Safahat. Mehmet Akif Ersoy

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Safahat - Mehmet Akif Ersoy страница 44

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Safahat - Mehmet Akif Ersoy

Скачать книгу

de hâtırlamıyorlar ki, umûmen beşerin,

      Dâimâ koştuğu son maksada yükselmek için;

      Tutacak silsile akvâma değildir hep bir;

      Belki her millet için ancak, o «mâhiyyet»tir,

      Ki kopar kendisinin rûh-i umûmîsinden.

      Şimdi, bir kavmin içinden mütefekkir geçinen

      Zümre evvelce bu «mâhiyyet»i takdîr ederek,

      Sonra kaç safhası mevcûd ise tenvîr ederek,

      Çekecek oldu mu önden o İlâhî feneri;

      Arkasından da cemâat yürür artık ileri.

      Rûhudur çünkü karanlıkta elinden yedecek,

      Yolcu şaşkın mı ki dursun, mütemâdî gidecek.

      Mütefekkirleriniz dîni de hiç anlamamış;

      Rûh-i İslâm'ı telâkkîleri gâyet yanlış.

      Sanıyorlar ki: Terakkîye tahammül edemez;

      Asrın âsâr-ı kemâliyle tekâmül edemez.

      Bilmiyorlar ki: Ulûmun ezelî dâyesidir,

      Beşerin bir gün olup yükselecek pâyesidir.

      Mündemiç sîne-i sâfında bütün insanlık…515

      Bunu teslîm eder insâfı olanlar azıcık.

      Müslüman unsuru gayet mütedennî, doğru,516

      Şu kadar var ki değildir bu, onun mahzûru.

      «Müslümanlık» denilen rûh-i İlâhî, arasak,

      «Müslümanız» diyen insan yığınından ne uzak!

      Dîni tedkîk edeceksek, dönelim haydi geri;

      Alalım neş'et-i İslâm'a yakın bir devri:

      O ne dehşetli terakkî, o ne müthiş sür'at!

      Öyle bir hârika gösterdi mi insâniyyet?

      Devr-i fetrette kalan, hem de asırlarca kalan;

      Vahşetin, gılzetin a'mâkına daldıkça dalan;

      Gömerek dipdiri evlâdını kum çöllerine,

      Bunda bir neşve duyan hiss-i nedâmet yerine!

      Önce dağdan getirip yonttuğu taş parçasını,

      Sonra hâlik tanıyan bir sürü vahşî yığını,

      Nasıl olmuş da, otuz yılda otuz bin senelik

      Bir terakkî ile dünyâya kesilmiş mâlik?

      Nasıl olmuş da, o fâzıl medeniyyet, o kemâl,

      Böyle bir kavmin içinden doğuvermiş derhâl?

      Nasıl olmuş da zuhûr eyliyebilmiş Sıddîk!

      Nereden gelmiş o Haydar'daki irfân-ı amîk?

      Önce dehşetli zıpırken, nasıl olmuş da, Ömer,

      Sonra bir adle sarılmış ki: Değil kâr-ı beşer?

      Hâil olsaydı terakkiye eğer Şer'-i mübîn,

      Devr-i mes'ûd kudûmiuyle giren asr-ı güzîn,

      En büyük bir medeniyyetle mi eylerdi zuhûr?

      Mündemiç olmasa rûhunda onun nâ-mahsûr517

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

      1

      Tasannu: Sanat taslamak, sanat diye bir takım yapmacıklar yapmak.

      2

      Aczimin giryesidir: Aczimin gözyaşıdır. Âsâr: Eserler.

      3

      Hak ve hakikati inkâr eden sefil fikirler yerde sürünürken bu dehşetli iman heykeli, devirleri yarıp yükselmiş.

      4

      Geçmiş zamanlar, bunun etrafında karanlık sapıklık bulutları gibi bir an bile durmadan uzaklaşır.

      5

      Gelecek demler de hakikat aydınlığı saçan seher vakitleri gibi gelir; üzerinden kucak kucak sermedî nurlar serper, gider.

      6

      Her minaresi cüretli ve ümitli bir âşığın uzanmış kolu gibidir ki ilâhiyet âleminin ezelî ve nazlı maşukunu kucaklamak ister.

      7

      O pencereler birer gözdür ki esrar perdesi sıyrılmış ve her biri nazarlardan gizli bir cemalin temaşasına müstağrak olmuştur.

      8

      Bu mukaddes mabedin üstünde bölük bölük ruhlar uçuşmakta, bu yüksek kubbenin altında dalga dalga nurlar parlamaktadır.

      9

      Sanki sabahın mahmurluk hâli, gövdelenmiş yahut Hakkın tecellisi Tûr-i Sina hey'etinde gökten yere inmiştir.

      10

      Bütün tabiat, karanlık perdesiyle örtünüp uykuya dalmışken o, gecenin nuranî kalbi gibi uyanık durmaktadır.

      11

      Evet, bir kalbdir, hem de bir âşığın coşkun ve taşkın kalbidir ki içinden binlerce zikir iniltisi yükselmektedir.

      12

      İslâm’ın başlangıç devrindeki büyüklükler ve yükseklikler onun cephesinde parlıyor. Sanki bir taş yığını şahlanarak o yüce devrin feyizlerini ve yüksekliklerini canlandıran nuranî bir âbide olmuş.

      13

      İslâm’ın

Скачать книгу


<p>515</p>

Mündemiç: İçinde mevcut.

<p>516</p>

Mütedenni: Geri.

<p>517</p>

Nâ-mahsur: Hudutsuz, pek çok.