcıdan derlenen farklı efsanelerde yer yer tanrı kelimesinin yer yer Allah kelimesinin kullanılmasıdır. Yine bazı anlatılarda İslam dinindeki Yaratıcı inanışına uygun bir biçimde her şeyi bilen gören ve çevreleyen Allah’a yer verilirken bazı anlatılarda ise Gök Tanrı inancında yer alan yaratıcının vasıfları kullanılır. Dahası anlatıcıların zamanla bazı efsanelerde bu iki yaratıcının vasıf ve icralarını birbirlerine yaklaştırıp karıştırdıkları da görülür. Öyle ki birbirinden oldukça farklı olan bu iki yaratıcıya ait vasıfların tek efsanede birleştiği de görülmektedir. Buna karşılık Ruhani Varlıklar Şeytan ve Cinlerin Yaratılışı gibi bazı efsanelerde İslam inancı ile bire bir bağdaşan anlatılar da mevcuttur. Bu durum anlatılarda genişletilerek ya da güncellenerek yer verilen olaylarda İslam dininin esasını oluşturan ayet, hadis ve yorumların kulaktan kulağa aktarılırken özünün korunmak sureti ile kullanıldığı şeklinde açıklanabilir.

      Derlenen anlatılar içerisinde bulunan Ruhani (Tuhaf) Varlıkların Yaratılışı ve Yok Oluşu, İnsanın Yaratılışı; Çeşitli Ağaç, Çiçek, Ot ve Bitkilerin Tekrar Yaratılışı; Tanrı ve Mahlukatlar Arasındaki İpin Yaratılışı; Uçan Kuşların Yaratılışı; Ruhani Varlıklar Şeytan ve Cinlerin Yaratılışı gibi çoğu efsanenin birbirini tamamlayan nitelikte olması da önemlidir. Bu anlatılar başlık olarak birbirlerinden bağımsız olsalar da kronolojik açıdan birbirlerini tamamlar niteliktedir. Örneğin önce dünyanın yaratılışı, ardından dünyada insan ihtiyacını giderecek canlı cansız varlıkların yaratılması son olarak da insan, cin ve şeytanın yaratılması bu anlatıların esasını oluşturur. Değerlendirme kısmının başında da değinildiği üzere bu hem terbiye usulü açısından hem de insan aklının mantık çerçevesinde dünyayı anlaması açısından önemlidir. İnsanın üzerinde gezmesi için bir dünya ve sonrasında da ihtiyaçlar hiyerarşisi takip edilerek doğaya dair unsurların var edilmesi dikkat çekicidir. Son olarak da imtihan dünyasında insanın tecrübe (imtihan) edilmesi için cin ve şeytanların yaratılması eski Türk inançlarında da bugünkü inanç sisteminde olduğu gibi yaratılan her şeyin birbirini tamamlayan sistematik bir oluşumla meydana geldiğini göstermektedir.

      Derlemelerin yapıldığı Doğu Türkistan’ın Artuş şehrinin Yukarı Artuş köyünde anlatılan bazı efsanelerin Türk dünyasının farklı coğrafyalarına da yayıldığı, efsane şeklinde olmasa da fıkra veya başka anlatı türleri içinde efsanelerle benzer içeriklerin yer aldığı görülmektedir. Nitekim Cin, Şeytan ve İnsanlar Arasındaki Üstünlük Savaşları adlı efsanede geçen olaylar değişik zamanlarda, başka coğrafyalarda farklı anlatı formlarına da kaynaklık eder. Efsanede şeytanlar ve insanlar arasında bir anlaşma yapıldığından söz edilir. Buna göre şeytanlar ve insanlar sırayla birbirlerini boyunlarına alarak dünyanın etrafında dolaşma konusunda anlaşılır. Kimin şarkısı daha uzun sürerse bu yarışmanın kazananı o olacaktır. Şeytanlar ilk olarak kendilerinin insanların boynuna binip şarkı söylemeleri konusunda ısrarcı olurlar. Böylelikle insanların yorulmasını ve şarkı söyleme sırası onlara geldiğinde güçsüz düşecekleri için bunu olabildiğince kısa tutmalarını sağlamayı amaçlarlar. Yarışma şeytanların şarkısı ile başlar. Dünyanın etrafında atılan ilk turun sonunda ise şarkı biter ve sıra insanlara gelir. Şeytanların boynuna çıkan insanlar ise sürekli “lay la la lay, lay la la lay” şeklinde tekrarlanan şarkılarını dünyanın etrafını defalarca turlamalarına rağmen bitirmez. Bu durum karşısında sözde kurnazca planlar yapan ve saf kötülüğün sembolü olan şeytanlar çileden çıkarlar ve isyan ederler.

      Yukarıda özetlenen

Скачать книгу