Suç Koridoru. Metin Yıldırım

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Suç Koridoru - Metin Yıldırım страница 4

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Suç Koridoru - Metin Yıldırım

Скачать книгу

be Kikos! Ne yapayım can boğazdan çıkar derler ya, yiyorum işte. Midem o kadar büyümüş ki ne yesem doymuyor, ben ne yapayım?

      –Tamam, Horen Usta, fazla yediğini kabul ediyorsan sorun yok.

      İkisi de güldüler. Horen, uflaya uflaya dükkanın kapısını açtı. Kapının iç ağzına akşamdan yığdığı plastik kova, kürek, vs. şeyleri kapının önüne ustalıkla dizdi. Yolu kapatmaması için dükkanın camının önünde elli cm’lik bir yerde dizdiği plastikleri yukarı doğru sıralarken Kikos onu seyrediyordu.

      Horen’in pencere önündeki çalışması bitince alnındaki terler daha da fazlalaşmıştı. İçeri geçip elindeki küçük testi ile dışarı çıktı. Bir yandan elini yıkıyor, diğer yandan suyun etrafa dağılması için dükkanın önünde geziniyordu. Islak elini yüzüne, boynuna gezdirip terini sildi. Cebinden çıkardığı küçük mendili ile kurulandı. Derin bir “offf” çekti. Kikos’a baktı. Dükkanın kapısına dayanmış ağzında bir sigara tutan Kikos gülümsüyordu.

      –Ne oldu Horen Usta?

      –Ne olsun Kikos? Yoruldum, yaşlandım.

      –Yok yok, iyisin! Ne yaşlanması?

      –Kikos, görmüyor musun, dükkana zor geliyorum? Geldiğime göre bari bir şey kazansam. Gün boyu birkaç Dramı’lık eşya satıyorum. Bazı günler hiç siftah etmeden eve gidiyorum.

      –Senin durumun yine iyi Horen Usta, ya ben ne yapayım? Ayakkabısını tamir ettirecek birini beklemekten ben de bıktım artık. Bir de evdeki kadının dırdırı çekilmiyor.

      –Hahaha, senin derdin anlaşıldı. Hangi kadın konuşmuyor ki?

      –Benim ki hiç susmuyor…

      Gülüştüler. Kikos dükkanın içinden gelen çay kokusunu içine çekerek:

      –Horen Usta, çay hazır, bardağını al da gel, bir çay dökeyim.

      Horen Usta’nın tombul yüzü biraz yayıldı. Dükkana girip içeriden çay bardağını alarak Kikos’un dükkanına girdi. İçerideki yapıştırıcı kokusu tam kaybolmamıştı. Bardağını Kikos’a doğru uzatırken kaşıyla çaydanlığı işaret etti:

      –Türk çayı mı?

      Kikos’un kaşları çatıldı. Bu adam her defasında kendisiyle alay ediyordu. Yalan söyleme şansı da yoktu. Çünkü bütün çayların ana vatanını, özelliğini kaç dakikada demlendiğini bile biliyordu. İçinden: “Pezeveng, her defasında bana bu soruyu sormazsa çatlar!” diye düşündü.

      Sert bir sesle:

      –Sen çayını iç, usta!

      –Yahu seni anlamıyorum Kikos! Hem param yok diyorsun hem Türkler aleyhine yapılan her gösteriye koşarak gidiyorsun!

      –Oraya gitmek gerek usta! Sen gitme, ben gitmeyeyim, peki kim gidecek?

      –Valla Kikos, bu iş kabak tadı vermeye başladı. Anıtta toplanarak saatlerce bağırıp çağırıp, küfürler savuruyoruz. Bütün bunlar kimin umrunda? Elimize ne geçiyor? Birkaç TV çekim yapıyor, sonra herkes kendi işine bakıyor. Bize ekmek lazım. Türkleri en az senin kadar sevmiyorum ama bir yerde bırakmamız lazım.

      –Horen Usta, bazen senin Ermeni olduğundan bile şüphe ediyorum!

      –O neden?

      –Konuşmalarını duyan seni Türk sanacak!

