Tımarhane. Sultan Raev

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Tımarhane - Sultan Raev страница 7

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Tımarhane - Sultan Raev

Скачать книгу

bir dünyaya gider, sıra dışı olaylara karışırdı.

      Bu sefer ışıkla konuşmuştu.

      YEDİ KİŞİ

      Gece yarısı bitkin bir halde geldikleri büyük çölde takatleri kalmadı ve her birisi bir köşeye kendini atarak uykuya daldı. Zaman geçmişti. Güneş yavaş yavaş doğmaya başlıyor tan vaktinde ortalık aydınlanıyordu. Tais Afisnkaya’nın gözüne güneş ışığı vurdu. Tımarhanede konuştuğu ışık ve damarlarına vurulan iğne aklına gelerek aniden korktu ve gözlerini açıp etrafına bakındı. Uçsuz bucaksız bir çölün ortasındaydılar.

      – Burası neresi, diye korkuyla etrafına bakınıyordu. Tais Afinskaya’yı Cengiz Han eliyle bir işaret yaparak durdurdu ve gözleriyle İmparator’u işaret ederek:

      – Şişşt, dedi.

      – İmparator transa giriyor. Söylese ya yukarıdakiler ne diyormuş. “Hos natura modos primum dedit…” diye anlaşılmayan kelimeler çıkıyordu ağzından. Tais Afinskaya bu sözleri tekrar edip “Ben söyledim şimdi sen anladın mı?” diyerek Kozuçak’a baktı.

      – Bilmem, dedi Kozuçak.

      Konuştuğu dil ne İngilizceye ne Fransızcaya ne de İspanyolcaya benziyordu. Kleopatra düşünürken bir anda hangi dil olduğunu bulmuş gibi “Bu Latince değil mi?” diye sevinerek ayağa kalktı.

      – Vaay! dedi Tais Afinskaya, bir taraftan da işaret parmağını yukarı kaldırmış konuşmaya devam ediyordu. Evet, Latince. Bu söylediklerin Rusçaya “İnsanlar Tanrıların eliyle yaratılmıştır.” diye çevrilir.

      – Anladım, dedi Kozuçak gülerek. “Demek biz Tanrı’nın eliyle yaratılmışız, öyle mi?”

      – Eliyle değil, emri ile dedi Büyük İskender.

      Bir şeyler arıyormuş gibi bu sırada gözlerini gökyüzünden ayırmayan İmparator’a bakan Cengiz Han, gürültü yapan berikilere sessiz olmalarını söylemek için “Şişşt!” dedi.

      İmparator’un sıra dışı bir şey yaptığına hepsi ikna olmuştu. Onlar da sessizce gözlerini gökyüzünden ayırmadan dişlerinin arasında bir şeyler fısıldayan İmparator’u takip etmeye başladılar. Bunları gece yarısında kaçmaya çağıran da firar planını yapan da onlara kılavuzluk ederek belirsiz kutsal topraklara, cennetin bahçesine götüreceğini söyleyen de İmparatordu. Son zamanlarda çok yorgundu.

      Herkes sessizce İmparator’un garip durumuna hayret ediyordu. Yağlı kalçalarına vurarak, hararet bastığından eteğini sallayan Tais Afinskaya yüksek sesle bağırdı. Onun kartlaşmış sesi herkesi tiksindirdi.

      – Yılan, dedi.

      Bunu duyan Kleopatra ile Kozuçak, Tais Afinskaya’nın yanına koşarak geldiler. Koca bir saç örgüsü kadar büyük bir yılan kumun üzerinde sürünerek ilerliyordu. Yılan kumda yüzüyor gibiydi. Tais’in cırtlak bağırmasından bile korkmadı yılan. Cengiz Han, Büyük İskender ve Lir yılana korkuyla bakıyorlardı. Çöl yılanıydı bu. En küçük sesi duyar en ufak bir hareketi anlar, hayvan ya da insan fark etmez saldırırdı. Çöl yılanları çok zehirliydi.

      Oradakilerin hepsi taş kesilmiş, küçücük bir vücut refleksi bile göstermekten korkarak yerlerinde duruyorlardı.

      – Sessiz olun! Hareket etmeyin! Sadece kendiniz değil gölgeniz bile hareket etmesin. Bu beni takip eden yılan. Sonunda beni öldürecek, dedi İmparator. Korkuyordu, kendisi farkında değildi ama titriyordu.

      – Hareket etmeyin! Bu çıngıraklı yılan benim için geldi.

