Bostan. Şeyh Sadi Şirazi

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bostan - Şeyh Sadi Şirazi страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Bostan - Şeyh Sadi Şirazi

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      O Ebû Bekir Bin Sad ki akıllı, güzel huylu bir padişahtır. Ümidinin dalı meyveli olsun.

      Gelelim hikâyeye: O, ad kazanmak isteyen küçük şehzade, güzel huylu, iyi işli idi. Halkının gönlünü alıyor, sabah akşam Cenabıhakk’a şükrediyordu. Karun gelse o memlekette korkusuz yürür, gezerdi. Çünkü padişah âdil, ahali ise toktu. Onun zamanında kimsenin gönlüne diken değil, bir gül yaprağı bile dokunmamıştı.

      Saltanattaki kuvvetiyle diğer padişahlara tefevvuk etti. Etrafındaki büyükler, hep onun fermanına muti oldular.

      Gelelim diğer şehzadeye: Bu şehzade, tahtını, tacını yükseltmek için ahali ve köylüden çok vergi aldı. Tüccarların mallarına göz koydu. Âcizleri bin bir belaya uğrattı. Fakat fakirlere değil asıl kendisine düşmanlık etti. Artıracağım diye ne verdi ne de yedi. Fakat akıllı insan bilir ki o iyi bir şey yapmıyordu. Cebir ile altınları topluyor, askerlere bir şey vermiyordu. Bunun neticesinde askerler bizar olup dağılıverdiler. İkliminde zulüm yapıldığını duyan tüccarlar alışverişi kestiler. Ekin ekilmez oldu. Ahali perişanlıkla kıvrandı. İkbal, saadet ondan dostluğu kesince zaruri olarak düşman başkaldırdı, yerine yürüdü, ilini bastı, feleğin darbesi onun kökünü kazıdı. Düşman atlarının tırnakları yurdunun tozunu göğe çıkardı.

      Bu hâlde kimden vefa umabilir ki, kendisi hiçbir ahdine vefa etmemişti. Kimden vergi, para isteyebilirdi ki, ahali kaçmıştı.

      O kara gönüllü herif kimden iyilik umar ki, beddua onun peşini bırakmıyordu. Ezelde şaki olarak yaratıldığı için iyilerin dediklerini tutmamıştı.

      İyiler toplandılar, onun ilini, yurdunu, saltanatını zapt eden düşmana: “Sen bahtiyar ol. Zira, o bedbaht, zalim olduğu için sonu gelmedi. Düşünüşü gevşek, sezişi yanlıştı. Adaletle olacak şeyi, zulümde aradı.” dediler.

      Mezkur iki kardeşin birisinden iyi ad, ötekinden kötü ad kaldı. Kötülerin sonları iyi olmayacaktır.

      Hikâye

      Birisi, bir dalın üzerine binmiş, kökünü kesiyordu. Bahçıvan gördü, şöyle dedi: “Bu herif bana değil, kendisine kötülük ediyor. Dinlersen her nasihat yerindedir.”

      Nasihat ziyan vermez. Dinlersen, sana bir nasihat vereyim: “Gücüne dayanıp kuvvetine güvenip zayıfları yıkma. Yarın kıyamet gününde bir arpa değmeyen bir fakir, koca bir padişahı çeker, ulu mahkemeye götürür. O gün büyük kalmak istiyorsan burada küçükleri kendine düşman yapma. Çünkü bu saltanat geçince o dilenci dediğin insan kahır ile eteğine yapışır. Zayıflara zulümden el çek, seni yıkacak olursa utanırsın. Küçüklerin elleriyle yıkılmak, hür ve asil insanlar nazarında insanı utandırır. Doğruların arkasından eğri gitme. Doğru söz istersen Sadi’den dinle.”

      Hâllerine Razı Olan Fakirlerin Gönül Hoşluğu

      Saltanattan daha yüksek bir mansıp olamaz deme; o rütbe, fakirin derecesinden daha üstün değildir. Yükü hafif insanlar rahat yürürler. Doğru söz budur. Ârifler bu sözü kabul ederler. Eli boş kimse yalnız ekmek kaygısı çeker. Padişah ise sırtında koca bir iklimin kaygısını taşır. Fakir, akşam ekmeğini elde edince Şam padişahı gibi huzur ile uyur.

      Kaygı, sevinç her ikisi de geçer. İnsan ölünce ikisi de savuşur gider. Mademki ölüm var, ha birisinin başında taç olmuş ha birisinin boynunda vergi yükü bulunmuş.

