60'lardan Günümüze Azerbaycan Hikâyesi. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу 60'lardan Günümüze Azerbaycan Hikâyesi - Анонимный автор страница 9
1930 yılında okula başlayan Azize Caferzâde, ilk eğitimini Bakü’deki 38 numaralı okulda aldıktan sonra iki yıl Tiyatro Meslek Yüksekokulu’nda, sonra iki yıllık Muallimler Enstitüsü’nde okumuştur. II. Dünya Savaşı devam ederken, 1942-1945 yılları arasında zor şartlarda Azerbaycan’ın Aksu ilinin Çaparlı köyünde öğretmenlik yapmış olan Caferzâde, başarısı ve çalışkanlığı ile takdir edilerek okul müdürü vazifesine getirilmiştir. Azize Cafzerzade, Bakü Devlet Üniversitesi’nin (O zamanki adıyla Azerbaycan Devlet Üniversitesi) Filoloji Fakültesini kazanarak burada Bahtiyar Vahabzade, Gülhüseyin Hüseynoğlu, Feride Elyarbeyli, Rehim Nağıyev gibi sonradan meşhur olacak birçok şahsiyetle birlikte eğitim almıştır. 1947 yılında üniversiteyi bitirdiğinde araştırma görevlisi olarak üniversiteye alınması arzu edilmişse de bu mümkün olmamıştır. 1957-1974 yılları arasında Azerbaycan Bilimler Akademisi Elyazmaları Enstitüsü’nde Baş İlmi İşçi ve Şube Müdürü vazifelerinde çalışan Azize Caferzâde, 1950 yılında “XIX. Asırda Azerbaycan Edebiyatında Maarifçi Ziyalı Suretleri” adlı çalışması ile doktora; 1970 yılında ise “XIX. Asır Azerbaycan Poeziyasında (Şiirinde) Halk Şiiri Üslubu” konulu doçentlik tezini savunmuştur.1974 yılından itibaren profesör payesi alan yazar, son nefesine kadar ilmî ve edebî faaliyetine devam etmiş, 4 Eylül 2003 tarihinde vefat etmiştir (Bayram, 2013, s. 21-25).
Azize Caferzâde’nin oldukça faal çalışma hayatında akademisyen kimliği ağır basar. Uzun yıllar Bakü Devlet Üniversitesi Filoloji Fakültesi Azerbaycan Edebiyatı Tarihi ve Folklor Bölümünde dersler veren Caferzâde’nin hocalığından çok daha öne çıkan yönü ise önceleri hikâyeleri daha sonrasında ise tarihî ve biyografik romanları ile belirginleşen “yazar” tarafıdır. “Natevan Hakkında Hikâyeler”, “Âlemde Sesim Var Benim”, “Vatana Dön”, “Yâd et Beni”, “Bakü-1501”, “Celaliyye”, ”Sabir”, “İlden İle”, “Bir Sesin Faciası”, “Zerrintaç-Tahire”, “Işığa Doğru”, “Bela”, “Rübabe-Sultanım”, “Hazarın Göz Yaşları” vb. romanlarında Azerbaycan’ın fethini, Stalin döneminde bir kısım Azerbaycanlı’nın İran’a sürgün edilmesini, Azerbaycan’ın edebî muhitlerini, Natevan, Seyid Azim Şirvani, Şah İsmail gibi önemli şahsiyetleri devrin bütün canlılığıyla ortaya koymuştur. Dolayısıyla Caferzâde’nin gazeteci, öğretmen, çevirmen vb. vasıfları yanında yazar kimliği ve romanları oldukça dikkat çekmiştir. Onun edebî ürünlerindeki karakteristik yönü ise folklorşünaslık tarafından beslenmesi, Azerbaycan tarihinin önemli olay ve şahsiyetlerini edebiyat zeminine başarıyla taşıması ve zengin Azerbaycan folkloruna olan hâkimiyetidir. “Fatma Hanım Kemine”, “Gönül Çırpıntıları”, “Azerbaycan’ın Âşık ve Şair Kadınları”, “Şirvanın Üç Şairi”, “Mücrim Kerim Vardani Sünbülistan”, “Abdulla Padarlı Seçilmiş Eserleri”, “Her Budaktan bir Yaprak” gibi çalışmaları ile folklorik malzeme üzerinde doğrudan akademik çalışmaları olduğu gibi (Fәrәcov, E.T. 04.03.2020) klasik hikâye ve romanlarına sirayet eden halkbilim unsurları ise başlı başına bir birikimi ifade etmektedir.
