Kara Özek. Nurcan Kuantayulı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kara Özek - Nurcan Kuantayulı страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kara Özek - Nurcan Kuantayulı

Скачать книгу

süreci tamamlanmış görünüyordu. Hiddetle konuştu:

      “– Sen, dünkü gibi bölük pörçük sözlerle karşı çıkmayı bırak! Neden yaptığını üzerine almıyor diye başkan bile sana sinirleniyor. O yüzden işi uzatmadan ellerine yaptığını…”

      Sözüne ara verdi, içtiği sigarasını küllükte ezdi, son dumanı tüterken üzerine tükürüp söndürdü. Konuşmasına devam etti:

      “– Ellerinde yaptığını şu kalın boynunla kaldır artık. Seni kendi yerime koyup söylemekteyim. Bizim bölümde suç arama grubu var. Eğer sivil polisi dövdüğünü itiraf etmezsen “adam öldürdü” der, üzerine cinayet suçunu atarız.”

      Derin bir nefes alıp konuşmasına devam etti:

      “– İşte bundan hiçbir şekilde kurtulamazsın. Subay olarak yemin ediyorum. Bu suçun önemli bir şey değil. En çok üç sene hapis yatar çıkarsın veya sadece bir sene yersin. Bana güven. Bana kolay mı geliyor sanıyorsun bunlar? Şu olayların tamamı?”

      Ardından parmağı ile yukarıyı gösterdi:

      “– Sizlerle uğraşan biz değil, onlar.”

      “Onlar”ın anlamı hükumettekilerdi.

      “– Düşünsene, çocuk değilsin artık, dedi sonra. Hükumete karşı çıkarsan hangi hükumet affedecek ki seni? Kimse affetmez. Sizler tarihteki Dekabristler gibi oldunuz. Ha ha ha! Sizler yerel Hükumete sokaklara dökülüp şiddet uygulayarak karşı çıktınız. Sovyet Hükumetini yok etmek istiyorsunuz. Bizi, yani, başka ulusları kovmak istiyorsunuz. Öyle değil mi? Hiç boş yere başını sallama. Hepinizin fikriniz bu! Elinizden gelse kafamızı kesmeye hazırsınız. Neyse, neticede meydana çıkıp miting düzenlemeniz, eylemleriniz, Hükumete karşı yaptığı konuşmalarınız siyasete giriyor. Bu suçlarla ilgili açılan davalar kolay kolay kapatılmaz. Bunu hatırında tut! O yüzden sen bu suçla kurtulduğuna sevin.”

      Burnunu kaşıyıp konuşmasını sürdürdü:

      “– Tutanakları imzalayıp karşı çıkmazsan yasal olarak kolaylık sağlarız. Hapiste sadece bir sene yatarsın. Belki de şartlı tahliye olur, mahkeme salonunda özgürlüğüne kavuşursun. Durum bundan ibaret. Artık okulu da farklı konuşuruz seninle. Okuluna mı devam edersin, başka yere mi, kendin bilirsin. Hayat senin hayatın. Aksi halde seninle çok farklı konuşmak zorunda kalacağız.”

      O mavi gözlü subay bıyıklarını ısırarak pek çok öneride bulundu. Soruşturma sırasında ilk kez bu kadar samimi konuşmuştu.

      Haknazar konuşmanın kimi sözlerini duydu, kimi sözlerini de duyamadı. Çünkü aklı başka yerdeydi. Hem kendisine bağırılıp hakaret edilmiş hem de çok kötü bir şekilde dayaklar yemişti. Yarım yamalak uykuyla, azıcık yemekle geçirdiği beş-altı günden sonra bayağı sersemlemişti.

* * *

      Subay iki genci içeri getirdi. Duvara dayalı bankı gösterip konuştu:

      “– Oturun, gençler!”

      Ardından da Haknazar’ı oturttu. Hemen bir açıklama yaptı:

      “– Şimdi şahitler gelip üçünüzün içerisinden suçluyu bulacak. Kimse konuşmasın.”

