60'lardan Günümüze Azerbaycan Hikâyesi. Анонимный автор

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу 60'lardan Günümüze Azerbaycan Hikâyesi - Анонимный автор страница 7

Жанр:
Серия:
Издательство:
60'lardan Günümüze Azerbaycan Hikâyesi - Анонимный автор

Скачать книгу

göre eski zamanlarda bu yerlerde zalim bir hükümdar yaşardı. Günlerden bir gün ecel kapısına dayandı ve hükümdar öldü. Ülkenin yaşlı kadınları, aksakalları ve adlı sanlı yiğitleri bir yere toplandılar: “Onun oğlundan bize hükümdar olmaz. Ne bir işte adını öne çıkartabildiğini, ne kılıç tutan elinin bir vuruşunu gördük, aklının da şahiti olmadık” dediler.

      Toplanan adamlar aynı sözü söyleyerek fikir birliğine vardı. Aklı ile ad kazanmış “Kuşlu” adlı bir genci kendilerine han seçtiler. Ölen hanın oğlu Kuzey’e de kıymadılar. Ona şöyle dediler:

      –Kuşlu Han’ın yanında kal. Ya onun yiğitliğini örnek alırsın ya da aklından istifade edersin. Yiğit olursan komutanımız, olgunluk sahibi olursan vezirimiz olursun.

      Aylar, yıllar geçti. Kuzey, kinini kalbinin derinliklerinde gizledi. Hiç kimseye bir şey söylemedi ama onun gözü Kuşlu Han’ı çekemiyordu.

      Kısa süre sonra Kuşlu Han’ın kızı oldu. Ülkenin aksakalı Kızılkaya onun adını Kızbike koydu. “Adını ben verdim, ömrünü, kemalini, yüz güzelliğini ateş versin!” dedi. Bu günlerde Kuzey’in de bir oğlu oldu. Ayazlı, soğuk bir kış gününde doğduğu için adını Ayaz koydular.

      Çocuklar sanki her gün değil, her saat büyüyorlardı. Masalda zaman çabuk geçer. Onlar büyüyerek okul çağına geldiler. Kızılkaya’nın yanında derse başladılar. Gençlik çağına geldiklerinde ise her ikisine de ünlü serdarlar tarafından talimler verildi. Artık onların günleri, ülkenin diğer gençleri gibi avda ve eğitimlerde geçiyordu. Onlar sefere çıkıyor, avlanıyorlardı. Her ikisinin de kalbi çocukluk yıllarından beri birbiri için çarpıyordu.

      Günlerden bir gün Kuşlu Han hastalandı. Onun hastalığından istifade eden Kuzey’in eski kini başkaldırdı. Ordu ve akrabasını yanına çağırıp kendisiyle aynı fikirde olanları etrafına topladı. Kuşlu Han’ı yıkıp hâkimiyeti ele geçirmek istedi. Ayaz, başlangıçta babasının bu fikrini onaylamadı. Ama Kuzey bütün olup bitenleri ona anlattı: “Bu yerlerin yasal vârisi biziz oğul! Kuşlu Han bizim hakkımızı elimizden aldı” diyerek delikanlının aklını çeldi. Ayaz da babasına uydu. Eğer ülkedeki hâkimiyetlerini geri alabilirlerse Kızbike’ye daha kolay kavuşacağını düşünüyordu.

      Hıyanet haberini duyan Kızılkaya’nın teklifi ile aksakal, karasakal1 ve yaşlı kadınlar bir yere toplandılar ve “Çık ülkemizden git Kuzey. Senden bize hükümdar olmaz.” dediler. Kuzey ailesini de alıp bu yeri terk etti.

      Ayrılık yılları başladı. Kızbike’ye öyle gelirdi ki Ayaz babasının dediğini demez, ona ihanet etmezdi. Başka bir yere gitmesi de babasına boyun eğmesi de mecburiyettendir. Kızbike’nin gönlü bin yerden yaralanmıştı. Ayrılık Kızbike’yi kavururdu.

      Kuşlu Han iyileşerek hastalıktan kurtuldu. O zamanlar bir kural vardı. Ülkenin en güzel kızı, yaşı bulûğa erdiğinde birkaç yıl ateşgâha gelmeli, kutsal ateşe hizmet etmeliydi. O, kutsal ateşe hizmet ettiğinde kendisi de kutsal olurdu. Ülkenin oğul ve kızları, ana babalar, gelinler gelip ona tapınıp, hastalar ondan şifa; çocuğu olmayanlar evlat, arzusuna erişemeyenler sevdiklerine kavuşmayı diliyorlardı. Kızın ateşli elbisesi, ateşin kutsal alevleri gibi kırmızı ve mavi renge çalıyordu. Gönlü yansa da o, kutsal ateşten ayrılmadan ülkesinin, milletinin geleceği için saadet arzuluyordu. Kız bu hizmetlerinin karşılığında ülkenin en yiğit, cengâver erkeğine gidebilirdi. Böyle bir saadet Kuşlu Han’ın kızı Kızbike’ye nasip olmuştu.