      Birisi Zühal’e kadar yükselse, birisi de zaruretten zindana girse, ölüm kapısından içeri girince müsavi olurlar. Ecel her ikisinin üzerine saldırınca birbirinden tanınmaz olurlar.

      Padişahlık baş belasıdır. Dilencinin adına bakma, asıl padişah odur.

      Çürümüş Bir Kafa ile Bir Âbidin Hikâyesi

      İşittim ki, bir kere Dicle kenarında bir çürümüş kafa bir âbide şöyle demiş: “Ben, buyruğunu yürütmede ileri gidenlerden biri idim. Başımda büyüklük tacı vardı. Felek bana yardım etmiş, nusret arkadaşım olmuştu.

      Devlet gücüyle Irak iklimini zapt ettim, az geldi. Kirman vilayetine de göz diktim. Fakat, Kirman’ı almadan kirmanlar (kurtlar) başımı yediler. Hey akil kişi, kulağından gaflet pamuğunu çıkar ki benim gibi ölmüş, çürümüş bir kafanın nasihati kulağına girsin.”

      İyi İş ile Kötü İş ve Bunların Neticeleri

      İyi işli kimseye kötülük uğramaz. Kötülük edenin yoluna iyilik gelmez. Kötülük kaynatanın başı, kötülük yolunda gider. Akrep gibi ki, deliğinde az bulunur, deliğine dönmesi az olur. Eğer sende kimseye fayda vermek hissi yoksa, ha sen ha mermer taş, ikiniz birsiniz.

      A benim güzel huylu dostum; faydasız kimseyi taşa benzetmekle hata ettim. Çünkü taşın da, demirin de, tuncun da faydası vardır. Böyle kimsenin gebermesi iyidir, gebersin. Zira taşın bile bir meziyeti, bir değeri vardır. Her insan hayvandan iyi ve şerefli değildir. Zira vahşi hayvanlar, kötü bir insana müreccahtır. Fakat kötü insan, hayvandan aşağıdır.

      Bir insan yemekten, uyumaktan başka bir şey bilmiyorsa, böyle insan hayvandan nasıl efdal olabilir?

      Yol bilen yaya, yol bilmeyen ve kılavuzu olmayan atlıdan evvel menzile varır. İyilik tohumunu eken, muhakkak huzur ve saadet harmanını elde eder.

      Ben ömrümde işitmedim ki, kötü bir adamın uğruna iyilik gelmiş olsun.

      Zalim Bir Kâhyanın Hikâyesi

      Bir kâhya vardı. Öyle yedi bela idi ki, onun korkusundan erkek aslan, dişi aslan olurdu.

      Derken, bu herif kuyuya düştü. İnsanlar hakkında kötülük düşünen daima kötülük görür. Bu kâhya da oraya düşünce âciz ve ıstırap içinde kaldı. Kuyu içinde gece sabaha kadar uyumuyor; “Can kurtaran yok mu?” diye haykırıyordu, inim inim inliyordu.

      Kuyunun yanından geçmekte olan birisi onun başına bir taş attı, kafasını yardı ve şöyle dedi:

      “Nasılsın? Şimdiye kadar sen bir kimsenin imdadına koştun mu ki şimdi imdatçı arıyorsun. Daima insaniyetsizlik tohumunu ektin; işte şimdi de meyvesini topluyorsun. Senin yaralı canına kim merhem koyacak? Sen dertli gönülleri hiç düşünüyor muydun? Sen daima bizim yolumuza kuyu kazıyordun. Şimdi, kazdığın kuyuya kendin düştün. İnsanlar kuyuyu iki maksatla kazdırırlar; iyi huylu insan susamışlara su temin etmek, kötü adam da halkı o kuyuya yuvarlamak için.

      Kötülük ediyorsan iyilik umma. Ilgın ağacı yemiş vermez. Sonbaharda arpa eken, hasat vaktinde buğday alamaz. Zakkum ağacını can ile beslesen ondan meyve yiyeceğini ümit etme. Ağu ağacı hurma vermez. Bir ağacı ektin mi onun meyvesini bekle.”

      Doğru Sözlü Birisi ile Haccac-ı Zalim’in Hikâyesi

      Naklederler ki, bir ihtiyar adam, Haccac’ı Zalim’e hürmet etmedi, ona karşı mücadele yolunu tuttu. O ne dediyse sözünü delil ile çürüttü. Haccac kızdı, celladına emretti: “Çabuk, siyaset derisini yay, şunun boynunu vur, kanını dök!” dedi. Çünkü âdettir. Zalim kimse

Скачать книгу