Benim Adım Koca. Berdibek Sokpakbayev

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Benim Adım Koca - Berdibek Sokpakbayev страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Benim Adım Koca - Berdibek Sokpakbayev

Скачать книгу

“Allah Allah, demek böyle de saç uzuyormuş! Bu saç değil, resmen diken. Diken. İnatçılığın saçından belli.” diyor.

      Anlatmadığım nerem kaldı? Esmerliğimi daha en başta söylemiştim. Sol kulağımın altına doğru bir ben var. Şu işe yaramazın çıktığı yere baksana. Orada peyda olacağına yüzümde uygun bir yerde olsaydın ya. O zaman daha güzel görünür müydüm acaba? Bir azı dişimi geçen yıl… Hımm, onu anlatmaya gerek yok. Kimin dişini kurt yemiyor ki sanki. Hem üstelik o görünmüyor da zaten.

      Boyuma gelince, bazıları boyuma orta boylu diyorlar. Babaannem ise baban gibi uzun boylu olacaksın diyor. Kimin doğru söylediğini artık Allah bilir. Geçen güz okulda doktor boyumu ölçtüğünde bir metre otuz dokuz santim çıkmıştım. Eğer saçlarım olsaydı kesin yüz kırk santim çıkardım. Kel olmanın böyle bir zararı da var. On iki yaşındayım. Beşinci sınıfı bitirmek üzereyim.

      Romanımın birinci bölümünü böylece bitireyim ve gelecek bölüme geçeyim.

      İKİNCİ BÖLÜM

Karatay’dan söz ediliyor

      Gün boyunca futbol oynayarak bîtap düştüm. Oyun oynarken insan ne kadar yorulduğunun hiç farkına varmıyor. Şimdi işte, pestilim çıkmış bir halde, kendimi zor taşıyorum. Ayaklarımdaki tozlara baksana, bir parmak kalınlığında. Ah, bu halimle cup diye ırmağa kendimi atsam…

      Irmağa gözümü diktiğimde, kızların ırmakta yüzdüklerini gördüm. Kendileri bilir, yüze dursunlar, onların da serinlemesi gerekli, öyle değil mi? Bense o sırada yemeğimi yiyeyim, karnım zil çalıyor. Neredeyse deveyi tüyüyle, narı3 yüküyle yiyecek bir haldeyim.

      Avlunun köşesini döndüğümde gözüm kapı önündeki deccale ilişti. Yüreğim hop hop edip hemen kendimi toplamaya çalıştım. Deccal hareket etmiyordu. Eskiden kalma bir alışkanlıkla bizim eşiği koklayarak bulmuş ve orada donup kalmış.

      Deccal dediğim boyası aşınmaya başlamış, kir içinde üç tekerleği olan, mavi eski bir motosiklet. Bu motosiklet her pazar bunu yapıyor, bizim avludan çıkmıyor.

      Motosikletin sahibi, komşu kolhozdaki4 biçerdöver makinisti delikanlı Karatay. Delikanlı diyorum, ama ne delikanlı ya! Yüzü kırışıklıklarla dolu, sakalı diken gibi olan yaşlı biri.

      Karatay bana nasıl itici görünüyorsa onun motosikleti de aynı şekilde benim için bir o kadar itici. Çünkü Karatay’ı kuş gibi uçurup homurtular çıkararak bizim eve hemencecik getiren o değil mi?

      Bundan bir yıl önce Karatay’ın hanımı vefat etmiş. Hanımının vefat etmesi artık onun dul kaldığı anlamına geliyor. Elbette o, artık dul kaldığına göre yeniden evlenmek niyetinde. Bu konuda da kiminle evlenecek sorusu ortaya çıkıyor. Dünyada sanki bütün kadınlar kurumuş gibi Karatay’ın boş ümide kapılan gönlü, benim annem Millat’a yönelmiş gibi görünüyor. Üzeri şerit şeklinde boyalı olan motosikletin her pazar bizim eşiğimizde biterek oraya park edilmesindeki sebep işte bu.

      Elbette bu mesele hakkında bana fikrimi soran kimse yok. Fakat ben Karatay’a içimden öfkeleniyorum ve annemin seninle evleneceği günü sen ancak rüyanda görürsün diyorum.

      Motosikletin tekerleğine bir tekme atarak eve girdim. Kim ona sahipse ona kulluk eden aptal teknoloji şimdi ne cevap verecek bakalım! Pat dedi, bir şey diyecek gibi oldu ama sessiz kalakaldı.

      Girişte babaannem kımız karıştırıyordu. Sabahın erken saatlerinden gecenin karanlığına kadar hiç dinlenmeden çalışıp eziyet çeken babaannem ah! Çırparak yayık dövdüğünde bir görsen, neredeyse yayığın dibini delecek sanırsın. Başörtüsü başından kayıp omuzlarına düşmüştü. Babaannemin çok şeyleri görerek ağarttığı saçları ve başı terlemişti. Bu sebeple hafif ter kokusu geliyordu. Elimdeki topu hızla avluya fırlattım ve bu sert tavrımla misafir odasına doğru yöneldim.