      Ülkemizin büyükleri “düşmandan dost olmaz” demişler. Şimdi Kuzey yabancı ülkeleri arkasına alarak komşuları toplayıp, kendi yurdunun üzerine gaspçı gibi geliyordu. Ayaz da kendi sevdiğine kavuşmak için can atıyor ve sevdiğine kavuşamama sebebini de sadece Kuşlu Han’da görüyordu. Sınır boyunda bekleyen nöbetçiler, muhafızlar koşarak gelip durumu Kuşlu Han’a haber verdiler. Yaşlanmaya başlayan Kuşlu Han, ülkenin cengâver yiğitlerini etrafına topladı. Sadağına oklarını yığdı, kılıcını biledi, zırhlı kıyafetini giydi, Köhlen2 atına binerek yirmi yıl önceki cengâverlik meydanına çıktı.

      Birkaç gün serhat boyunca kanlı çarpışmalar oldu. Bir gün Kuşlu Han yüzünü düşmandan tarafa dönüp seslendi:

      –Ey Kuzey. Boşuna ordumuzu kırdırdık. Eğer yiğitsen gel, bire bir vuruşalım. İstediğin yiğidini de al. Sen beni devirirsen kılıcının altından geçip hâkimiyetini kabul ederim. Ben seni yıkarsam ebediyen çek git. İhanet ettiğin bu toprakta yerin yoktur.

      Lakin Kuzey, bu çarpışmaya kendisi gelmedi, oğlu Ayaz’ı gönderdi. Ayaz, Kuşlu Han’dan genç ve iyi talim görmüş bir cengâver idi. Kalbini aşk ateşi yakıyordu. Kuşlu Han ile karşılaştığında namert atasından öğrendiği namert hilesine başvurdu.

      –Kahraman- dedi -Sen nasıl bir yiğitsin ki atının göğüslüklerini bağlamadan savaş meydanına gelmişsin?

      Kuşlu Han eğilip atının göğüslüklerine bakmak istedi. Ayaz hıyanet ederek buna fırsat vermedi ve hemen onun boynunu vurdu. Kuşlu Han’ın ordusunun içerisinden acı bir feryat koptu. Düşman cephesi ise sevinç içerisinde bayram ediyordu. Şimdi onlar, yiğit komutanlarından mahrum olan düşman ordusunun hemen mağlup olacağından emindiler.

      Sabah oldu. Ordular yeniden karşı karşıya saf tuttular. Ama o vakit meydana semend renkli bir ata binmiş, mavi alev renginden kıyafet giymiş, yüzü mavi peçeli bir yiğit geldi. Düşmanın sağından girip solundan çıktı. Solundan girip sağından çıktı. Önüne geçene aman vermedi. Sadece Ayaz’ı kılıçtan geçirmedi. İşini bitirip bir anda gözden kayboldu.

      Düşman bu duruma şaşıp kalmıştı. Kuşlu Han’ın pehlivanları yerinde donup kalmıştı. Hanın oğlu yoktu. Peki, bu yiğit kimdi?

      Aynı gün savaş meydanından döndüğü gibi Kızbike ibadethaneye geldi. Kızılkaya’ya, mabetlere, aksakal-kara sakallara, yaşlı kadınlara, cengâverlere yüzünü çevirip dedi:

      –Düşmanın ordusu çoktur. Onlar yurdumuzu talan etmek, ana bacılarımızı kırıp geçmek istiyorlar. Sağlam bir kule yapalım, Muhterem Kızılkaya! Emredin mabedin yanındaki yüksek tepenin üstüne bir taş getirilsin. Alınamaz kuleyi buraya inşa etmeliyiz. Hem su yakında hem de düşman gözümüzün önünde olur. Mevkisi güzeldir, her taraf görünür.

      Kızılkaya ve mimarlar yurdun her tarafına yayıldılar. Yediden yetmişe herkes eline bir taş alıp ateşgâhın yanındaki tepenin üstüne götürdü. Mimarlar işe başladı, yerin derinliklerinden gelen ateşli nefesi, yapılan kulenin özel borularla tepesine kadar kaldırdılar. Kutsal ateş burada ebediyen yanmaya ve düşmanın başına od saçmaya başladı.

      Bu arada bu cengâver, harp meydanına her gün başka bir kıyafetle gelip düşman ordusuna taarruz eder, Ayaz’a dokunmadan döner, kaybolurdu.

      Kızılkaya düşünüyordu. “Ben biliyorum, bu sensin ey ülkenin yenilmez güzeli. Bu sensin! Yoksa hiçbir cengâver Ayaz’a aman vermezdi. Kalbin ne kötü yaralanmış kızım, ne kötü yaralanmış?”

      Ayaz da hayret içerisindeydi. Kısa bir sürede onun ordusuna taarruz eden bu cengâver kimdi? Onun meşhur pehlivanlarını

Скачать книгу


<p>1</p>

Henüz yaşlanmamış olanlar kastediliyor.

<p>2</p>

1.Arap atı cinsi 2.İyi beslenmiş at anlamında da kulanımı vardır.