Karnaval. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Karnaval - Ахмет Мидхат страница 3

Жанр:
Серия:
Издательство:
Karnaval - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

saçlarıyla süslenmiş olduğu hâlde gittiği birkaç sene evvel gazetelerde görülen bir fıkradan anlaşılmıştı. Şu kadar ki elleri çıplak olduğu hâlde baloya gidilmesi pek büyük ayıplardan olduğu için Rigulbouche’un dahi o kıyafetle gittiği akşam, ellerinin eldiven içinde saklı olduğuna asla şüphe etmemelidir.

      Zaten vücutlarının en güzel yerlerini erkeklere gösterip imrendirmek kadınların hoşuna giden bir şey olması nedeniyle dekolte elbise gittikçe açılmış olduğu gibi bu elbiselerin omuzlarını, göğüslerini, arkalarını açıp da ondan aşağısının kocaman bir etek içinde gizlenmiş olmasına karşılık bir de bazı en cüretli kadınlar için balette kıyafetini icada yol açmıştır ki bu kıyafeti de en kısa bir tarif olmak üzere ‘donsuz olduğu hâlde kısacık bir fistan giymek’ diye tabir eylemiş olsak, mazur görülmez miyiz? Çünkü bunun için mayo adında bir şey icat olunmuştur ki ipekten veyahut iplikten yapılmış gayet dar bir fanila don demek olup renginin de insan teni renginde olmasıyla, ondan bir tanesini bacaklarına takan ve onun üzerine dizden yukarda kalacak derecede kısacık bir etek giyen kadının, çıplak olduğu hâliyle, bu eteği giydiğindeki şu hâli arasında hemen hiç fark kalmamış olur.

      Yok, yok! Bir fark kalmış olur. Şu ki kadın o kısacık eteği gerçekten çırçıplak giyecek olsa, bacaklar ile dizler ve baldırların bazı yerlerinde göze hoş gelmeyecek birtakım uygunsuzluklar olabildiği hâlde, mayo bunların hepsine toptan bir uyum vererek bacakları kalıptan dökme gibi bir hâle getirir. Bacak güzelliğince zengin bir kadın, şu mayo mucidine pek ziyade minnettar olabilir, aslında mayoların gömlek, fanila gibi bir de arkaya giyilenleri olduğundan, kol, göğüs ve sırt konusunda biraz fakir ve züğürt olan kadınların dahi onları giyerek kendilerini düzgün gösterebileceği akla gelecek olursa da bir kısım yerlerin mutlaka çıplak olması işin esasından bulunduğu için gömlek mayoların icat edilmiş olmasıyla hiç icat edilmemiş olması arasında bir fark yoktur.

      Bazı en saygın balolarda dahi türlü türlü kıyafetlere girilir ki bu türden baloların ismine “bal costum” denilir. Oralarda, mesela bir prens görürsünüz ki bir sırık hamalının kıyafetine girmiştir. Veyahut bir prenses veya kontes görürsünüz ki Mısır’ın çiftçi kadınları veya doğunun göçebe çingeneleri elbisesini üstüne geçirmiştir.

      Hikâye ederler ki saygın Osmanlılardan birisi Paris’te böyle bir bal costum’e davet olunur. Saygın bir yere tuhaf bir kıyafet ile gitmek Osmanlının aklına yatmadığından düpedüz her günkü elbisesiyle kalkar gider.

      Aslında bunda hata eder. Çünkü bir saygın toplulukta mesela örtüsüz oturmak ne kadar ayıp ise, bir bal costum’e maskaraca bir kıyafete girmediği hâlde gitmek, diğerlerini alaya aldığına verileceğinden ondan daha ayıp sayılır ise de Osmanlı bunu bildiği hâlde, besbelli çaresini evvelden düşünmüş olduğu için yine de gitmekte tereddüt eylemez.

      Baloda tanışlardan bir konta rast gelir ki başında koca bir kalafat5 ve belinde bir kulaç yatağan olduğu hâlde dehşetli bir yeniçeri kıyafetine girmiştir. Osmanlının her günkü kıyafetiyle geldiğini görünce açıklama istemeye mecbur olur:

      “Efendi! Bu balo bir bal costum olduğu hâlde siz bu kıyafetle niçin geldiniz?”

      “Bal costum olduğu için efendim!”

      “Fakat kıyafetiniz?”

      “Evet! Burada her milletin kıyafeti var. Osmanlılardan Arnavut, Zeybek, Kürt, Arap, Ermeni ve hatta işte sizde de görüldüğü üzere yeniçeri kıyafeti dahi var. Bal costum’lerde en çok üzerinde düşünülecek şey, diğer kimselerin aklına gelmeyecek bir kıyafet bulup da onu giymek, böylelikle dikkati ve önemi kendi tarafına çekmek değil midir?”

      “Evet!”

