Bozkurtun Patikası. Abdıreşit Taşov

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bozkurtun Patikası - Abdıreşit Taşov страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Bozkurtun Patikası - Abdıreşit Taşov

Скачать книгу

adı Lapar, çoğluğunun adı ise Tokar idi. La-par gençliğinde Sarı çobanın çoğlukluğunu yapmıştı. Sarı dayı dünyasını değiştikten sonra, çobanların baş konaklama yerine, Lapar’ı çoban olarak atadılar. Şuna baksana, onun çoban olarak işe başlamış olduğu günden beri tamı tamına yedi yıl geçmiş. Zamanın ne kadar hızlı akmakta olduğuna baksana!

      Lapar’ın çoban olarak işe başlamasından bir süre önce Akhal dünyaya gelmişti. Büyük bir sürünün istikbali emanet edilen insan Börüsay nehrin kenarındaki çölde yerleşen eski çoban konaklama yerinde kalmaktaydı. Ak-hal ise Sazaklı vadisinde dünyaya gelmiş olsa bile, üç yıla yakın bir süredir Börüsay’dan iki günlük yürüme mesafesinde olan Aladağ’da bulunan kadim magarayı kendisine mesken tutmuştu. Birkaç gündür Börüsay’da Uzkurt ile beraber avlanmaktaydı.

      Lapar’ın eski çoğluğu, hanımının ağır hastalığa yakalanmasından dolayı, geri dönmek zorunda kalmıştı. Onun yerine ise Tokar gelmişti.

      Yağmur ara vermeden yağmaktaydı. Etrafı karanlığın basmasıyla Lapar’ı bir telaş sardı, kalbi küt küt atmaya başladı. Oduna gitmiş kişilerin gelmesi gereken yönde halen herhanği bir ışık bile gözükmüyordu. Yoksa, aracın ışıklarının çok uzaklardan bile gözükmesi gerekmekteydi.

      “Belki, yollarını şaşırmışlardır?

      Evet ya, öyledir.

      Ah, aklım nerede benim!”

      Çoban, kendi kendine sitem etti, ateş yakmak için hazırlık yapmaya başladı. Açık bir alanda odunları bir araya biriktirdi. Ancak kibrit bulamadı. En son kibriti de oduncular geldiğinde yamağına vermiş olduğu aklına geldiğinde, dudaklarını ısırdı. Gidip alıp gelmek istesen bile, uçsuz bucaksız çölün içinde bakkal mı var ki?

      Ocağı karıştırarak, ocağa baktı. Üzeri açık bırakılmış ocağın içindeki közler yağmurdan dolayı sönmüş, küle dönmüştü.

      “Akıl etselerde, geje yatıp, etraf aydınlandıktan sonra yola koyulsalar, yollarını şaşırmadan da geri gelirler” diye, Lapar çöllerin tanrısı Hızır Aleyhisselama dua etti. Duadan hemen sonra, Hazreti Musa Peygamber ile ilgili rivayet edilen bir olay aklına geldi. Koyunların tanrısı sayılmakta olan Musa ta ki, Yüce Tanrı tarafından verilmiş sihirli asaya sahip olana kadar koyun gütmüştür. O zamanlardan beri binlerce yıllar geçmiş. Ama, çobanlıkta Hazreti Musa’nın zamanında olanlar ile bu günlerdekilerin arasında pek fazla fark eden bir şey yok. Sürüyü tan atmaya yakın zamanlarda otlak alana çıkarmalı. Duha namazının vakti dolmadan kuyuya getirmeli. Öğleden sonra otlaklarda yayılmalarını sağlamalı. Akşama doğru konaklama yerine getirmeli. Köpekler korumalı. Çobanlar gözetlemeli.

      “Tüm işlerde, hatta tarım işlerinde bile makinelere dayanılmakta. Çobanlıkta ise, sopan ile ayaklarından başka dayanacağın başka hiçbir şeyin yoktur. Hazreti Musa zamanında bile durum aynıydı. Günümüzde de aynı. Sürünün peşinde gezip, kendim bile koyuna benzemişim gibi…”

      Çoban, kendisini ansızın içsel konuşmaya kaptırmış halde otururken, uykuya dalmaya başlamış olduğunu bile anlayamadı.

      …Lapar, yem yeşil yaylalara sürülen büyük bir sürünün rahatlıkla otlanarak dolaşmakta olduğunu gördü. Sürünün dört tarafında, dört kurt dolaşıp duruyordu. Çoban köpekleri ise yer yarılıp içine girdi sanki. Üzeri uzunca bir önlüklü, başı açık, saç ve sakalı ösmüş, ama, yakışıklı bir beyefendi elindeki sopasına dayanarak, ona doğru bakıp duruyordu. O kişi Lapar’a çok tanıdık birisi geliyordu. Ama, onun kim olduğunu çıkartamamıştı. Böyle olmasına bakmaksızın, selamlaşma adabına uygun olarak ona selam verdi.

