Suç Koridoru. Metin Yıldırım

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Suç Koridoru - Metin Yıldırım страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Suç Koridoru - Metin Yıldırım

Скачать книгу

yapıştırıcıyı sürdü. Kurumasını beklerken ayakkabıya dikkatlice baktı.

      Her tarafı buruş buruş olmuş bu ayakkabının ömrü dolmuştu ama Ermenistan’daki ekonomik bunalım öyle bir hal almıştı ki, bazen yırtılan yamaya da yeni bir yama atıyordu. Derin bir iç geçirip, başını salladı.

      Sabah olduğu için yapıştırıcı kokusu dükkandan çıkmamıştı. Tamir ettiği ayakkabıyı bir köşeye koyup dışarı çıktı. Küçük dükkanının sağ tarafında Horen Usta’nın nalburu sağ tarafında ise manifaturacı Vanik vardı.

      Kapının önüne çıkınca Vanik bir müşterisini yolcu ediyordu. Vanik, düşünce olarak kendisine daha yakındı. O da Türkleri sevmezdi. Hele son zamanlarda Türkiye’den gelen çeşitli tekstil ürünlerinin ucuz olması nedeniyle dükkanda iş yapamaz hale gelmişti. Artık kimse elbiselik kumaş almıyordu. Çünkü dikiş parasından daha ucuz satılan hazır giyim Vanik’in defterini dürmüştü.

      Bir ara o da hazır giyim satmayı düşünmüştü ama ilerleyen yaşı nedeniyle gençlerin tercihini tahmin etmekte zorlanıyordu. Üstelik kaçak yollarla Türkiye’ye gidenlerin getirdikleri bavul dolusu giyim çeşidi karşısında kafası karışıyordu. Ne satacaktı? Bayan giysi her zaman cazipti ama hergün değişen modayı takip etmesi zordu. Üstelik dükkanı da çok işlek bir yerde değildi.

      Aldığı malların elinde kalması ihtimali vardı. Uzun uzun araştırmaların sonunda yine babadan kalma manifatura işini devam ettirmeğe karar vermişti. Müşterileri ise genelde kendi yaşındaki bayanlardı. Yatak çarşafı, ucuz perdelik, bez dokumalar gibi ev tekstili satıyordu.

      Son zamanlarada örgü ipliği de satmaya başlamıştı. Zaten cebine giren üç beş kuruşu da bu örgü ipliğinden kazanıyordu. Yüzünde her zaman bir mutsuzluk vardı. Onu gören herkese kendi mutsuzluğundan mutlaka biraz pay verirdi.

      Kikos’u görünce zoraki gülümsedi:

      –Nasılsın Kikos? Dün yoktun. Törenlere mi katıldın?

      –Evet! Bir de seni ve Horen Usta’yı orada görürsem herhalde sevinçten ölürüm.

      –Biz seni seviyoruz Kikos, ölmeni istemediğimiz için gelmiyoruz.

      Bu söze ikisi de güldü.

      Kikos:

      –Vanik Abi, gerçekten siz neden hiç katılmıyorsunuz törenlere?

      –O ne demek Kikos? Elbette biz de katılıyoruz. Anıtta çiçek koyup haç çıkarıyoruz. Ancak senin gibi saatlerce orada kalmıyoruz.

      –Yani aceleyle dua edip kaçıyorsunuz!

      –Hayat devam ediyor Kikos! Tüm gün orada kalamayız. Bizim yaşımız da bunun için uygun değil. Hem siz kalıyorsunuz da ne yapıyorsunuz? Türk ve Azerbaycan bayraklarını yakmaktan başka işiniz yok mu?

      –Öyle deme! Düşmanın kimler olduğunu çocuklarımıza tanıtmamız gerek. Biraz gevşetirsek birkaç yıl içinde bu olayı herkes unutur.

      –Kimsenin unutacağı yok. Ayrıca genç neslin bu olayları taktığı yok. Herkes kendi aleminde.

      –Onların Ermeni olduklarından şüpheliyim. İyi bir Ermeni bu olayı her fırsatta anmalıdır. Dedelerimize yapılanları unutmamalıyız.