      Yılan yerde yavaşça sürünerek İmparator’un ayaklarının dibine kadar geldi. Ve sonra ayağından yukarıya doğru sarınarak çıkmaya başladı. Cengiz Han eline koca bir dal parçası almış tam yılana vuracakken İmparator onu eliyle durdurdu. Diğer altısı bu manzarayı dehşetle izliyordu. İmparator kafasını kaldırmış gökyüzüne bakıyor, demirden bir heykelmiş gibi en ufak bir yaşam belirtisi göstermiyordu. Parlayan gözleri gökyüzünde sanki bir nokta bulmuştu. Böyle bir çölde zehirli yılanlar çok olurdu. Yılanlar da evleri olan çöl gibi acımasız olurdu. Ayrıca intikam duyguları olan bu yaratıklardan birisine dokunmak demek geride kalan bin tanesine öç alma fırsatı vermek demekti. Bunlar nefes alan her türlü canlının izini bulur onu takip eder ve fırsatını bulduklarında son hamlelerini yaparlardı. Kervanlar, develer, atlar, katırlar, insanlar… Hepsi de bu yılanlardan nasibini almıştı.

      Buranın bir ismi vardı. Bunu İmparator biliyordu. Çoktan beri çöle “Ölüm Vadisi” denirdi. İmparatorun ayağına sımsıkı sarılan yılan biraz durduktan sonra ip gibi çözüldü. İmparator hâlâ gökyüzüne bakıyor içinden dualar ediyordu. Yılan yan taraftaki kaktüsün dibindeki deliğe girerek kayboldu. Yılan kaybolduktan sonra İmparator kökünden kesilmiş ağaç gibi yere düştü. Bütün vücudundan ter akıyor, tepeden tırnağa kadar titriyordu. Oradaki herkes İmparator’un yanına koştu.

      Bu gece İmparator rüyasında yılan görmüştü.

      Gördüğü yılan bu yılana çok benziyordu. İmparator yılan zehrinden öleceğini, bu sondan kurtuluş olmadığını anladı. O gece rüyasında yılanların yuvasının üstüne düşmüştü. Yılanlar soğuk gövdeleriyle boynuna sarılıp zehirli dişlerini ne zaman saplayacak diye bekleyerek hareketsiz yuvanın üstünde yatmış ama yılanlar onunla ilgilenmemişti bile. Tanrı’ya yılanların kendini sokması için yalvardı. Yılan zehrinden ölseydim hiç derdim olmazdı diye düşündü. Bir yılanı elleriyle tutup onun zehrini yutmak istedi. Ama yılan onu, zehrine bile layık görmedi. İşte o çıngıraklı yılan bugün gelen yılandı. İmparator “Sen beni sokmaya mı geldin?” der gibi bakmıştı ona. Ondan sonra yılan nasıl geldiyse öyle kaybolmuştu. O gece uykusundan terler içinde bağırarak uyandı. Daha önce de rüyalarında yılan görürdü. Rüyada yılan görmek, kötü haber, tehlike demekti. Rüyasında yılanın onun yanından uzaklaşarak gitmesini sonunun yaklaştığına yordu. Şimdi de aynı yılanın Ölüm Vadisi’nde yine karşısına çıkıp ayaklarına sarılması ne kadar garipti? İmparator, bunları düşünürken çok acı çekiyordu.

      – Dünyadaki her şey değişir. Sadece yüce bilgelik ve yüce aptallık hiç değişmez dedi,keçi gibi zıplayan Tais Afinskaya.

      – Bunu kim söylemiş? Updike mi? Kierkegaard mı? Churchill mi? Spinoza mı? Sartre mi? Ya da ruh hastası Nietzsche mi? Freud delisi mi? Kim söylemiş?

      – Kim söyleyebilir senden başka. Senin salak sözlerin, Lir omzuna kadar uzanan beyaz saçlarını silkerek: “Kim söylemişse söylemiş, bize ne.” diye sinirlendi.

      – Senin için ilginç değilse sus! Sensin salak! Konfiçyus söylemişti köpek, diyen Tais Afinskaya çıldırmıştı.

      – Yeter! Sus!

      – Susmam, dedi. Hışımla Lir’in saçını ince elleriyle sıkıca kavrayıp çekmeye başladı. Asalak! Mikrop! Köpek!

      – Çek ellerini! Bırak diyorum! Canı yanan Lir, öfkeli Tais Afinskaya’dan kendini kurtarmaya çalışıyordu.

      – Bırak

Скачать книгу