      Babaannem işini hemen bırakarak “Hey, bu halinle nereye gidiyorsun? Orada misafir var.” dedi.

      Şu babaannem ilginç bir insan, orada kimin olduğunu benim bilmediğimi sanıyor herhalde.

      “Orada misafir varsa sanki geri dönecektim!”

      Sesim yüksek çıktı. Olsun, duyarsa duysun. Kapıyı açıp içeri girdim. Karatay ile annem pencerenin önündeki masada, her zaman olduğu gibi, yüzyüze sohbet ediyorlardı. İkisi birden bana baktılar. Karatay’ın yüzünde benim gelmemden pek hoşlanmamış bir ifade vardı. Annemin bakışlarından da benim bu aptalca gelişimden onun da hoşlanmadığını hemen fark ettim.

      Bu halde köşedeki dolabıma doğru geçiyordum ki Karatay gülümseyerek yumuşak bir ses tonuyla “Hey, Koca-tay! Selam sabah yok mu?” deyiverdi.

      “Yaşı büyük kişilere selam vermemek görgüsüzlüktür.” diyerek annem beni kaç kere ikaz etmiştir. Bu sorumluluğumu mecburî olarak yerine getirerek “Merhaba!” deyiverdim.

      Büyüklerin yanına izinsiz ve kaba bir şekilde girdiğim için mecburen bir şey yapmam gerekiyordu. Sırtımı anneme ve Karatay’a dönüp dolabın en alt bölmesindeki gazete ve dergileri amaçsızca karıştırıyordum. Neyi arayıp neyi bulamadığımı bir Allah bilir. Ancak iki kulağım da annem ve Karatay’da idi.

      “Evet, bu yıl bahar yağmurlu oldu.” diye başladı Karatay şimdi sohbete. “Bizim ‘Komintern5’in buğdayları da boy vermeye başladı. Şimdi güzdeki doludan etkilenmezlerse halkın rızığı fena olmayacak gibi görünüyor.”

      Karatay’ın, sohbetin gidişatını hemen değiştirerek bu mevzudan bahsetmeye başladığını hemen anladım. Bu sebeple bakalım daha ne diyecek diye başımı kaldırmadan, kendi kendime bir şeyler yapıyormuşum gibi kararsız bir şekilde bekledim.

      “Fena olmayacak gibi.” diye annem de Karatay’ın sözünü sıradan bir ses tonuyla tasdikledi. Onun sesinden “Yaa Karatay! Benim çocuğumu böyle davranarak kandıramazsın. O, her şeyi seziyor, her şeyi anlıyor.” diyen bir anlam fark ediliyordu.

      Birkaç dakika sessizlik içinde geçti. Birden annemin “Çocuğum!” diyen sert sesi duyuldu. “Senin böyle kararsızca arayıp bir türlü bulamadığın şey ne?”

      Bu söz bana altı kat örülmüş kamçıyla vurmuşlarcasına tesir etti. Özellikle, “çocuğum” sözündeki öfkesi güçlü hissediliyordu. Çünkü normal zamanlarda annem bana adımla seslenirdi. “Çocuğum” şeklindeki resmî hitabı “Büyüklerin sözlerine kulak misafiri olarak yaptığın bu çirkin davranışı bırak!” diyerek kızması anlamına geliyordu. Bunu hemen anladım ve elime geçen bir dergiyi alarak hızlıca çıktım.

      Karatay bu gün bizim evde bazı zamanlarda yaptığı gibi uzun süre oturmadı. Çok geçmeden benim arkamdan o da çıktı. Başka zamanlarda giderken, babaannem ile mutluluk içinde vedalaşır, bana da güler yüzle birkaç şaka yapar, komik sözler söyler, hoşlanmadığımı bilmesine rağmen başımı okşardı. Bazen “Gel, otur, köyde bir tur attırayım, seni gezdireyim.” diyerek bana yaranmaya çalışır, benimle iyi bir ilişki kurmaya uğraşırdı. Bu defa öyle olmadı, esmer yüzü

Скачать книгу


<p>3</p>

Nar: Tek hörgüçlü deve. Burada kullanılan ifade, oldukça aç bir kişinin çok şeyi yiyebileceğini anlatan Kazakça bir deyimdir.

<p>4</p>

Kolhoz: Sovyetler Birliği döneminde köylülerin ortak olarak çalıştıkları tarım işletmesi.

<p>5</p>

Komintern (Komünist Enternasyonal): Farklı ülkelerdeki Komünist partileri birleştiren uluslararası bir organizasyondur. Komünist enternasyonal, faaliyetlerini 1919’dan 1943’e kadar sürdürmüştür. Komintern’in kurucusu ve organizatörü V. İ. Lenin başkanlığındaki Komünist Partisi’dir.