      Sonra da sorgulama odasına orta yaşlı tombul kadını getirdi.

      Şahidin ifadesini almaya başladı:

      “– Vatandaş şahit! Şu oturan üç kişinin içerisinden 18 Aralık’ta Brejnev Meydanında olan olaya katılan, sadece katılan değil, Zyavingtsev’i, yani sivil polisi döven, yere vurup kolunu kıran suçluyu bulun. Bunların içerisinde yoksa onu da söyleyin. Haydi!”

      Ama yanlış bir şey söylemiş gibi durakladı. Ardından hemen açıklama yaptı:

      “– Bir dakika, bekleyin, bekleyin! Yalan şahitlik yapan vatandaş yasalara göre suç işlemiş olur. Bunu biliyorsunuz değil mi? O zaman şurayı imzalayın. İşte! Oldu. Şimdi şunlara bakın. Hangisini meydanda gördünüz?”

      Orta yaşlı tombul kadın subayın gösterdiği gençlere baktı. Hemen sağ tarafta, pencereye yakın yerde oturan Haknazar’ı parmağıyla gösterdi:

      “– İşte, bu genci… Gördüm.”

      “– Hangi gün gördünüz,” diye sordu subay.

      Şahit bir an tereddüt etti:

      “– Hangi gün mü gördüm?”

      Sonra mendiliyle gözlerini silmeye başladı:

      “– Tam hatırlamıyorum.”

      “– Neyse, dedi sorgucu subay.

      Şahit kadınla Haknazar’ın ortasında durmuş, ayaklarını aralamış, Haknazar’a bakıyordu:

      “– Şimdi… Siz bu gencin koluna kırmızı kumaş bağlayan sivil polisinin kolunu kırdığını itiraf ediyor musunuz?”

      Kadın yorgunluktan, halsizlikten, dayaktan perişan olan Haknazar’ı görünce gözlerini başka tarafa çevirdi. Çaresizce konuştu:

      “– Evet. İtiraf ediyorum.”

      “– Harika! Haydi, artık burayı imzalayın burayı!”

      Ne olursa olsun subay işinin uzmanıydı. Kadından sonra kıvırcık saçlı, otuz yaşlarında bir şahidi daha getirdi. O da işaret parmağıyla Haknazar’ı gösterip suçu onun işlediğini itiraf edince galiba çok rahatladı ki keyifle ellerini durmadan ovuşturup tutanağı doldurmaya başladı.

      İşin nereye gittiğini anlayan Haknazar en son çareye başvurdu:

      “-Vatandaş Sorgulayıcı, Bu şahitler ne derlerse desinler. O gün yanımda arkadaşlarım vardı. Onlar olayın tamamını gördüler. Onlara hadisenin nasıl olduğunu sorabilirsiniz.”

      Tutanağı doldurmakta olan subay hemen başını kaldırdı. Sinirli bir gülüşle konuştu:

      “– Sen, Şıgayev! Meydana yalnız gittim demiştin. Hatırladın mı? Tutanağa öyle yazılmıştı. Artık ne desen de kıymeti yoktur.”

      “– Ne olursa olsun. Ben Mahkemede kendi şahitlerimi çağırırım,” dedi Haknazar.

      Subay elindeki dolma kalemi masanın üzerine koydu:

      “– Tamam, dedi. Al tutanak kâğıdını. O gün olanları yeniden yaz. Şahitlerinin isimlerini de ilave et!”

* * *

      İki gün sonra Haknazar’ı tekrar çağırdılar. Sorgucu subay son ümidine sımsıkı sarılan gencin önüne beş-altı mektubu attı:

      “-Haydi! Oku şunları!”

      Haknazar hepsini bir solukta okudu. Çok şaşırdı, iyice sinirlendi. Ardından büyük bir hayal kırıklığı yaşadı. Kalbi sıkıştı. Hiçbir yere sığamadı. Hemen hayata

Скачать книгу