      “Öyle ise bendeniz de işte Osmanlıların resmî devlet adamı kıyafetine girdim ki bu baloda bendenizden başka hiçbir kimsede bu kıyafet yoktur.”

      En saygın balolarda kıyafet değişikliği meselesi bu şekilde olur ise, artık en serbest balolarda ne derecelere varacağı düşünülmelidir. Kavimlerin ve vahşi toplulukların her birinin kıyafetlerine girmek ve böylelikle vücutlarının bazı yerlerine birkaç tüy ve çiçek taktıktan sonra kendisini tepeden tırnağa kadar mükemmel giyinmiş görmekle bütün bütün çıplak gelmek ve bu kıyafetin ismine dahi Cezayirli Okyanus Vahşileri adını vermek pek çok defalar görüldüğü gibi ayı ve maymun gibi vahşi hayvan kıyafetlerine girildiği bile görülür.

      Denizden çıkan Zühre6 kıyafetiyle bir rezil tiyatrocu kızın bir bal costum’e gelişini tarif ederler ki hakikaten akıllara hayret verir. Malumdur ki Frenkerin Venüs olarak adlandırdıkları güzellik tanrıçası Zühre, denizden çıkmış olup o zaman vücudunun bazı yerlerini kar gibi beyaz deniz köpüğü örtmekte imiş. Deniz köpüğü şeffaf olmadığı için gizleyebileceği yerleri hakikaten örtebildiği halde tiyatro aktrisi bu köpüklere bedel, vücudunun bazı yerlerine gayet ince beyaz gazdan yapılmış köpük taklidi koymuş olduğundan ve gaz ise gayet şeffaf bulunduğundan, yalnız saçlarıyla giyinmiş olduğu hâlde baloya giden Rigolbouche ile bunun arasında fark kalmamıştır.

      Kısacası serbest balolara her kıyafetle ve hatta işte hiç kıyafetsiz demek olarak çırçıplak bir şekilde dahi gitmek için o kıyafete bir isim takmak yeterli görülür ise de yalnız bir biçare adam kendi kıyafetine taktığı isim ile kendisini kurtaramayıp soluğu polis karakolunda almıştır. O adam ayakta duramayacak kadar sarhoş olup bir aralık balo salonunun hararet ve ufuneti dahi herifi fenalaştırdığından salonun orta yerinde bir tavus kuyruğu ortaya çıkınca polisler gelip yakalamışlar ve sarhoş “Yahu! ben…ben de… sar… sar… hoş kıyafetine girdim!” demiş ise de yalnız bu kıyafet uygun olmadığı söylenerek kendini hapse götürmüşlerdir.

      Balolarda dans meselesinden hiç bahsetmez isek bir büyük kusur etmiş oluruz. Çünkü bir kaba söz olmak üzere deriz ki “Eşeğe binmekten maksat ayaklarını sallamaktır.” Baloya gitmekten maksat da dans etmektir.

      Dansların en terbiyelicesi lancier ve cadril gibi çift çift, erkek ve kadınların birer özel düzen içinde karşı karşıya dizilerek “El ele, kol kola; çifte sandık, kırmızı fındık.” diye bizde çocukların oynadıkları oyunlardan daha muntazam olarak adımlar, sıçramalar, falanlar ile oynadıkları oyunlardır. Ancak cadrillerin bir de “kankan” usulü vardır ki hey!.. Öyle pek seçkin ve hatta oldukça saygın balolarda buna müsaade etmezler. Meğerki sabaha karşı biraz ihtiyarlar ve ciddi adamlar gidip de meydan gençlere ve çılgınlara kala. Meğerki onların kafaları dahi şampanyalar ile güzelce kızışmış ola. Bu oyunda erkek olsun kadın olsun, o kadar garip pozlar gösterirler ki kadınlar için elbiseler ne kadar dekolte ise bu pozlar belki ondan daha dekolte sayılır. Hep birden bacaklarını havaya doğru o kadar kaldırırlar ki karşısında bulunan oyuncu burnunu gözetsin! Çünkü ayakları pek nazik olmakla beraber, onun burnuna ayağının ucuyla vuracağı fiske şakaya gelmez!

      Vals ve polka gibi oyunlara gelince; işte bizim doğu insanı gibi kadınlara o kadar gözleri doymamış ve dinimizin güzel gördüğü örtünme gereğince erkeklerin kadınlara olan doğal düşkünlüğünü daima bir ümit ve özlem şeklinde hakikaten pek güzel olarak muhafaza etmekte bulunmuş olan adamlar, bu valslere, polkalara, falanlara hiç gelemezler.

      Gelirler! Gelirler ama işte artık insana, nice milyon heyheyler dahi beraber gelir.

Скачать книгу


<p>5</p>

Kalafat: Vaktiyle Yeniçeri Ağalarının giydiği kırmızı, büyük başlık.

<p>6</p>

Zühre: Afrodit