Tımarhane. Sultan Raev

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Tımarhane - Sultan Raev страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Tımarhane - Sultan Raev

Скачать книгу

hâlâ yerinde duruyordu. Bu kadını ben daha önce bir yerlerden görmüştüm. Şu an hiçbir şeyi hatırlayamadığım için korkuyorum. Kim çağırdı bu kadını. Başkalarını görmemiş olabilirim ama bu kadını tanıdığımdan eminim. Tanımasına tanıdım fakat bu kadın çoktan ölmüştü. Neden hâlâ peşimde? Gündüz sokaklarda gece de rüyalarımda görüyorum. Beyaz elbise giyiyor. Beyaz bir bezden yapılmış beyaz bir elbise. Bu kadından kurtuluş yok.

      Nikâhsız bir ilişki. Beyaz elbiseli kadının kocasıyla girdiğim o lânet nikâhsız ilişki. Çok kıskanırdım onu. Evindeki fotoğrafını bile yaktırmıştım. Ben bir kadınım. Kıskanmam gayet doğal. Kıskandım. Hatta bebeğinden de kıskandım. Daha bir hafta geçmeden kocama:

      – Ya beni ya da çocuğunu seç, dedim.

      O çocuğu her görüşümde annesi mezarından doğrularak gelecekmiş gibi hissederdim. Kocam:

      – Nereye götüreceğim onu? Karımdan kalan tek hatıra o çocuk. Sokağa mı atayım, dedi.

      Sanki mutsuzluğunun tek sebebi oymuş gibi çocuğa sarılarak için için ağlamıştı. Ben de evdeki huzursuzluğun onun yüzünden olduğunu söylemiştim. İkimiz de ondan kurtulmaya karar verdik. Fakat nasıl yapacağız? Kime verebiliriz? Kime götürebiliriz? En zoru da bu oldu. Dünyanın en büyük sorunu buydu sanki. Özellikle geceleri hiç huzur vermiyordu çocuk. Daha yeni uykuya dalmışken ağlamaya başlardı. Kocamla bir gece bile baş başa kalamadık. Birbirimize birazcık sarılacak olsak kahrolası çocuk kurt gibi ulur hiç susmazdı. Ben de bıktım, o da.

      – Kurtulalım bundan.

      – Kim yapacak bu işi?

      – Sen yok et.

      – Ben kendi çocuğuma bunu nasıl yapabilirim?

      Bu iş bana düştü. Kocam bunu yapamazdı. Üstelik o gece, karısını rüyasında görmüştü. “Karısı bebeğim her gün ağlıyor. Toprak onun gözyaşını, sesini her gün bana getiriyor.” diye ağlıyordu. Korkmuştu. Gece boyunca çıkan ufak bir tıkırtıdan bile tedirgin oluyor, sanki eşi kapıdan içeriye girecekmiş gibi bir türlü uyuyamıyordu. Bir de oğlunun kulağının altında, ölen karısınınki gibi küçücük bir ben çıkmıştı. Eşi bebeği kucağında emziriyordu. Kocam ne olduğunu anlayamadı. Bu rüya mıydı? Gözünü açtığında eşi her zamanki gibi tatlı ninniler söylüyor, çocuğa sevecen gözlerle bakıyor, oğlunun kulağına eğilmiş alçak sesle bir şeyler fısıldıyordu. Kocam korkudan ağızını açamamıştı. Kalp atışı hızlanıp da kadının duymasından çekindiğinden nefes almak şurada dursun kirpiklerini bile kıpırdatmaya imtina etti. Kadın çocuğu yatağa koyar koymaz çocuk ağladı. Kocamsa çocuğun ağlamasını duyuyordu ama anlamlandıramıyor, titriyordu. Çocuğun tiz sesi kulağıma kadar geldi. Sinirlerim zaten bozuktu.

      – Sus artık, sesin kurusun! Başımın belası, diye ona bağırdım.

      – Çocuğu azarlama, dedi kocam.

      – Biraz önce anasını rüyamda gördüm. Buradaydı, gözlerimle gördüm.

      Öylesine gerilmiştim ki “Gördüğün son şey olsun!” diye haykırdım. Artık sabrım taşmıştı.

      – Çocuğu yok et! Onu yok etmezsen, ben bu evden gideceğim, dedim.