      Yabancı kişi onun selamını cevapladıktan sonra:

      – Baksana, çobanlıkta bile değişiklik yapma imkanı oluyor muş – dedi. – Aynı şekilde devam edersen, hayvanların kayba uğramaz.

      – Koyun sürüsü hiç kurda emanet edilir mi?

      – Neden olmasın ki? Ben emanet edebiliyorum.

      – Sonuçta, onlar koyunların soyunu tüketirler!

      – Telaşlanmana gerek yok. Korkma. Tüketemezler. Yüce Tanrı canlı varlıkları yenmesi için yaratmış. Bozkurt zamanında, koyunlardır keçilerin sorumluluğu ona ayıtmış. O, Göktürke bir sürü hayvan vermiş. Sen onun yerine Bozkurdun nesillerine ne verdin? Eğer, sen sürünü kurtlara emanet edersen, onlar senin hayvanlarını güderler, eksiksiz teslim ederler.

      Yabancı kişi, son sözünü söyledikten sonra, hemen ortalıkltan kayboldu.

      – Durun! Nereye gittiniz? Siz kimsiniz? – dedikten sonra, Lapar yabancı kişinin durduğu yere taraf koştu. Kendi sesine, kendisi uyandı.

      Lapar, görmüş olduğu rüya konusunda çok düşündü. Bunun tabiri ne olabilir acaba?

      Aslında rüyalar zihinlerde karma karışık şekilde olurlar, o kadar da çok aklına gelip de durmaz, fazla hatırlayamıyorsun da, bu rüya ise Lapar’ın aklında taşbasma yöntemi ile yazıya aktarılmış gibi kaldı. Özellikle de “Eğer, sen sürünü kurtlara emanet edersen”… denilen sözler tekrar tekrardan onun diline dolanıp duruyordu. O, konaklama yerinin etrafından dolaştıktan sonra, mayıs böceği gibi ışık saçmakta olan gözlerini ışıldatıp yatan koyunlara baktıktan sonra, yagmurdan kaçarak, sundurmanın altına sığıgınarak yatan köpeklerini gördüğünde bile, o dört kelimeyi defalarca tekrarladı.

      Durup dururken kendi haline gülümsedi. “Koyun denen mahlukat akılsız olurmuş derler, bu dediklerinde doğruluk payı olabilir. Ben de koyna benzemeye başlamışım, herhalde aklımı yitirmiş olmalıyım! Yoksa, koyun sürüsü hiç kurda emanet edilir mi? Böyle bir şey yapmak akla zarar değil midir? Hayır. Bu olacak birşey değil.

      Ne olmuş ki, görmüşsen görmüşsün böyle bir rüya. Hangi görmüş olduğun rüyan, aklında kalıp da hayat buluyor ki?!”

      Lapar, görmüş olduğu rüyasını kim de olursa birine anlatmak istedi. Kime anlatacak ki?! Konaklama yerinde kendisinden başka kimse yok ki. Köpeklere mi anlatsın? Koyunlara mı anlatsın? Ya da gencecik taya mı anlatsın? Keşke, onlar insanların konuşmalarını anlayabilseler?!

      Yakınlarda bir yerde ciyaklayan eniklerin sesi duyuldu. Lapar, Alakancığın yanına gitti. Akşamdan kalma çorbadan doldurduğu yalağını ona verdi. Alakancık iştahla yalağa ağzını sundu. Fırsattan faydalanan Lapar eline ilk geçen eniği tutup aldıktan sonra, etegine koydu. Daha sonra götürüp, onları at torbasına doldurdu.

      Tan yeri tilki kuyruğu kadar attığında, yağmur da durdu. Sürü yattığı yerden kalktı. Çoban ağılın kapısını açtı. Davarlar, çanlı erkeçin peşine düşerek, yaylaya yayılmaya başladılar.

      Sürünün peşini takip ederek giden çoban, kısa saplı küreğini de atının eyerinin kaşına bağladı. Konaklama yerinden epeyce arayı açtıktan sonra, çukur açıp, Alakancığın gözleri açılmadık onbir adet eniğini diri diri toprağa gömdü. Ama, karanlıkta Lapar biri benekli, bir de siyah eniği unutmuş oldugunu henüz bilmiyordu. O ikisi, nasıl da olduysa, bir şekilde saklanmış, gözden kaçmıştılar.

Скачать книгу