      –Haklısın Kikos ama kime anlatacağız? Herkes bizi aldatıyor. Bütün devletler 24 Nisan’da bizim gönlümüzü almak için süslü laflar söylüyorlar. Sonra ne oluyor? Hiçbir şey!

      Asık suratı biraz daha asılmıştı. Eliyle dükkandaki tezgahları göstererek devam etti:

      –Bu tezgahlar bir zamanlar tıka basa doluydu. Şimdi günlük ekmeğimi çıkaramıyorum. Bu düşmanlık bize zarar veriyor. Türk malları bir şekilde bize geliyor hem de pahalı olarak. Oysa serbest olursa belki bende bazı şeyler getireceğim. Şimdi ise bu belirsizlik beni delirtiyor. Genç kızlarımızın çoğu o düşman dediklerimizin evinde hizmetçi olarak çalışıyor. Açıkcası bu düşmanlıktan bıktım artık.

      Duydukları Kikos’un canını sıkmıştı. Tam o anda Vanik başıyla ileriyi işaret ederek:

      –Senin ki geliyor! Türkleri boş ver, sen bundan nasıl kurtulacaksın, onu düşün!

      Vanik gülmeye başlamıştı. Kikos geriye dönüp bakınca topal Aşhen’i gördü. Ayağını sürükleye sürükleye dükkana doğru geliyordu. Kikos panikledi:

      –İşte şimdi yandım. Daha sabah siftah etmeden bununla uğraşmak bir azaptır. Para vermediği gibi bir de utanmadan çay istiyor. Vanik Abi, bunu bana neden yaptın? Daha güzel bir haber veremez miydin?

      –Al sana Türklerden daha iyi müşteri. Eh sana kolay gelsin. Ben içeri gireyim! Onun akşamdan kalma sarhoş haline katlanamam.

      Kikos, bu sabah yaşadığı can sıkıcı olaylara bir yenisi daha eklendiği için iyice üzülmüştü. Biraz daha dikkatli bakınca Aşhen’in sallanarak yürüdüğünü fark etti. Evet, bir ayağı topaldı ama her zaman sallanmadan yürürdü. Bu gerçekten de sarhoştu.

      Söylenerek içeri girdi. Çayın altını söndürüp üstüne bir bez attı. Pencere kenarında müşterilerin oturması için koyduğu eski koltuğun üstüne lastik atıklarını yığdı. İçinden “Umarım çabuk defolup, gider!” dedi. Tamir için bırakılan bir ayakkabıyı eline alıp zımparalamaya başladı.

      Aşhen’ın sürüklediği ayağından çıkan sesler Kikos’un kafasına balyoz gibi iniyordu. Geçen her saniye onun sinirlerini germeye başladı. Nihayet Aşhen kapıda göründü. Kapının eşiğinde durup, Kikos’a baktı. Kan çanağına dönmüş gözleri ile süzdüğü Kikos’un tavırları hoşuna gitmedi.

      –Günaydın Kikos!

      –Günaydın Aşhen.

      –Ne oldu? Suratından düşen bin parça?

      –Yok bir şey!

      Aşhen, Kikos’a bedava bir şey yaptıramayacağını anlamıştı. Kikos çok ciddi duruyordu. Ayağındaki ayakkabının burnuna baktı. Sakat olan ayağındaki bu ayakkabı tamir edilmezse daha fazla dayanmazdı. İstemeye istemeye elini cebine atıp bozuk paraları şıklattı. Para sesini duyan Kikos biraz rahatladı ama bu ciddi tavrını bırakırsa Aşhen’den beş para alamazdı. Onun için kafasını hiç kaldırmadan elindeki işi yapmaya devam etti.

      Aşhen:

      –Kikos, bu ayakkabının burnu açılmaya başladı. Acele bir yere gitmem gerek. Bunu hallet!

      –Aşhen elimdeki bu işi bitirmem gerek. Dükkan iki gündür kapalı zaten. Daha siftahta yapmadım. Bunu bitireyim hemen hallederim.

      İçinden “Elime düştün, para almadan asla yapmam!” diyerek gülmeye başladı. Aşhen, çaresizce elini cebine soktu. Birkaç bozukluğu Kikos’a doğru uzatarak:

      –Al sana siftah! Beni hemen gönder!

      Kikos elindeki bozukluğa bakıp başını salladı.

Скачать книгу