      Beraberce çocuktan kurtulmaya o gece karar verdik. Noel’e az kalmıştı. Kış çok ağır geçiyordu. Gece yarısı sessizce köyden iki kilometre uzaktaki demir yoluna doğru yola çıktık

      Çocuğundan ayrılmak istemiyordu. Bir zamanlar rüyasında üç yolcu görmüştü. Onlar kocama gelip, biz Tanrı’nın emrini yerine getirmeye geldik demişler ve “Sen Tanrı’yı seviyor musun?” diye sormuşlar. Kocam düşünmeden “Evet.” diye cevaplamış. “O zaman oğlunu al ve Kutsal Dağa götürüp onu kurban et.” demiş yolcular. Kocam oğlunu öldürmeye asla kıyamazdı. Oğlunu çok severdi ve bu çocuk karısından kalan tek hatıraydı. Çocuğu çok sevdiğini ve ona dokunamayacağını yolculara söylemiş. Ama bir taraftan da Tanrı’ya olan sevgisi ağır basmıştı. O sabah erkenden yolcuların söylediği Kutsal dağa gitmiş, çocuğu kucağına alıp dağın zirvesine çıkmış. Bu dağın tepesinden bütün vadiyi görebilmek mümkün. O dağın tepesine vardığında çocuğunu sevgiyle yüzünden öptükten sonra bebeğin kollarını ve ayaklarını bağlayıp keseceği an rüyasındaki yolcular görünmüş ve kocamın bıçağı tutan elini tutup, “Bıçağı bırak, oğlunu kurban etme. Biz senin Tanrı’dan ne kadar korktuğunu öğrendik, onun dediğini iki etmedin, demek sen Tanrıyı seviyorsun. Tanrıya olan sevgini evlat sevgisinin üzerine koydun. Biz Tanrı’yı sevdiğinden emin olmak istemiştik.” demiş ve nasıl geldilerse öyle havaya sinip kaybolmuşlar. Kocam rüyasında oğlunu bağrına basıp koklamış ve o an kendini çok mutlu hissetmiş. Şimdi de rüyada olduğu gibi Tanrı’nın bir imtihanı olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden çocuğu öldürmeye razı olmuştu. Rüyasında olduğu gibi çocuğu Tanrı’nın kurtaracağını düşünmüştü.

      Gece zifiri karanlıkta demir yolunun geçtiği ormanın kenarına geldik. Çocuk avaz avaz ağlıyordu. Kocam çocuğu rayların üzerine koydu ama sonra birdenbire fikrini değiştirmiş gibi ağlayarak yeniden eline aldı. Çocuğa kıyamıyordu. Uzaktan ışıklar yanıyor trenin sesi geliyordu. Yerler titremeye başlamış, gelen korkunç sesten, trenin iyice yaklaştığını anlamıştık. Çocuğu vermek istemeyince, elinden kaptım. Götürüp demir yolunun üzerine koydum. Kocamı elinden tuttum, bana direniyordu, aniden demir yolunun kenarındaki geniş çukura beraberce yuvarlandık. Kocam ayağa kalkıp çukurdan çıkmaya çalıştı. Ama her seferinde tekrar çukura kayıp düşüyordu. Bedenini titreme sardı, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Tren korkunç bir hızla ilerliyordu. Trenin ışığı bebeğin üzerini aydınlatmaya başlamıştı, artık onu görebiliyorduk. Kocam tepeden tırnağa titremesine neden olan o manzarayı görünce, elleriyle gözlerini kapattı. Trenin çocuğu ezmesine çok az kalmıştı. Kocam, yüzünü, göğsünü tırmalıyor bir taraftan da Tanrı’ya yalvarıyordu:

      – Tanrım benim seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun. Beni affet, affet! Bu dehşeti durdur, yalvarırım sana. Durdur! Durdur!

      Kafasını soğuk kara sokmuştu. Dün rüyasında gördüğü gibi meleklerin geleceğini düşünüyordu. Tanrı’dan yardım bekledi. Bir süre sonra trenin göz kamaştıran ışığı rayı aydınlattı. O anda bebeğin yanında beyaz elbiseli bir kadın gözüktü. Kadın rayın üzerindeki bebeği eline alarak karanlıkta gelen trene doğru sol elini kaldırdı. Dur, işareti yaptı. Hızla gelen tren hızını yavaşlatarak durdu. Kadın bebeği bağrına basıp sıkıca sardı ve demir yolunun kenarına çekildi. Tren ağır ağır hareket ederek yoluna devam etti. Gördüklerimize inanamamıştık.

      – Bu benim karım, sevgili karım! Rahmetli karım! Dirilip gelmiş! Ben onu hemen tanıdım, dedi kocam.

      Yüzünde ne bir sevinç ne de ıstırap vardı. Yukarıya, demir yoluna bakıyor, çamurlaşan karın içinde çırpınıyor ayakta duramıyordu. Tren gittikten sonra ışık kayboldu ve ortalığı yine karanlık sardı. Birbirimizin elinden tutup çukurdan demir yolunun kenarına çıktık. Az önce görünen beyaz elbiseli kadın gözden kayboldu. Beş altı adım attıktan sonra kocam rayların üzerindeki çocuğu gördü ve çok sevindi.

      – Yavrum,

Скачать книгу