Azize Caferzâde’in küçük yaşta kaybettiği bir kızı olur ve daha sonra erkek kardeşinin oğlu Turan’ı resmen evlat edinerek büyütmüştür (Ceferzade, E.T. 06.03.2020). Ancak onun uzun yıllar kadın ve çocuk hakları alanında yürüttüğü sivil toplum çalışmaları ve daha genelinde eserlerinin ruhuna sinen kadın hassasiyetiyle o “Azerbaycan anası” unvanı ile anılmıştır. Caferzâde’nin Azerbaycan folklorunu, tarih bilgisi ve kadın duyarlığı ile birleştirdiği hikâyelerinden biri de “Kızbike-Kız Kulesi” hikâyesidir ve bu bağlamda hikâye Azize Caferzâde’nin edebî duruşunu da temsil eden karakteristik bir niteliğe sahiptir.
Hikâye adını eserin derin yapısında verilen ve bir yer adı efsanesine de kaynaklık eden “Kızbike” adlı şahıstan almaktadır. Hikâye, muhtevasında Kız Kulesi’nin inşa maksadı ve yapılışı verildiği için bu şekilde adlanır. Bir başka deyişle hikâye adını kahramanlarından, olaydan ya da konudan değil yazılış maksadından alır. Azerbaycan’ın ve Bakü’nün sembol mekânlarından biri olan Kız Kulesi üzerine bilinen birçok efsane vardır. Efsane bir şifahi edebiyat terimi olarak Türkiye’de olduğu gibi Azerbaycan edebiyat çevrelerinde de birçok şifahi edebî tür ile yakınlık göstermekte ve çoğu zaman mit, esatir, menkıbe, masal vb. terimler birbirinin yerine kullanılabilmektedir. Saim Sakaoğlu’nun (1992) Efsane’nin ortak özelliklerine dair belirttiği hususlar söz konusu türe ait birçok tanımlamada temas edilen ortak özellikleri içermesi bakımından önemlidir ve incelediğimiz hikâye için de geçerlidir:
“1. Şahıs, yer ve hadiseler hakkında anlatılırlar.
2. Anlatılanların inandırıcılık vasfı vardır.
3. Umumiyetle şahıs ve hadiselerde tabiatüstü olma vasfı görülür.
4. Efsanelerin belli bir şekli yoktur. Kısa ve konuşma diline yer verilen anlatmalardır.” (s. 10)
Belirtilen söz konusu hususlar diğer efsane tanımlarında yer alan özelliklere az veya çok temas eder. Birçok bakımdan masal, halk hikâyesi, mit vb. sözlü türlere yakınlığı olan efsaneleri bu özellikleri ile tanımak mümkündür. “Kızbike-Kız Kulesi” de anlatanın ve dinleyenin inandığı ya da inanmak istediği bir hikâye temeline dayanır. Tıpkı klasik hikâye tanımında olduğu gibi anlatının temelinde olmuş ya da olabilecek bir olay vardır. Bu yönüyle de çağdaş yazarların folklorik malzemeden beslenirken en çok tercih ettikleri anlatılar arasında efsanelerin olduğunu söylemek mümkündür. Efsaneler, bünyesindeki tahkiye ile sürükleyici bir olay örgüsü imkânı sunarken, esas alınan edebî türün etnografik imkânını ve hatta şifahi üslûbun lezzetini de okura sunabilir. Azize Caferzâde’nin Kızbike Hikâyesi ile ortaya koyduğu edebî üretim de bu bağlamda anlam kazanır. Türk Edebiyatında Sabahattin Ali’nin “Hasan Boğuldu” hikâyesi, Yaşar Kemal’in “Ağrı Dağı”, “Bin Boğalar Efsanesi” gibi üretimleri de edebî türler arası etkileşimler bakımından bu duruma örnek teşkil eden hikâyelerdendir. Azerbaycan Edebiyatı’nda ise Azize Caferzâde bu tarz bir yönelimi, derin halkbilim alt yapısı ile edebî üretiminin önemli bir bölümünü teşkil edecek şekilde gerçekleştirmiştir.
Azize Caferzâde’nin Kızbike-Kız Kulesi hikâyesi şifahi halk edebiyatı tesirinde üretilen edebî eserlerinin tipik örneklerinden biridir. Caferzâde’nin folklorik kaynaklardan beslenmesi Kızbike-Kız Kulesi hikâyesinde olduğu gibi yalnızca şifahi edebî türlerden istifade ile kendisini göstermez. Yazarın hikâye ve romanlarında kullandığı dil ve üslup özelliklerinde de şifahi gelenek tesiri yoğun bir şekilde kendisini hissettirir. Bu bağlamda gerek biyografik ve tarihî romanlarında gerekse etnografik temele dayanan hikâyelerindeki üslûbunu belirleyen husus, şifahi anlatı dilinden kaynaklanan bir üslûptur. Okuyucuyla konuşur gibi samimi bir hava tesis eden bu üslûpta “nağıllarda deyerler ki heee” gibi konuşma cümleleri