      –Ne alakası var? Yüz yıl önce olan olayları her yıl, her yıl tekrar ede ede benim psikolojim bozuldu. Ben bıktım artık. Hem bizimkilerin hiç mi suçu yoktu? Sen gençsin, bilmezsin! Biz de epeyce Türk öldürdük. Yani intikamımız o zaman alınmıştı. Bulduğumuz çocuk, kadın, yaşlı herkesi öldürdük. Onlar da aynı şeyi yaptılar.

      Evet, ben Türklere kızıyorum ama bizi satan Ruslara, Fransızlara, İngilizlere daha çok kızıyorum. Hiç birisi bize verdikleri sözü tutmadılar. Bizi kullandılar. Ölen Ermeniler oldu, buralara Ruslar sahip oldu. Yani biz öldük, Ruslar toprak kazandı. Güya bağımsız bir devlet kurduk ama 70 yıl Ruslar bizi yönetti. Öyleyse bizim dedelerimiz neden öldüler? Bizi Osmanlılar yönetirken hepimiz çok rahat yaşıyorduk. Ticaret ve sanat bizim elimizdeydi. Sonra ne oldu? Adımız bağımsız devlet oldu ama Ruslar bizi yönetti; ancak cebimizde beş Dramı paramız yok. Açlıktan nefesimiz kokuyor. Ne anladım ben bu bağımsız devletten.

      Bak Kikos, bir devlet vatandaşının karnını doyuramıyorsa, güvenliğini sağlayamıyorsa o devlet bağımsız değildir. Şimdi söyle bana biz bağımsız bir devlet miyiz?

      Kikos’un yüzü kıpkırmızı olmuştu. Horen’in ailesini tanıyordu. Yoksa gerçekten de onun bir Türk dönmesi olduğuna inanacaktı. Sinirleri zıplamıştı. Kendisi her toplantıya katılırken bu adam hiçbir toplantıya gitmezdi. Üstelik kendisiyle alay ediyordu.

      Bir an hiddetini yenemedi ve Horen’e bağırmak istedi; ama sonra vaz geçti. İçinden: “Bunlar hepsi satılmış! Belki de anasını bir Türk s....miş,” diye düşündü. Bu Horen’in çevresi çoktu. Kendisine gelen müşterilerin çoğu Horen Usta’yı tanıyor ve seviyordu. Bu nedenle ona kaba davranmak istemezdi.

      En iyisi konuyu değiştirmekti. Sinirlerine hakim olmak için derin nefes alıp:

      –Horen Usta bir çay daha koyayım mı?

      Bunları derken sinirden eli ayağı titriyordu. Zoraki gülümseyerek devam etti:

      –Sen de çayın kaynağını sorma! Çin’den gelen de var, Türkiye’den gelen de…

      Horen Usta bugün neşeliydi. Kikos’un zayıf noktasını biliyordu ve bununla dalga geçmekten zevk alıyordu. Sinsi sinsi devam etti:

      –Tamam sen çayı doldur! Kaynağını ben de biliyorum, sen de… Kızmana gerek yok, sormayacağım.

      Her ikisi de zoraki gülümsediler.

      Kikos başını salladı. İçinden: “Bu şerefsiz, Türk dölü sabah sabah moralimi bozdu!” diye mırıldanarak önlüğünü üstüne giydi.

      Horen Usta önlüğünü giyen Kikos’u yalnız bırakması gerektiğini anlayarak:

      –Çay için teşekkür ederim. Birazdan benim dükkanda çay içelim. Ancak peşin söyleyeyim, benimki halis Türk çayıdır!

      Sinsi sinsi gülerek Kikos’a göndermede bulunup kendi dükkanına doğru yürüdü. Kikos sinirinden kudurmuştu. Önlüğünün düğmelerini iliklerken: “Hepinizin anasını Türkler becermiş! Hepiniz Türk dölüsünüz. Alçak namussuzlar!” diye söylendi.

      O sinirle zımparalı freze masasına oturdu. Birkaç gün önce tamir için bırakılan ayakkabıyı eline aldı:

      Ayakkabının altı delinmiş, yan tarafı ise açılmıştı.

      Önce yan taraflarını zımparalayıp Çin malı yapıştırıcıyı sürdü. Eskiden saatlerce kurumaya bıraktığı yapıştırıcılar, şimdi birkaç dakika içinde kuruyordu.

Скачать книгу